^^Bölüm Şarkımız: Epik High & Lee Hi - Can You Her My Heart^^
Keyifli Okumalar^^
"Bundan 7-8 yıl önceydi." dedim elimi çekmeden. Nasıl olduğunu anlamasam bile Min Seon'un elleri bir şekilde güç veriyordu bana. Ellerimi çekersem o güç kaybolacak ben yığılıp kalacaktım sanki. Gözümü pencereye çevirip karanlığın esir aldığı gökyüzüne bakarak devam ettim anlatmaya.
"Ailemle beraber anneannemlere gitmiştik, bayram gezmesine. Çok güzel bir kasabadaydı evleri, çok güzel vakit geçirmiştik. O gün son defa kardeşimle hayallerimizi paylaşmıştık. Yatağa uzanıp gözlerimizi tavana diktiğimizde yine hayallerimizi sıralamıştık iki hayalperest olarak. Biriktirdiğimiz paralarla güzel bir bilgisayar alıp istediğimiz dizileri, filmleri izleyecektik. Biliyor musun kardeşim Kore dizilerini çok severdi." Gözlerimi pencereden ayırıp Min Seon'a çevirdim. "Gerçekten mi?" diye sordu gözlerimin içine bakarak. Göz bebekleri kara bir inci misali parlıyorlardı.
"Gerçekten." dedim hafif bir gülümsemeyle ama yüzümdeki o gülümseme saniyeler içerisinde silindi. Nasıl gülebilirdim ki o an hala gözlerimin önündeyken?
"Ertesi gün beraber kasabayı dolaşmaya çıkmıştık. Farkında olmadan uzaklaşmıştık oturduğumuz yerden. Hava sabah güzeldi ama akşama doğru serinlemişti aniden. Gökyüzünü kötü bir şey olacakmış gibi kaplayan kara bulutlar sağanak yağmurun habercisiydi.
Başımı kaldırıp gökyüzüne çevirmiştim, anlamıştım hayra alamet değildi bu bulutlar. Ansızın içime çöreklenen huzursuzluğu atamamıştım ne yapsam da. Demir atmıştı kalbime sanki ve yaralamadan da gitmemeye yemin etmiş gibiydi. Daha başımı indirmeden kardeşimin çığlığı bir fren sesine karışmıştı. Korkuyordum bakmaya, hem de delice bir korkuydu bu.
Başımı yola çevirdiğimde ise gördüğüm tek şey yavaş yavaş yere düşen, daha birkaç saniye önce kardeşimin elinde olan papatyalardı. O an zaman yavaşlamış, her şey ağır çekimdeymiş gibiydi. Yanağıma düşen birkaç yağmur damlası aklımı başıma getirmişti. Koştum kardeşime doğru. Yol bana o kadar uzun görünüyordu ki bir kabusun içinde gibiydim. Hani koşar koşar ama bir yere varamıyorsun ya rüyada ,aynı onun gibi. Ben yanına gidene kadar ona çarpan araba çoktan gitmişti. Üstüne yağmur da giderek şiddetlenmişti.
Kardeşim yerde, yerde kanlar içindeydi. O küçücük bedenini iyice küçülmüştü sanki ve ben hiçbir şey yapamıyordum, hiçbir şey... Uzanıp elimi tuttu kardeşim, 'abla üşüyorum.' demişti. Gerçekten de elleri buz gibiydi. Yağan yağmur gözyaşlarımdan daha çok ıslatmamıştı yüzümü ama kardeşim ıslanmıştı. Hem de çok...
Ne yapacağımı bilmiyordum; bağırdım, çağırdım, yardım istedim ama hepsi boşunaydı. Ne ben sesimi birilerine duyuruyordum ne de birileri bizi görüyordu."
Min Seon'un sıcak elleri ne ısıtabiliyordu buz tutan ellerimi ne de titremesini engelleyebiliyordu. Titriyordu ellerim o günkü gibi. Kalbim göğüs kafesimin içinde bir kuş gibi çırpınıyordu, yaralı bir kuş gibi. Kaçabilse kafesinden, uçsaydı yaralı yaralı benim de acılarım diner miydi? Rahatlar mıydım ben de bir daha hiçbir şey hissetmemek üzere.
Titreyen ellerimle ıslanan yüzümü silmeye çalıştım. Bir yağmurda şimdi yüzüme yağmış gibiydi. Min Seon uzanıp masadan bir peçete aldı ve bana uzattı. Uzattığı peçeteyi alıp gözlerimi kurulamaya çalıştım ama biliyordum ki bir işe yaramayacaktı. Kurutamayacaktı o peçete yaşlarımı, gücü yetmezdi buna.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ ÜLKE ARASI AŞK
ChickLitHayalperest bir doktorun hikâyesi bu. Hayatı hastane ve ev arasında geçiyordu ama o yine de hayallerine zaman ayırabiliyordu. Her gün uykuya dalmadan önce hep hayal dünyasına dalardı. Neler yapacaktı ileride, nerede yaşayacaktı, yanında kimler ol...