*6*

451 125 491
                                    


^^Bölüm şarkısı---> James Arthur- Impossible^^ (Çok güzel bir şarkı. Beğeneceğinizden eminim.)


KEYİFLİ OKUMALAR..^o^



   Şu an pamuktan bulutların üstündeydim sanki. Sıcak bir hava esiyor yüzüme doğru, uzatıyorum büktüğüm ayaklarımı. Üzerimde yorgunluktan eser yok, yüzyıl dinlenmiş gibiydim.

   Bazı sesler geliyordu kulağıma. İki kişinin sessiz konuşması bu ve bir zaman sonra kesiliyor. Merak ediyordum neler olduğunu, nerede olduğumu ama gözlerim açılmamakta inat ediyordu adeta.

   Yüzümün yarısında bir sıcaklık hissettim. Bir tür ısıya maruz kalmış gibiydi. Elimi kaldırdım ve yüzüme siper ettim. Şimdi daha iyi ama elim yavaştan ısınıyordu.

   Elimi yüzümden çektim ve bütün tembelliklerine rağmen yavaş yavaş açtım gözlerimi. Turuncumsu bir ışık yayılmıştı bulunduğum yere. İlk gözüme çarpan şey bu olmuştu. Gözlerimi tamamen açtığımda ise karşımda bir çift çekik göz gördüm.

   Mavi benekli beyaz renkli bir hasta kıyafeti giyen, hasta yatağında uzanmış bir adama aitti o gözler. Sol tarafına doğru uzanmış, başını koluna dayayarak parıldayan gözlerle bakıyordu bana.

   Neler olduğunu, nerede bulunduğumu düşünmeden öylece baktım o adama. Birkaç saniye sonra gerçekler kafama dank ettiğinde hızlıca kaldırdım başımı. Şu anda ukala hastamın odasındaydım. Onunla ilgilenmek için gelmiştim güya ama bu yumuşak ve rahat koltuğa oturduğumda vücudum pes etmiş, yorgunluğa teslim olmuştu.

   Hemen kalktım oturduğum koltuktan ve hızlıca etrafta gezdirdim gözlerimi. Odada benden ve hastamdan başka kimse yoktu. En azından hastam dışında kimseye rezil olmamıştım.

     Yüzüme dökülen saçlarımı beceriksizce kulağımın arkasına sıkıştırarak yatağa doğru ilerledim. "Şey, çok özür dilerim gerçekten. Nasıl uyuduğumu hatırlayamıyorum bile. Koltuğa oturmuştum ve-"

   "Neden özür diliyorsun? Yanlış bir şey yapmadın ki?" diyerek konuşmamı bitirmeme izin vermeden araya girdi Min Seon adlı hastam.

   "Ama..." diye itiraz etmeye hazırlanıyordum ki yine konuşmama izin vermedi.

   "Elinde olmadan yaptığın bir şey için özür dileme lütfen." derken hafifçe kaldırdı başını. "Sırtımı yaslamama yardım edebilir misin?"

   "Tabi." Uzanıp kolundan tutarak doğrulmasına yardım ettim. Alçılı ayağını çok hareket ettirmeden sırtını yatağa yaslarken başıyla kolundaki daha önce açtığım damar yolunu işaret etti. "Çıkartabilir misin onu? İğneleri pek sevmiyorum da."

   "İçinde iğne yok ama çıkartayım. Zaten serumun da bitmiş." Hafifçe gülümseyerek ayağa kalktım ve dolapta bulunan pamuktan bir parça alıp Min Seon'un yanına geldim. "Şimdi ben intraketi çıkaracağım, sen de pamukla üstüne basılı tutacaksın, tamam mı?"

   Min Seon, başını sallayarak, "Ama bastıramam ki, kolum çok ağrıyor. Sen bastırsan olmaz mı?" diye sordu yüzünü asarak. Başlamıştı yine mızmızlanmaya. İşine nasıl geliyorsa öyle davranıyordu şımarık. Bir mecburiyetim olmasaydı cevabını verirdim de sen hastaneye dua et. "Peki." dedim gözlerimi devirerek. Çekecektim artık nazını, başka çarem yoktu.

   Kolundaki bandı yavaşça söküp intraketi çıkardım ve üstüne pamuğu bastırdım. Gözlerimin altından Min Seon'a baktığımda az önce ağrıyor dediği kolunu başının altına geçirmiş, keyifli bir şekilde beni izlediğini gördüm. Hani kolu ağrıyordu? Pis yalancı, görürsün sen şimdi.

İKİ ÜLKE ARASI AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin