Medya---> Rafet El Roman- Ezo/ Kalbine Sürgün
İYİ OKUMALAR...
Buket:
Masanın üzerindeki telefon çalınca Min Woon, heyecanla ayağa kalktı ve telefona doğru koştu. Arayan kişinin ismini ekranda görünce küçük ve masum bir sevinç çığlığı odaya doldurdu. Telefonu eline alıp bana çevirdi. "Bak Buket, Tae Joon arıyor." Ardından telefonu açmadan önce kısa bir süre sessizce düşündü. "Ama ben ona kızgındım değil mi? Şimdi onu paylayacağım." Hafifçe öksürüp telefonu açtı ve kulağına götürdü. Sesi aniden ciddileşmişti ama yüzü hala sessiz gülücükler saçıyordu. Gerçekten rolüne bürünmüş bir oyuncu gibiydi. Min Seon'un yeteneğinin kaynağı belli olmuştu işte.
Saçlarını savurup koltukların önündeki pencerenin yanına vardı. Pencereyi açıp başını hafifçe dışarıya uzattı. Daha aradan birkaç dakika geçmemişti ki o ciddi sesi, açılan pencereyi fırsat bilerek uçup gitmişti sanki. Şimdi sesine yüzündeki sevinç ve heyecan yansımaya başlamıştı. Sanırım nişanlısı haklı bir neden sunmuştu ona.
Onları yarım bir gülümseme ile izlerken kapının açıldığını duyup başımı o yöne çevirdim. Az önceki yapılı doktor, Min Seon'u tekerlekli sandalyeyle odaya getirip ardından kapıyı kapattı. Ayağa kalkıp üzerimi düzelttim ve gözlerimi kırpıştırarak birikmiş gözyaşlarımı savurdum. Belki başka bir zamanda onlar yine davet edebilirdim. Çünkü biliyordum, ağlayacak daha çok zamanım olacaktı. Çünkü kalbim aralıydı ve gittikçe daha çok yaralanıyordu. Bir insana güvenememek ne kadar kötüyse başka birinin de ona güvendiğini söylediği halde güvenmemesi daha kötü, daha zordur ve daha acı vericidir. Hele ki o kişi, sevdiğin kişiyse.
Sandalyeyi kenara çekip onlara doğru yürümeye başladım. Min Seon'un yanına vardığımda yüzünü görünce gözyaşlarım korkarak gözkapaklarımın ardına saklandı. Ve yaralı kalbim, yarasını unutup derin bir kahkaha patlattı. Sanki ayağındaki alçıyı değil de ruhunu sökmüşler gibiydi. Bir hayalet görmüş gibi bembeyaz bir ten, sarkmış bir yüz, korkuyla açılmış yalnız boş boş bakan bir çift kara göz ve açık bir ağız... Bunu gören bir kişi nasıl olur da kahkaha atmazdı ki şimdi?
Pek de küçük sayılmayan küçük bir kahkaha dudaklarımdan firar eder etmez elimle ağzımı kapatıp dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. İçimdeki gülme isteğini durdurabilmek adına burnumdan derin bir nefes alıp elimi çekip yutkundum. Umarım bu işe yarardı.
"Ne oldu?"
"Hiç sormayın Buket Hanım." Min Seon'u yatağa yaklaştırıp yanıma geldi doktor. "Size yemin ederim ki dünkü kalça çıkığı hastası olan bir yaşındaki çocuk bile alçısını çıkartırken bu kadar bağırmamıştı. Burada bağırdığı yetmiyormuş gibi röntgen çektirirken de zorluk çıkardı. Sanırsınız Testere filminin yeni sezonunu çekiyoruz." Duraklayıp göz ucuyla Min Seon'a baktı. "Ama neyseki hiçbir sorunu kalmadı. Kırık kemik kaynaşmış. Üstüne basabilir yalnız alıştıra alıştıra yürürse daha iyi olur. Aniden basarsa canı yanabilir. Birkaç gün sonra ise tamamen iyileşmiş olacak."
"Min Seon'un hastane araç gereçleriyle arası pek iyi değil."
"Onu çok iyi anladık işte." Elini kaldırıp yatağı işaret etti. "Personeli çağırdık, birazdan odayı temizlerler."
"Tamamdır, teşekkür ederim."
"Hadi geçmiş olsun ve Allah sabırlar versin." Kıkırdayarak kapıyı açtı ve koridora çıktı. Min Seon'un karşısına geçip hafifçe çömeldim ben de. Duruşunu bir gram dahi bozmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ ÜLKE ARASI AŞK
ChickLitHayalperest bir doktorun hikâyesi bu. Hayatı hastane ve ev arasında geçiyordu ama o yine de hayallerine zaman ayırabiliyordu. Her gün uykuya dalmadan önce hep hayal dünyasına dalardı. Neler yapacaktı ileride, nerede yaşayacaktı, yanında kimler ol...