İyi okumalar ⚘
Önceki bölümü atlamayın lütfen...
Miraç
Ayaz'la, saatlerce o sokakta oturduktan sonra eve geldim. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Ama mecburen konuşmam gerekiyordu.Eve girince, annem hemen yanımda bitti. Her zamankinden geç geldiğim için meraklanmıştı muhtemelen.
"Oğlum neredeydin geç kaldın?" dedi. Yüzümü ona göstermemeye çalışıyordum. Çünkü eminim ki gözlerim şişmişti ve kızarmıştı. Her ağladığımda böyle olurdu.
Kalbim acıyordu. Ayaz'ı kaybedecek olmanın korkusu çökmüştü içime. Dört ay içinde, nasıl bu kadar bağlandım ben bilmiyordum? Ayaz'ın benim için bu denli önemli olduğunu da bilmiyordum. Şimdi kalbim acıyla kavruluyor ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Bedenimi kanser gibi sarıyordu bu acı. Tarifi yoktu. İlk kez aşk acısı yaşıyordum ve bu çok can yakıyordu.
Anneme cevap vermediğimi, tekrar bana seslenmesiyle farkettim.
"Oğlum, ne bu gözlerinin hali? Ağladın mı sen?" diye sordu. Anlamıştı işte.
"Ağlamadım. Hava biraz serin. Deniz kenarında oturduk arkadaşla. Rüzgârdan oldu." dedim ve cevap vermesine fırsat vermeden tekrar konuştum. "Yarın Hüseyin amcalar hayırlı bir iş için bize geleceklermiş. Bu akşam konuştuk. Yarın müsait misiniz dedi, müsaitiz dedim. Müsaitiz değil mi?" diye sordum. Kalbim yanıyordu. Fiziksel olarak hissediyordum. Kalbim alev alev yanıyordu.
"Tabii oğlum. Müsaitiz. Mihriban için gelecekler anlaşılan." dediğinde, gözlerimi yumdum. Artık dayanamayacaktım.
"Ben odama çıkıyorum. Çok yorgunum." dedim ve odama çıktım. Kapıyı kapatıp, kapının dibine çöktüm ve gözyaşlarımı serbest bıraktım...
***
Zaman o kadar çabuk geçmişti ki, anlayamamıştım bile. Çabucak gelmişti o kara günün akşamı. Takım elbisemi giymiş, aynanın karşısında kızarmış gözlerime ve gözlerimin altında beliren halkalara bakıyordum. Dün gece eve geldikten sonra da saatlerce ağlamıştım. Uyuyacak mecalim yoktu zaten. Kalbimin acısı, her şeyden alıkoyuyordu.
Kapıdan gelen sesle, başımı oraya çevirdim ve kapının ardındaki kişiye seslendim kısık çıkan sesimle. Kapı yavaşça aralandı ve Mihriban girdi içeri. Yüzüme bakınca, sesi endişeye büründü.
"Abi iyi misin? Kötü görünüyorsun." dedi. Başımı başka bir yöne çevirip cevap verdim.
"İyiyim. Gece uykusuz kaldım biraz." dedim, inanmasını umarak. Yüzü düzeldi ve dudaklarını ısırmaya başladı. Bir şey diyecekmiş de, çekiniyor gibiydi sanki.
"Abi, aslında sana bir..." derken, zil sesi yankılandı evde. Gelmişlerdi. Yutkunup, Mihriban'a baktım.
"Hadi. Misafirlerimizi karşılayalım." dedim ve birlikte çıktık odadan. Kapıya gittik. Mihriban kapıyı açtı. Biz de annemle kapının orada dikiliyorduk.
En önden, Hüseyin amcayla, Ravza teyze girdi. Onları karşıladık ve annemle birlikte içeri geçtiler. Ardından Ayaz ve Aras girdi. Ayaz, elindeki çiçeği Mihriban'a verdi. Yüzü asıktı benim gibi. Mihriban, çiçeği alıp hoşgeldiniz dedikten sonra mutfağa doğru geçti. Kapı girişinde, sadece Ayaz, ben ve Aras vardık. Arasla da tokalaşınca, o içeri girdi. Ayaz'la başbaşa kaldık kapının önünde.
"Hoşgeldin Ayaz." dedim sesim titreyerek ve elimi uzattım. Gözleri dolu bir şekilde bana baktı bir süre.
"Hoş buldum Miraç." deyip elimi tuttu ve bedenimi kendine çekip sarıldı. Ben de ona sarıldım sıkıca. Hiç bırakmak istemiyordum.
Bir süre sonra, kendini geri çekip, ellerini yüzüme yerleştirdi.
"Seni çok seviyorum. Bir çare bulacağım. Seni asla bırakmayacağım Miraç." dedi fısıldar gibi. Gözlerinden de yaşlar akmaya başlamıştı bile. Benim de gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı bile.
"Ben de seni çok seviyorum Ayaz. Çok seviyorum." dedim ve gözlerini silip, tekrar sarıldım. Ayaz, boynuma bir öpücük bıraktı ve daha fazla dikkat çekmemek için ayrılmak zorunda kaldık. Yüzümüzdeki yaşları silip, odaya geçtik.
Ayaz, Aras'ın yanına oturdu. Ben de yemek masasından bir sandalye çekip oraya geçtim. Ortada dönen sohbete arada katılıyordum. Annem bir süre sonra, ayaklandı.
"Kahveleri nasıl alırdınız?" diye sordu. Herkes, orta şekerli deyince, annem mutfağa geçti. Bir süre sessizlik oldu ortamda. Hüseyin amca bana laf attı o sırada.
"Seni ne zaman evlendiriyoruz Miraç oğlum?" diye sorunca, Ayaz'la göz göze geldik. Yutkunup, cevap verdim, gülümsemeye çalışarak.
"Şu an evlilik düşünmüyorum Hüseyin amca." dedim.
"Yaşınız geliyor artık. Bak, hayırlısıyla bizim oğlanı everelim de, sana da buluruz birini." dedi. Tekrar Ayaz'la göz göze geldik. Ben bu kez bir şey demedim. Sadece gülümsemekle yetindim. O sırada da annem geldi.
O yerine geçip oturunca, telefonumdan mesaj sesi geldi. Mesaja girip bakınca, kaşlarım çatıldı. Mihriban mesaj atmıştı. Beni mutfağa çağırıyordu. Acil hem de.
Hemen kalkıp mutfağa geçtim. Kahveyi ayarlıyordu. Yanına yaklaşıp konuştum.
"Ne oldu Mihriban niye çağırdın?" diye sordum. Bana dönüp konuştu..
"Sen şöyle otur. Birazdan anlatacağım." dedi ve beni sandalyeye oturttu. Anlamamış bir şekilde oturdum mecburen.
"Neler oluyor anlatacak mısın?" diye sorduğum sırada, Ayaz girdi mutfağa. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. O da beni görünce, bir an afalladı ama hemen toparladı. O neden gelmişti ki?
"Evet Mihriban. Neden çağırdın beni?" deyince, Mihriban'a baktım hâlâ anlamamış bir şekilde. Mihriban, bize döndü ve Ayaz'a baktı.
"Ayaz sen de şöyle oturur musun?" dedi ve Ayaz da yanımdaki sandalyeye oturdu. Kollarımız birbirine değiyordu ama konumuz bu değil.
Mihriban da, bir sandalye çekip karşımıza oturdu ve bizi şok edecek bir cümle döküldü dudaklarından.
"Hadi bakalım çifte kumrular, şimdi beni bu durumdan kurtarın bakalım."
Yorumlarınızı bekliyorum 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİR♡AY
RomanceHoşlandığım kızın abisine aşık olmuştum... ... 05...:Sarı saçlarını deli gönlümeee. Bağlamışım çözülmüyor mihribaaann,mihriban. Sarışınım:Ayrılıktan zor belleme ölümü,ölümü Görmeyince sezilmiyor mihriban,mihribaaann. Bu güzel düet için teşekkür ede...