Kulağımda müzikle otobüs camından dışarısını izliyorum. Dün yurda dönerken Deniz aramış ona söyleyecek yalan bulamadığımdan direk sıkılıp gittiğimi söylemiştim. Sabah ta erkenden otogara atmıştım kendimi.
Bir hafta okulda olmamak ve onunla yüz yüze gelmemek şuan bir nimetti. Hoş önünde sonunda dönüp yüzleşecektim. O gün ne demeliyim nasıl davranmalıyım hiç bir fikrim yok. O nasıl tepki verecek asıl bunu hiç kestiremiyorum işte. Yanlış bir fikre de kapılmış olabilir. Dönüşte adam akıllı konuşmam şarttı.
Ama şuan değil. Şuan bunu umursamadan düşünmeden kafamı dağıtmalıyım. Yok. Kafamı dağıtmama gerek yok ki. Zaten kafam darmadağın.
Gerçekten ne düşünüyordum o sözleri söylerken. Kendime bile itiraf edemediğim hislerimi nasıl bir çırpıda söyleyivermiştim. Ah Efe Ah AH.
Gözlerimi yeniden zihnimden çekip yola diktim. Yolculukta uyuyamayanlardanım. Yolu izleyip, kitap okuyup, film izleyerek geçen 8 saatin ardından sonunda varmıştım. Ah canım şehrim özlemiştim burayı, en çokta tontonumu. Otobüsten inip semtlere giden beyaz minibüse atladım. Yaklaştıkça deniz kendini göstermeye başladı. Denizin olmadığı bir yerde yaşamayı hayal dahi edemezdim. Bu yüzdendir ki okulumda yaşadığım şehir gibi deniz kıyısında.
Tanıdık çarşıda inip yokuş yukarı evin yolunu tuttum. Insanın doğup büyüdüğü yerle arasındaki bağ çok farklıydı gerçekten. Mavi kapılı beyaz duvarları olan çiçekleri solsada yeşil sarmaşıkları hala duran evin önünde durdum. Duvarların üzerinden baktığımda bahçede saksıdaki çiçeklerini sulayan bedeni gördüm.
"SULTANIM!" Hızlı bağırışım ürkütmüştü onu.
"Ay bismillah." Dönüp bana doğru baktı. "Efe yavrum? Ay ne zaman geldin sen güzel oğlum benim." Kapıyı açıp içeri girer girmez boynuna sarıldım mis kokulumun. Bedeninden ayrılıp daha da eğilip tonbiş yanaklarını sıktım bu sefer.
"Sürpriz yaptım diyecem ama zaten biliyorsun bu zamanlar geleceğimi." Kısa tonbul vücudu, başında yemenisi ve gözündeki yakın gözlüklerle tam bir tonton nineydi babaannem.
"Günü söylesen hazırlık yapardım sana yavrum."
"Sen habersizde hazırsın." Kafamla ocaktaki tenzereyi gösterdim. "Oldu mu yemek? Kurt gibi açım."
Onun nefis yemeğini yedikten sonra eve girip odama çıktım. Yol hissini üzerimden atmak için bir duşa ihtiyacım vardı. Ama öncesinde pencereme gidip özlediğim deniz manzarasına baktım. Burdan her yer çok güzel görünüyordu. Kış olduğu için yazın o kalabalığı yoktu. Üzerimi çıkartıp kendimi banyoya attım sonra.
Akşam serin olmasına aldırmadan sahile gittim. Ayakkabılarımı çıkarıp kuma gömerken serinliğiyle irkildim. Yalın ayak yürüyordum. Biraz daha denize yaklaşıp oturdum. Bu gece ay yoktu, mehtap yoktu. Ama o bile başka bir lütfa nedendi. Yıldızlar.. Şehirde asla göremeyeceğiniz kadar yıldız vardı gökyüzünde. Içimi çekip yıldızları izledim bir müddet. Sonra daldım başka bir güzelliğe ve beraberinde sesler yankılandı zihnimde. Benim sesimdi.
Hoşlandığım o değil Sensin!
Sensin..
Ellerimle saçlarımı karıştırıp çekiştirdim. Ne yapacaktım şimdi ben.
Birkaç gün geçti. Telefonu elime fazla almasamda, aldığım zamanlarda da yalnızca birkaç bildirim ve Deniz'le Arif'in gruba yazdığı mesajlar dışında bir şey yoktu. Hiç mesaj atmamış ya da aramamıştı. "Sen ciddi misin?" Ya da "üzgünüm bu şartlarda senle arkadaşlığımı yürütemem." gibi şeyler yazmasını beklemiştim. Ne yalan söyleyeyim biraz üzülmüştümde. Ne arama ne tek bir mesaj, hiçbir şey atmamıştı. Ben de aramamıştım. Aslında bu beklenilendi. Ikimizinde diyecek bir şeyi olamaması normaldi. Ben ne diyeceğimi bilemezken o böyle bir itirafın şokuyla ne diyebilirdi ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFE (boyxboy)
Teen Fiction"Uyurken izleyip saçlarımı okşayacak kadar çok mu seviyorsun beni?"