Medya---> Semih Berke ASALI
^o^ Keyifli Okumalar ^o^
BUKET:
Hayat ne garip şeydir. İstediğin bir şeye ulaşmak için çırpınıp durursun ama fırsat ayağına geldiğinde bir tereddüt yaşarsın. 'Acaba' kelimesi dur durak bilmeden dolanır aklında. Bu sefer geçmişten değil gelecekten kesitler doluşur gözlerinin önüne. Olabilecek her şeyi canlandırırsın hayalinde. Tabi kimse geleceğini bilemez, bizimkisi sadece bir varsayımdan ibaret.
Benim aklımda ise bir değil binlerce varsayım vardı ama hiçbiri bir çıkış bulamadan dönüp duruyordu. Bu düşüncelerin ağırlığına bir süre dayansa da sonunda iflas bayrağını çekmiş, teslim olmuştu aklım. Artık daha fazla düşünmek istemiyordu ve ben de ona yardımcı olmak adına derin bir nefes alıp aklımdakileri uzaklaştırmaya çalıştım. Nasılsa bunu düşünmek için daha bir buçuk ayım vardı.
Elimdeki ağır poşeti yere koyup parmaklarımı açıp kapatarak cebimdeki telefonu elime aldım. Saat dokuza geliyordu ve ben daha yeni hastaneden çıkıyordum.
Min Seon'un yanından ona bir cevap vermeden ayrıldıktan sonra üstümü değiştirip kirli formalarımı poşete dondurmuştum. Eve gidip hepsini makineye atmam gerekiyordu. Poşeti elime aldıktan sonra anlamıştım ne kadar biriktiğini çünkü ağır gelmeye başlamıştı.
Telefonu tekrar cebime atıp elimle omzumu sıkarak yerimde hafifçe gerindim. Yorgundum, bu birkaç günde gelişen olaylar hem bedenimi hem de artık benden bağımsız çalışan zihnimi yormuştu. Gözümün önünde uçuşan anlamsız şekiller ise yavaştan yavaştan sinyalini gönderiyordu. Daha çok beklemeden eve gitsem iyi olacaktı.
Yerdeki poşeti tekrar elime alarak sessiz koridorda ilerlemeye başladım. Sabahki gürültüden eser yoktu şimdi ve bu benim işime de yaradı. Ağırlaşan vücuduma bir yenisi eklenmiyordu en azından. Koridorun sonuna geldiğimde boştaki elimle büyük çıkış kapısını açtım ve dışarıya çıktım. Büyük kapı ağır ağır ardımda kapanırken hafif bir esinti yüzümü yalayıp saçlarıma karıştı. Sabahki hava ile uzaktan yakından alakası yoktu şimdiki havanın. Kül rengi bulutlar gökyüzünü kaplarken ardındaki nice yıldızlardan mahrum bırakıyordu bizi. Ay bu akşam karanlığın sinesine çekilmiş; bulutların ardındaki esir alınmış yıldızları terk etmiş, yalnız bırakmıştı.
Bir kasvet vardı sanki gökyüzünde. Kötü bir haber mi alacaktım yoksa bana en kötü anımı mı hatırlattıracaktı? Ve evet, başardı da bir nevi. Ruhumun bir parçası, en büyük parçası böyle bir havada kopmuştu bedenimden ve acımasız dalgalar önüne katıp sürüklemiş, ayırmıştı benden. Belki de ben böyle bir tabiri konduruyordum masum damlalara. Acımasız olan onlar değildi, asıl acımasız olan vicdandan yoksun insanlardı. Ya da belki de en büyük hata bendeydi, o an gözümün önünden ruhunun çekildiğini izlemekten başka bir şey yapamayışımdaydı ama yine de hatırlamama vesile olmuştu.
Üzerimdeki kot cekete sarılıp üç basamaklı yeri hızlıca indim. Artık ne yorgunluk umrumdaydı ne de uykusuzluk. Tek istediğim bir an önce eve gitmekti, birazdan başlayacak gibi olan yağmurda ıslanmamaktı.
Büyük adımlarla parke taşlı yoldan geçerken yolun sonunda hiç de yabancısı olmadığım bir yüz gördüm. Semih'ti bu yüzün sahibi. Uzun zamandır yurt dışındaydı, görmeyeli çok olmuştu. Onu görmenin sevinciyle adımlarımı daha da hızlandırıp ona seslendim ama bana bakmak yerine sağ tarafdaki çimenlik alana dönüp küçük çam ağaçların arasında kayboldu. Beni duymamıştı ya da görmemişti anlaşılan, o yüzden ben de gittiği yere doğru döndürdüm yönümü. Ne zaman gelmişti acaba? Bunu öğrenmek için onu yakalamam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ ÜLKE ARASI AŞK
ChickLitHayalperest bir doktorun hikâyesi bu. Hayatı hastane ve ev arasında geçiyordu ama o yine de hayallerine zaman ayırabiliyordu. Her gün uykuya dalmadan önce hep hayal dünyasına dalardı. Neler yapacaktı ileride, nerede yaşayacaktı, yanında kimler ol...