11. Tatlı bela

46 1 0
                                    



Gitarımın tellerini değiştirmek için Ali'yi getirdiğim müzik mağazasındaydım. Gitarı görevliye teslim edip arkalara doğru bakındım. Pianonun önüne gelince biraz durdum orada. Kafamdakileri bir yana bırakırken bakınmayı da kestim. Gitarın telleri değişince çıktım ordan. Merkezdeki avm ye doğru yürümeye başladım. Çok uzak değildi buraya. Yine de çoğu kişi olduğum yerden otobüsü tercih ederdi gitmek için. Ama ben değil. Yürüyebileceğim her yolu yürürdüm ben. Bozulan kulaklığımı yenilemek için gidiyordum. Gitmişkende birkaç bir şey bakar kafa dağıtırım belki. Sonuçta erkek olsun kadın olsun, kim tek mağazayla terkedebilir ki avm yi.

Güvenlikten geçip önce doğruca elektronik mağazasına yöneldim. Bugün fazla kalabalık değildi. Telefonuma uygun kulaklığı ararken ensemde bir nefes hissettim.
"Tesadüfe bak sen." Duyduğum sesle kafamı çevirince burun buruna geldik. Yakınlıktan kaçıp uzaklaştım biraz. Seçtiğim kulaklığı gösterip konuştum. "Kulaklığım bozulmuştu. Sen niye buradasın alışverişe mi geldin?"
"Aslında ses sistemi almak istiyordum evime ona bakınmaya geldim." Anladım bakışı atıp kasaya doğru yönelmiştimki omzumdaki elle durdum. "Işin bittiyse seçmeme yardım etsene."  Daha cevabımı beklemeden kolumdan tutup peşine sürükledi. Artık onun bu hallerine pes ettiğim için sessizce ayak uydurdum ona.
İstediği gibi bir tanesini bulunca beraber kasaya gittik. Adresini verip sonra eve yollamalarını istedi. Ödeme işlemimizde bitince yeniden üzerime atlarmışcasına omzuma dayandı.
"Başka işin var mı? Benim yok ama biraz kıyafet bakmak istiyorum he? ne dersin? Beraber birkaç mağaza gezelim mi?" Üzerimdeki koca ağırlığı atıp konuştum.  "Aslında tam da benim palanımdı." Gülümseyip yeniden üzerime atlamaya niyetlenmişken hareketlendim.
Yürüyen merdivenlerde yukarıdakilere bakmak için çıkıyorduk. Sevdiği bir markanın mağazasına girerken beni önüne katıp arkamdan geliyordu. Girer girmez bakınmaya başladı. Sweatler arasından koyu yeşil olanını seçip koluma attı. Diğer reyona geçip iki de t-shirt seçmişti. Ve onlarıda tuttuğum sweatin üzerine koydu.
"Sen beni peşinden hamallığını yapayım diye mi sürükledin?" Kollarımdaki kıyafetlere bakıp, sonra bana bakarken güldü. "Gömlekte seçeyim sonra sana da bakalım bir şeyler." Demesiyle başka reyona geçti.
Her seçtiğini tutmam için bana veriyordu. Birkaç tane de bana seçip onlarıda üzerime attı. Zevklerimiz yakın sayılırdı ama aynı değildi. Bana seçtiği bir slim gömleği üzerime tuttu. "Bu rengi sevmiyorum." Gömleği indirip başkasını gösterdi. "Fazla desenli." Yarım düğmeli lacivert bir gömleği tuttu bu sefer. Görmem için üzerimden çekip bana gösterdi. "Bu tarz sevmiyorum."
Gözlerini devirip tuttuğum kıyafetlerin üzerine attı.
"Ama ben seviyorum. Dene." Önümden yürürken konuşmaya devam etti. "Sen de amma seçici çıktın ya. Ben çabuk beğenen birisindir diye düşünmüştüm." Bana dönmüşken omuzlarımı silkip güldüm.
Kabinlere doğru ilerleyip seçtiklerimizi denemeye başladık. Elime önce onun seçtiği lacivert yarım düğmeli gömleği aldım. Deneyip içerdeki aynadan yansımama baktım. Hiç te fena değildi. Tamda benim bedenimdi. Uzerimdekini inceliyordum ki kabinin kapısı çaldı. "Efe hadi çıksana bakayım nasıl oldu." Göstermeme gerek var mıydı gerçekten.
Kabini açıp çıktım. Seçtiği beyaz t-shirt üstüne bir yanı düz siyah diğer yanı siyah cizgili salaş gömleği geçirmişti. Hoş görünüyordu. Her zamanki gibi. Ne giyse yakışır denilen insanlardandı o.
Kabinden tamamem çıkıp büyük aynada kendime bakarken konuştu. "Vayy baya yakışmış. Fit olduğun için slim model sende iyi duruyor."
"Teşekkürler ama bu tarz sevmiyorum." Yanıma yaklaşıp kulağıma doğru konuştu. "Sevmiyorsun ama giydin." Aynaya bakıp devam etti. "İlk bunu giyeceğini biliyordum." Aynada ona bakarken göz kırptı. Hiç bitmeyecekti takilmaları. Onunla ve söyledikleriyle ilgilenmedim.
Kabine geri dönüp diğer kıyafetleri de denedikten sonra tüm kiyafetlerle çıktık.
"Onu alacak mısın?" Elimdeki gömleği işaret ederek konuşmuştu. Neden olmasındı. "Yakışmış mıydı?"
"Evet."
"O zaman alayım." Memnun olmuş gibi gülümsüyordu.
Elimizde torbalarla çıkıp bir kaç mağaza daha gezdik. Sırtımdaki gitar ve elimdeki torbalara gezme de eklenince hafiften yorulmaya başlamıştım. Ikimizde yorulduğumuzun ve acıktığımızın farkına varınca en üst kattaki yemek kısmına çıktık.
"Pizza yiyelim mi?"
"Olur."
Önce alışveriş yapıp sonrada yemekle biten günün ardından arabasıyla beni yurda da bırakmıştı. Güzel bir tesadüf günümü guzellestirmişti. Yatağa attığım torbanın içinden. Lâcivert gömleği çıkarttım. Artık en sevdiğim gömlekti.

Çalan alarmla uyandım. Saat 10u geçiyordu. Sabahtan dersim olmadığı için sevdiğim sabah uykusuna doğmuş bir şekilde uyandım. Oda da yalnızdım. Kalkıp duşa girdim acelem yoktu ağır ağır yıkanıp suyun altında bekledim biraz. Kendi kendime gülümsüyordum. Ilk zamanlara nazaran kendimi dalıp üzülmek yerine gülerken yakalıyordum. Beni yermeden hor görmeden eskisinden daha yakın davranması, tüm dalga geçmelerine rağmen hoşuma gidiyordu.
Duştan çıkıp müzik eşliğinde hazırlandım. Çocuklarla okulda buluşup dersten önce yemek yiyecektik. Zaten dersimiz öğleden sonraki saatti. Takılmak için bolca vaktimiz vardı. Sırt çantamı da alıp çıktım yurttan. Kampüse vardığımda direk bisiklet parkına gidip bisikletimi bıraktım. Yürürken telefonumu kontrol ettim. Deniz yolda mesaj atmıştı. Yeni görüyordum. Cafe Machine de beni bekliyor olduklarını yazmıştı. Bugün hesap ödeme günü Denizdeydi. Cafeye vardığımda menüye bile bakmadan Arifle en pahalı olanını sipariş ettik.
"Bunun geri dönüşü olacak biliyorsunuz dimi?" Denize aldırmadan elini masadan uzatan Arif'e çak yapıp güldüm. Biz gülerken Deniz hala sızlanıyordu. Yemeklerimiz bitince labaratuvar binasına geldik. Bugün grup yerine tek çalışmamız vardı. Stres attığım bir dersten sonra başkada dersimiz olmadığı için ayrıldık. Onlar evlerine geçerken ben de bisikletimle yurda geldim. Saat 7ye geliyordu. Ozan sıra onda olduğu için mutfak kısmında bir şeyler hazırlıyordu.
"Çok aç mısın? 10 dakkaya hazır olur."
"Fazla aç değilim beklerim." O mutfakta yemekle uğraşırken ben de kendi tarafıma doğru gidip üzerimi değiştirdim. Telefonumdan sinyaller gelince çantamı alıp şarj aletimi aramaya başladım. Çantamın altını üstüne getirsemde bulamamıştım. Elim alnıma gitti. En son labaratuvarda biraz sarja takmıştım ama sonra hemen teli çıkarıp google dan birkaç şey araştırdığımı hatırladım. Tekrar saate bakmak için telefonun güç düğmesine bastım. 7.30 pm yazısını görmemle telefonun kapanması bir oldu. Kapıya yönelirken Ozan'a seslendim.
"Ozi ben biraz çıkıp gelicem. Şarjımı lab.ta unutmuşum." Yurtan çıkıp bisikleti almadan okula hızlıca yürüdüm. Ozan iphone kullandığından şarjı telefonuma uymazdı. Cok geçmeden okula vardım. Güvenliğe durumu anlatıp birazda rica sonucu önde o arkada ben lab binasına girdik. Prizde takılı halde duran şarj aletimi alırken teşekkür de ediyordum. Sınıfı tekrar kilitleyip binadan çıkar çıkmaz güvenlik boş bıraktığı yerine doğru hızla gitti. Bende boş kampüste, aynı yöne daha yavaş bir şekilde ilerliyordum.
Çıkışa yakın cafeteryanın orada tanıdık bir sima gördüm. O cok tanıdık sima. Bu saatte ne yapıyordu okulda? Yönümü ona doğru çevirip seslenecekken hafif sendeleyip duvara tutundugunu gördüm. Hızlı adımlarımı daha da hızlandırıp yanına vardım.
"Ali. Ali iyi misin?" Kafasını kaldırıp baktı ama beni görüyor muydu emin değilim. Tutunduğu duvardan ayrılırken tekrar sendeledi. Atılıp belinden tutarken kafası omzuna düştü. Bir elimle de yüzüne hafifçe vuruyordum.
"Ali. Beni duyuyor musun?" Kafasını kaldırıp bakmaya çalıştı.
"E-Efe?" Sesi zayıf çıkmıştı. Niye bu haldeydi, içmiş miydi? Yoksa başka bir şeyden fenalaştı mı? hiçbir fikrim yokken durum beni daha da telâşlandırmıştı.
"Ali-" kafası yeniden omzuma düşüp, vücudu tuttuğum halde aşağı kayarken, bayıldığını anlamıştım. Onu tutamayıp duvara yaslı bir şekilde yere bıraktım. Etrafta kimse yoktu. Telaşla cebimden telefonu çıkarttım. Kapalı olduğunu yeniden farkedince, sinirle elimi savurdum. Sonra eğilip Ali'nin ceplerini yokladım. Telefonunu bulur bulmaz 112yi tuşlayıp kampüs önüne bir ambulans çağırdım. Iki telefonuda ceketimin cebine atıp sırtımı Ali'ye döndüm. Önce ellerini omuzlarımın iki yanına attım sonra ayaklarını iki taraftan tutup tek hamlede sırtladım. Başka zaman olsa bu kadar kolay taşıyabilir miydim bilmiyorum. Ama şimdi endişenin vermiş olduğu bir güçle sırtımdaki bedeni çıkışa kadar taşıdım. Beni gören az önceki güvenlik hemen yanıma geldi. Eş zamanda ambulansta gelince sırtımdan alıp sedyeye yatırdılar. Hastane okula çok uzak değildi. Ama hıza rağmen bana uzun geliyordu. Yolda hemşire bir sürü soru sordu. Ona sadece bulduğum halini anlatabildim.
Kronik rahatsızlığı var mı ?
Bilmiyorum
Devamlı kullandığı bir ilaç?
Bilmiyorum
Şeker, Tansiyon
Bilmiyorum. Bilmiyorum.
Diyebildigim tek şey bilmiyorumdu.
Hastaneye varıp kan aldıktan sonra serum bağladılar. Acilde başında bekliyordum. 10 dakika geçmeden uyanmaya başladı.
"Ali? Iyi misin?" Biraz etrafına bakıp kendine gelmeye çalıştı.
"Efe?" Elindeki serumu farkedince konuştum.
"Acildeyiz. Bayıldın ben de ambulans çağırdım." Biraz doğrulup bana şaşkınca baktı.
"Ambulans mı? Of bayıldım mı?"
"Daha iyi misin şimdi. Ne oldu? Neyin vardı?" Doktor gelene kadar ona soracaklarımı bir de Ali'ye soruyordum.
"Iyiyim iyiyim. Yok bir şey- bir dakika sen ambulans mı dedin." Birden gülmeye başladı. "Kan şekerim düşmüştür büyük ihtimal neden ambulansı aradın ki? Bir su döksen ya da şeker atsam ağzıma kendime gelirdim." Ona öfkeyle baktım.
"Seni bulduğumda ayakta durabilmek için duvara tutunuyordun. Yanına varmamla bayılman bir oldu. Ne kadar seslensem, yüzüne vursamda ayılmadın." Tek nefeste konuşmuştum. Nefesimi tazeleyip devam ettim. "Ne yapmamı bekliyordun? Neden bayıldığını bile bilmiyordum. Taksi çağırmak isterdim ama telefonumun şarji bitmişti. Ben de seninkinden 112yi aradım. Seni baygın bulunca ne kadar endişelendim biliyor musun sen?" Sonunda durup soluklandım. Ama burnumdan soluyordum.
"Tamam tamam sakin ol. Özür dilerim ve teşekkür ederim. Benim hatam." Elini alnına vurdu. "Of sokakta bayıldığıma inanamiyorum."
"Kampüste." Kafasını kaldırıp bana baktı. "Sahi en son okuldaydım. Iyi ki beni sen bulmuşsun ya tekrar teşekkür ederim. Az önce dediklerime bakma sen kafam yerine yeni yeni geliyor."
"Bence de minnettar olmalısın o saatte okulda kimse yoktu. Şanslısın ki şarjımı unuttuğum için oradaydım. Ben bulmasam ne zaman kim bulurdu Allah bilir." Aklına bir şey gelmiş gibi baktı. "Kimse yoksa nasıl-"
"Sırtımda taşıdım seni çıkışa kadar." Gözleri büyüdü. "Sen ciddi misin? Oha Nasıl taşıdın hayvan kadar adamım. Üstelik bir de baygın."
Iki yanağını ellerinin içine aldı. "Ohaa çok romantik." Alnından ittim kafasını. "Cıvıdığına göre gerçekten iyisin." Hala gülümserken doktor geldi.
Onun da dediği gibi kan şekeri düşmüş, bu yüzden fenalaşmıştı. Serum bitince gidebileceğimizi söyleyip ayrıldı yanımızdan. Ben de yeniden Aliye döndüm.
"Madem açlığa toleransın yok, ne diye aç bırakıyorsun kendini. Hem de bayılana kadar." Bulunduğu yatakta geriye yaslanırken omuzlarını düşürdü. "Kan şekerim düşük olduğu için uzun süre aç kalmamam lazım ki zaten ben de aç bırakmam kendimi. Ama bugün bir rahat vermediler ki yemek yemeğe fırsatım olsun." Kaşlarımı kaldırıp neden bahsettiğini ima ettim.
"Öğle arası hoca dersi uzattığı için bir şey yiyemedim. Tek çikolatayla diğer derse geçtim. Sonrada okul dağılınca pratik için kulüpte toplandık. Biliyorsun yarışma için çok pratik yapıyoruz. Aklımdan çıkmış yemek yemeği unutmuşum o ara. Diğerleri önden gidince kulübü kilitleyip en son ben çıktım. Yürürken başım dönmeye başlayınca aklıma açlığım geldi."
"Bir dahakine işlerinden önce tok olduğuna emin ol."
"Çok korktun mu?" Bu kendime geldim artık sana takılabilirim bakışıydı. "Tabii ki korktum gerizekalı." Yatağın diğer tarafına geçip serumu kontrol ettim.
"Bu bitmiş hemşireyi çağırayım da çıkarsın serumu sen de ayaklan."
Gidip hemşireyi çağırdım. Aparatı çıkarınca hastaneden çıktık. Yürürken bana yaslanıyordu. "Rol yapmayı kes kendin yürüyebilirsin." Omuzlarımdaki ellerini ittim. Ama yüzsüzce yeniden asıldı omuzlarıma. "Efe biliyor musun artık benim kahramanımsın. My hero." Kafamı sağa sola sallayıp bu sululuklarına cevap vermeden yürümeye devam ettim.
"Serum vermiş olsalarda yine de bir şeyler yemen lazım eve gidince ihmal etme." Ondan ayrılıp yurda dönecektim. Ozan'ı da öylece bırakıp gitmiştim. Geri dönmeyince kesin merak etmişti.
Karşıya geçecekken kolumdan tuttu. Sonra da elini koluma doladı. "Hasta birini tek başına bırakıp gitmeyeceksin dimi?"
"Sen hasta değilsin ki?" Onun konuştuğu gibi çıkartmıştım sesimi. Annesinden bir şey isteyen minik bir çocuk gibi. "Hadi ama Efe. Ben tek yaşıyorum evde hazır yiyebileceğim bir şey yok. Yerken bana eşlik et işte. Henüz akşam yemeği yememişsindir dimi? Hem beni böyle bırakırsan sonra aklın kalmaz mı?" Haklıydı aklım kesinlikle onda kalırdı. Üstelik yine haklıydı daha yemek yiyememiştim.
"Tamam başımın belası hadi yürü."
Böylece bulduğumuz en yakın restoranta girdik. Gerçekten başımın belası olmuştu. Ilk tanıdığım Aliyle şimdiki Ali çok farklıydı. O zamanda hep yanıma gelen oydu ama şimdi o kadar rahat ve utanmazdı ki. Ama itiraf etmeliyim her haliyle hala gözlerimi ondan alamıyordum. Yanında olmak, yanımda olması bana garip bir huzur veriyordu. Sanırım pes etme noktasına da beni o getirecekti.



EFE (boyxboy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin