*30*

54 10 163
                                    

  
Medya---> Gripin / Durma Yağmur Durma

Keyifli Okumalar...

BUKET:

   Bütün bu olanlardan sonra kendimi nihayet balkona atabildim. İçerideki gürültü, alkış sesleri ve üzerimde gezinen meraklı bakışlar bir hayli yormuştu beni. Şu an balkon sessizdi ve ben bu sessizliğin tadını doya doya çıkartmak istiyordum.

   Ellerimi korkuluğa yaslayıp önümdeki manzaraya baktım. Gökyüzü çok da karanlık değildi; Bulutlar yer yer kümelense de karşımdaki Erciyes Dağı'nın büyüleyici manzarasını görmeme engel değildi.

   Heybetli Erciyes Dağı tam karşımdaydı. Eteklerindeki yanan lambalar birer sim tanesi gibi parlarken zirvesi, kümelenmiş bulutları delip geçiyordu. Evlerden, iş yerlerinden, sokak lambalarından yansıyan ışıklar renkli bir festival verircesine ayaklarıma serilmişti resmen. Karşıdan karşıya geçen insanlar birer karınca misali görünürken otelin hemen yanından geçen tramvay oyuncak bir trenden farklı değildi.

   Sessiz ve huzurlu birkaç dakikanın ardından bir hareketlilik oluştu balkonun diğer tarafında. Kulağıma ulaşan sesler adım sesleriydi. Topuklu bir ayakkabının sesi çok net bir şekilde duyuluyordu. Kim olduklarını merak ettiğim için başımı duvarın köşesinden uzattım ve Min Seon ile ablasını gördüm. Min Seon'un yüzü kireç gibi bembeyaz kesilmiş, kaşları öfkeyle çatılmışken gözleri öfkeden çok endişeli bakıyordu ya da çaresizce. Emin değildim. Min Woon ise elini kardeşinin omzuna koymuş sakinleştirmeye çalışıyordu ama bu pek de işe yarıyor gibi görünmüyordu. Min Seon elini saçlarının arasından geçirip yüzünü sıvazladı ve ablasına döndü. "Bu söylediklerin doğru mu?"

  Min Woon, "Bilmiyorum maalesef." derken elini çekti ve nemlenen gözlerini kardeşinin üzerinde gezdirdi. "Babamı iki hafta kadar idare oyalayabilirim ama buna," duraksadı ve sesli bir nefes verdi. "Ama buna yapacak hiçbir şeyim yok kardeşim. Elimden hiçbir şey gelmiyor."

   "Ne yapacağım ben şimdi?" Elleri şimdi her iki yanında yumruk haline gelmişti. Sesi titriyordu en az vücudu kadar. Neler olmuştu bu iki gün içerisinde? Nasıl bir haber almıştı da bu kadar telaşlı, bu kadar tedirgindi. Onları dinlemek her ne kadar yanlış olsa da o hiçbir zaman galip gelemediğim merakıma yenik düştüm yine. Bu haberi - ne olduğunu bilemesem de kötü olduğu belliydi _ duyduktan sonra da merakım iyice artmıştı.

   Min Seon, korkuluklara doğru ilerlerken kendimi duvarın öbür tarafına attım. Yüzlerini göremesem de seslerini net bir şekilde duyabiliyordum ve ses tonuna bakılırsa Min Seon'un öfkesi ve endişesi hâlâ devam ediyordu.
  
   Aradan geçen bir dakikalık zaman sonunda Min Woon'un kardeşine yaklaştığını korkuluğun cam kısmından gördüm ama sadece ayakları görünüyordu. Bunun bana bir yararı olmadığını anlayınca sırtımı duvara yasladım ve karşımdaki muhteşem dağa gözlerimi diktim. Zirvesi görünmüyordu artık. İyice ağırlaşan yağmur bulutları etrafını kaplarken yavaş yavaş eteklerine doğru ilerliyordu. Hava serindi, serin esen rüzgar hafifçe şiddetlenmeye başlamış, elbisemin ucunu dalgalandırıyordu.

   Ortam tekrar sessizleşti derken Min Seon'un sesi kulaklarıma ulaştı. Bir insanın acı çektiği sesinden anlaşılıyormuş meğer. Şu an Min Seon'un çok acı çektiğini hissedebiliyordum.

    "İki üç hafta yeter mi Buket'i ikna etmeye? Bunu başarabilir miyim?"

  "Bilmiyorum Min Seon. Buket'in hâlâ Tolga'yı sevdiğini görebiliyorum. Bir aşkı kalbinden söküp atmak için 3 hafta yeterli mi sence?"

İKİ ÜLKE ARASI AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin