Erkenden uyanıp yurda geçmek için ayaklandım. Aslında uyanmak denemezdi. Dünkü temas uyutmayacak kadar meşgul etmişti. Normalde bugünü de burada geçirecekken, bizimkilerin herhangi bir şakasını duymak istemediğimden çıktım evden.
Bunun yanında dikkatimi toplayamayacak kadar dağılmış olmamım da etkisi yok değildi. Çıkarken Denize ders calışmak için yurda geçtiğimi belirten bir mesaj attım.Sabahın erken saatleri olduğundan boş olan sokaklarda yeni açılan dükkanları, pazar kahvaltısı için fırına giden tek tük insanları izledim biraz. Aslında kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Ve bunun en iyi yoluda çocuklarla takılmaktı. Aksi gibi nedense toparlamakta istemiyordum. Dağınık kalsındı. Bende o dağınıklıkta kaybolayım istiyordum.
Beni bu kadar dağıtan o muydu yoksa dudaklarımdaki temas mıydı bilmiyorum. Hatta aynı şey bir kızla olsa bu kadar dağılır mıydım onu da bilmiyordum. Kendime yediremediğim hislerimle başa çıkamazken şimdi daha fazlasını isteyen arzularım eklenmişti üzerine. Garip.
Onunla olan her şey bana çok garipti.
Boş sokaklarda biraz dolanıp yurda geçtim. Hastasonu olduğu için Ozan yoktu. Zaten bende bu yüzden gelmemiş miydim odama. Kendimle ve düşüncelerimle kalmak için. Oysaki daha fazla düşünmemem gerektiğini bile bile.Gelen bildirim sesiyle bisikleti durdurup cebimden telefonu çıkardım. Arifti. Cafeteryada beni beklediklerini yazan bir mesaj atmıştı. Cevaplamadan telefonumu gerisin geri cebime attım. Mühendisliğin ordaki park yerine sürmeye devam ettim. Bisikleti bıraktığım sırada karşıdan gelen uzun bedeni gördüm.
"Günaydın." Aynı şekilde karşılık verdim ona. Benimle yürümeye başlayınca sordu.
"Machine mi gidiyorsun?" Olumlu anlamda kafamı salladım.
"Çocuklar oraya geçmişler."
"Ben de geleyim dersten önce ayılmam lazım."
Birlikte cafeye girmemizle girişe yakın oturan Deniz'le Arif'i gördüm. Yanlarına vardığımızda Arif ıslığı basmıştı. Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Oo çifte kumrular geldi." Eğilip kafasına geçirdim elimle. Ahhlayip kafasını tutsada gülümsemesini bozmamıştı.
"Ne kumrusu ya alınıyorum ama." Konuşan Denizdi.
Ali ise yanımdaki varlığını elini omzuma atarak hatırlattı.
"Artık Efen benim Efem." Üçü de gülüyordu. Bu alaylardan tek rahatsız olup gülmeyen bendim. Daha fazla durmayıp ayrıldım yanlarından. Biraz sonra elimde iki bardakla geri döndüm. Birini Ali'ye uzatıp konuştum.
"Kahve almaya gelmiştin sözde."
"Waay saol." Kahveyi alıp yudumladı.
"Ben lafa daldım unuttum ama neyseki sen varsın." Göz kırparak bitirmişti cümlesini. Gözlerimi devirip yanına oturdum. Orada biraz daha takılıp ders saatinin yaklaşmasıyla ayaklandık.Bardaki gecenin üzerinden 1 hafta geçti. Derste kulüpte ve arta kalan zamanlarda da takılmaya devam ediyorduk. Tek fark artık gözlerim sürekli dudaklarına kayıyor ve o bunu yakalıyordu. Yanlış bir fikre kapılacağını düşünmüyordum ama. Çünkü tek yanlış düşünen bendim.
Dersten sonra kulübe geçip asılı olan gitarlardan birini aldım elime. Henüz kimse yoktu yine erken gelmiştim. Biraz pratik yaparken dışarıdan gelen seslerle yavaşlattım çalışımı. Ali'nin sesiydi. Kapıdan girmesiyle onu selâmladım.
"Selam-" Ama içeri giren yalnızca o değildi. Geçen gün bana onu soran kız da vardı yanında. Her şey dondu birden, beynim dondu. Kalbim atmayı bıraktı. Gitardaki elim düştü. Elini tutuyordu. O kızın elini tutuyordu. Hala el elelerken yanıma geldi.
"Naber erken gelmişsin yine." Bakışlarım yanındaki kızla arasında duran ellerdeyken devam etti.
"Ah- bu Yasemin. Yasemin bu da Efe."
"Biliyorum tanışıyoruz biz." dedi bana gülümserken. Ama ben gülümsemiyordum. Gitarı bırakıp ayaklandım.
"Nereye ?" Ali'ye bakmadan cevaplarken yanıma yalnızca telefonumu alıp kapıya yöneldim.
"Sınıfta bir şey unutmuşum." dedikten hemen sonra çıktım oradan. Kendimi kampüsün bahçesine atarken içimde tarif edemediğim bir hüzün vardı. Kıskançlık, hayalkırıklığı. Zaten ne bekliyordum ki. Hayatında birisinin olduğunu bilmez bu ihtimali düşünürken canım bu kadar yanmamıştı.
Gerçekten hayal etmekle gerçek çok farklıydı. Karşımda elinde başka birinin eliyle dururken orada yok olmak istemiştim. Bir anda kaybolayım ne o beni görsün ne de ben o manzarayı.
Kampüstende dışarı çıktım geri dönmeye niyetim yoktu. Biraz kafamı toplayıp normal davranana kadar onu görmemeliydim. Nereye olduğunu bilmeden yürüyordum, biraz sonra kendimi sahilde buldum. Tam da ihtiyacım olan yerde. Şüphesiz insana en iyi gelen şeydi deniz. Telefonumun sesiyle irkildim. Arayan oydu. Geri dönmeyince tabii nerde kaldım diye soracaktı. Aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Efendim."
"Alo Efe nerdesin? Bir gittin gelmedin."
"Haber vermeyi unuttum kusura bakma. Işim çıktı biraz gelemicem kursa çantamı alırım sonra. Şimdi kapatmam lazım."
Bir şey demesini beklemeden kapattım telefonu. En başından beri yanlış yapan bendim. Eğer uzak durmuş olsaydım şimdi canımda bu kadar yanmıyor olurdu. Öylece durup denizi seyre daldım. Içimdekini, içimden denize anlattım ama rahatlamadım. Biraz olsun hafifletmedi beni bu sefer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFE (boyxboy)
Teen Fiction"Uyurken izleyip saçlarımı okşayacak kadar çok mu seviyorsun beni?"