Dün gece sabaha kadar çalıştığım için iki saatlik uykuyla okulda yaşamaya çalışıyordum. Derste ne kadar uyumaya çalışsam da gerizekalı hoca sürekli sırama gelip beni uyandırmıştı. Öğle arasına girmemizi sağlayan zil çaldığında kalan son enerjimle hocanın sınıftan çıkmasını beklemeden kahve almak için kantine ilerlemeye başlamıştım.Kantine gideceğimi duyup peşime takılmış olan Jackson'ın anlattığı şeyi dinliyormuş gibi onaylayan sesler çıkarırken Bay Min'in odasından üstü başı dağınık ve nefes nefese bir şekilde çıkan kızı gördüm.
Ne bekliyordun Jung Hoseok? Sana sadık olmasını mı, sana değer vermesini mi, hislerini önemsemesini mi?
Bay Min bir orospu çocuğuydu ve muhtemelen o kızı da benim gibi kullanıyordu. Ya da benim aksime o kızı tehdit etmiyor ve ona orospu muamelesi yapmıyordu.
Sinirlenmiştim, kıskanmıştım. Bana yaptığı her şeye karşın kalbim ona bir şeyler hissetmeden duramamıştı, biliyordum.
Rahatça ağlayabilmek için Jackson'ı postalayıp tuvalete gittim. Sulu gözün tekiydim ve çoğu duygumu ağlayarak dışarı atıyordum. Tuvaletteki birkaç kişiyi umursamadan kabinlerden birine girip kapıyı kilitledim. Sessizce gözyaşlarımı akıtıyordum. Telefonumun bildirim sesiyle bulanık görüşümle okumaya çalıştım.
bay min
neredesin?
gel yemek söyledim sana
birlikte yiyelim
bu sefer içeceğine bir şey koymayacağım merak etme;))küçük
bilmem neredeyimbay min
oyun mu oynuyoruz?
neredeysen gel işteküçük
ne münasebet oyunu siz oynuyorsunuz bay min
ben sadece oyuncak rolündeyimbay min
ne oluyor küçük?
ne bu tavırlar?küçük
bi şey olduğu yokbay min
gel o zaman
lafımı ikiletmeküçük
istemiyorumbay min
senin isteklerinin bir önemi yok
bin defa mı söyleyeyim aynı şeyi?
yanında gezen o gerizekalıya mı sorayım nerede olduğunu?
uğraştırma ve gelAslında gidip içimi dökmek benim için de iyi olabilirdi. Kilidi açıp aynaya ilerledim. Uykusuzluğun etkisiyle çökmüş ve kararmış göz altlarıma eklenen kızarık ve yaşlı gözler daha da boktan görünmeme sebep olmuştu. Biraz yüzüme su çarpıp peçeteyle kuruladım, tamam en azından artık ağlamıyordum.
Birkaç dakika içinde Bay Min'in kapısının önüne gelmiştim. Kapıyı tıklatmadan girdim, suratım sirke satıyordu. Gözlerim Bay Min'in keyifli ve sinir bozucu derecede güzel yüzünü bulmuştu.
Keyifli olması çok normaldi, o kızla güzel vakitler geçirmiş olmalıydı. Gözleri berbat görünen beni bulunca kaşlarını hafifçe çatıp oturduğu yerden yanıma geldi.
"Daha fazla orada çalışmayacaksın Hoseok, şu haline bak. Sana bir şeyler ayarlayacağım."
Bu hale gelmemin tek sebebi gece uyumamış olmam olsaydı keşke. Eliyle çenemi nazikçe tutup yere eğdiğim yüzümü kaldırıp göz göze gelmemizi sağladı. Çatılmış kaşlarına şaşkın gözleri eklendi.
"Siktir, ağlamışsın. Ne oldu, biri bir şey mi yaptı?"
Sorduğu soruyla kızın nefes nefese suratı tekrar gözümün önüne geldi. Çenemdeki elini itip ellerimi omuzlarına koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
finder | sope✓
Fanfictionif you wanna go to heaven you should f$ck me tonight |uzun bölümler sekizinci bölümden itibaren başlamaktadır.| güzel bebeğim @imsogifull'a ithaf edilmiştir.