Iyi ki sömestrdı da evime gidiyordum. Yoksa olanlardan sonra nasıl davranacağımı, yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum.
Böylesi fazlaca işime gelmişti.Eskisi gibiyiz desekte, eskisi gibi olmayan bir şey olmuştu. Bunu birden görmezden gelmek kolay değildi. En azından sindirinene kadar uzakta kalmak iyi olacaktı.
Denizlerden ayrıldıktan sonra üzerimdeki o rahatlamıştık o tatlı huzur bir anda yok olmuştu. Sanki hiç olmamış gibi. Deli cesaretiyle yaptığım eylem şu an beynimi kemiriyordu. Evet pişman olmuştum. Pişmandım pişman olmasına da, keşke yapmasaydım da diyemiyorum.
Yokuştaki evin önüne vardığımda otobüsten indiğimden itibaren hakim olan yumuşak hava burada daha bir güzeldi. Soğuğu bile yumuşaktı canım şehrimin.Kıştan dolayı iyice kelleşmiş ağaçlarla dolu bahçeye uzandım. Bahçe sobası üzerinde bir şeyler pişiren tombul kısa bedene baktım.
"SULTANIM!"
"Tövbe bismillah. Oğlum sen beni kalpten götürmek mi istiyorsun? Bir kerede normal gel şu eve."
Bahçeye girip bana sitemlenen tombul yanakları mıncırıp öptüm.
"Hoş buldum. Sultan annem."
"Hoşgeldin deli oğlum."
Mahalleninde benimde Sultan annesiydi o. Anne ve babam öldüğünden beri bana ve ablama kucak açmış tek anne.
"Neler pişirdin bana bakayım çok acıktım." Valizimi öylece ortalıkta bırakmışken bahçe masasına ilerleyip oturdum.
"En sevdiklerini hazırladım sana. Yoğurtlu kereviz çorbası, enginar dolması, sarma-"
"Bu mevsimde nerden buldun enginarı?"
"Yaz kış istiyorsun oğlum. Senin için yazdan ayırdım."
Uzanıp yanaklarını öptüm.
"Aslan babaannem be."
"Hadi hadi yağı bırak git de soyun dökün, eşyalarını da götür."
Yanakları bir tur da sıkıp bıraktıktan sonra kalkıp valizime uzandım. Odama girince önce duş alamaya karar verdim. Üzerimdeki yol kokusunu atmalıydım. Sonra Sultanım ve onun nefis yemekleriyle hasret giderdim.
Geleli birkaç gün olmasına rağmen kendimi dinlenmiş hissediyordum. Ne gelirken ne de sonra hiç bir şekilde Ali ile iletişime geçmemiştim.
O gün evinden çıktıktan sonra da hiç konuşmamıştık. Bir iki defa hal hatır mesajı atıysada dönmedim ona. Normal olmayı okula geri dönünceye bırakacaktım. Şimdi yalnızca şehrimde soluklanmak istiyordum. Onu düşünmeden.
Elimde Zülfü Livaneli'nin Serenadı ile üşütmeyen soğuk ve çiseleyen yağmurda, bahçede oturuyordum. Elimdekine fazlasıyla gömülmüşken bir ses beni daldığım kitaptan çıkardı.
"Efe!"Gözlerim şaşkınlıkla açılmışken biraz durup gerçekliği sorguladım. Kafamı kaldırıp baktığımda bahçe duvarı ardında bana bakan bal rengiyle karşılaştı bakışlarım.
"Ali?"
Sadece bana bakıp kocaman sırıtıyordu.Yanılmıyordum değil mi? Ne işi vardı burada? Elimdeki kitabı kaldığım yeri işaretlemeden kapatıp masaya koydum. Ayaklanıp kapıya giderkende hala şaşkındım.
"Sen? Senin ne işin var burada?"
"Rövanşımı almaya geldim."
Hala kocaman sırıtıyordu. Nasıl bulmuştu evimi. Niye gelmişti. Ben şaşkınlıktan donup kalmışken, kapıyı kendisi açıp girdi. Hala konuşmayıp ondan bir cevap bekliyordum. Konuşmaya başladı.
"Niye mesajlarıma cevap vermedin? Hiç haber vermeden de buraya gelmişsin."
Kaşlarım havalandı sonra çatıldı. Ona neden haber vermem gereksindi. Benim aksime gülümseyip gamzelerini seriyordu önüme.
"Oğlum aynıyız demedik mi niye kaçıyorsun?"
"Kaçmıyorum."
Beni geçip masaya ilerledi.
"Belli kaçmamışsın."
"Ali! Niye geldin?"
Sesim biraz sinirli çıkmıştı.
"Sen bana yazmayınca ben de akadaşlarına sordum. Adresini onlar verdi. Aslında gelmek gibi bir niyetim yoktu ama Arif 'git hem gezmiş olursun' deyince neden olmasın dedim."
Şerefsizler. Kardeş dedim kalleş çıktılar.
"Londraya gitmeden uğrayayım hem burayı hem seni görmüş olurum dedim."
Buraya kadar gelmiş olmasına inanamıyorum. Şaşkınlığım ve hafif sinirim geçince yanına yaklaştım.
"Hoşgeldin."
"Hoş buldum."
Yanında ne çanta vardı ne şemsiye. Bir kendisi gelmişti. Kalmaya gelmemiş miydi?
"Aç mısın?"
Her zaman sorduğum soruyu sorduğumda o da her zamanki karşılıği ile kocaman gülümsedi. Gamzesini o gün doya doya öpmediğime pişmandım şimdi. Olumsuz anlamda başını salladı.
"Islanmışsın. Gel."
Önden eve girerken beni takip etti.
"Evde kimse yok mu?"
"Babaannem komşuda."
Odama doğru üst kata çıkarken başkada konuşmadık.
"Odan güzelmiş."
"Eyvallah."
Dolaptan onun için kıyafet seçerken o da odamı inceliyordu.
"Demek adın şehrinden geliyormuş."
Sadece hmm'layıp yeşil sweatimi ona uzattım. Elimden almadan önce ceketini sonra içindeki kazağını çıkardı. Önümde öylece yarı çıplak dururken hala uzattığım elimden almamıştı sweati. Onu böyle karşımda görmek bana o geceyi hatırlatırken yutkundum. Sonunda bir adım atıp elime uzandığında kıyafeti alacak sanmıştım. Ama o kolumu tutup beni kendine çekti.
"Rövanş konusunda ciddiydim."
Kısık cümlesi bedenimi titremişti. Elimdeki yeri boylarken uzanıp dudaklarımı öptü.
"Ne yapıyorsun-"
Onu itmemişken ne dediğimin de bir önemi yoktu. Bir kere tattığım bu güzelliği nasıl itebilirdim ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFE (boyxboy)
Teen Fiction"Uyurken izleyip saçlarımı okşayacak kadar çok mu seviyorsun beni?"