twentyone

1.1K 140 243
                                    


satır arası yorum🥺🥺

Yoongi en son yanımıza geldiğinde, Jeongguk olayı büyütmek istememiş ve yanımızdan uzaklaşmıştı. Biz de Yoongi'nin bize rahat vermeyeceğini anlayıp Jackson'ın evine gitmiştik.

Bütün hayatım berbat bir döngünün içine girmişti. On gündür eve doğru düzgün uğramıyordum. Annem gündüz işe gittiği için ben gece çalışıyorum ve gündüzleri evde oluyorum sanıyordu. En son ne zaman düzgün bir yemek yediğimi bile hatırlamıyordum. Kilo vermiştim, aynaya bakarak anlayabiliyordum.

Hislerimi geri plana atmak için bedenime bok gibi davranıyordum. Onu özlediğimi her fark ettiğimde kendime daha da kötü davranasım geliyordu. Ayık olduğum saatler çok nadirdi. Sürekli içerek bir yerlerde sızıyordum. Uyku sorunları yaşıyordum, bütün huzurum kaçmıştı.

Kısaca bok gibi bir durumdaydım işte.

Yoongi ise o günden sonra hiç yanıma gelmemişti. Sahneye çıktığımda beni izliyor, sahnem biter bitmez mekanı terk ediyordu. Onu görmek canımı acıtıyordu, ağzını yüzünü kırasım geliyordu.

Ama bugün farklı olarak Yoongi ortalarda yoktu, istemsizce gözlerim görmeye alışkın olduğu bedeni arıyordu.

Sahnem biter bitmez kulise ilerledim. Bugün fazla yorgun hissediyordum. 24 saattir falan uyanık olmalıydım, gözüme uyku girmiyordu. Seokjin'den yine uyku hapı istemeliydim, vücudumun iflası çok yakındı.

Kulise geldiğimde kapısının hafif aralık olduğunu gördüm. İttirerek içeri girdim. Aynadan gördüğüm yüz anında gerilmemi sağladı. Yoongi benimle yarışacak derecedeki boktan görüntüsüyle sandalyede oturuyordu.

Kıravatını neredeyse çıkartacak kadar gevşetmişti ve gömleğinin ilk birkaç düğmesi açıktı. Gözleri beni bulunca önündeki masada duran kutuyu alıp ayağa kalktı. Bana döner dönmez kaşlarımı çattım ve somurtabildiğim kadar somurttum.

"Ne işin var burada? Çık odadan."

Yorgun bakışlarıyla üzerimi süzdü. Yıkıntı gibi görünüyordu. Min Yoongi'nin sinirli, itici, kötü birçok haliyle karşılaşmıştım ve alışkındım ama yıkılmış Yoongi karşısında nasıl davranacağımı bilmiyordum.

Her zamanki büyük adımlarının aksine aksine küçük ve düzensiz adımlarıyla yanıma geldi. Elindeki kutuyu bana uzattı.

"Ne şimdi bu?"

"Doğum günün kutlu olsun Hoseok."

Afalladım, doğum günüm olduğunu bile bilmiyordum. Bana kutuyu uzatan kemikli ellerine baktım.

"Senden hediye istemiyorum, çık odadan Yoongi."

Titrek bir nefes aldı, altları morarmış gözlerini kapatıp açtı. Güçsüz görüntüsü içimi eziyordu, bakışlarımı kaçırdım. Kutuyu tutan eli sıkılaştı.

"Hoseok, lütfen alır mısın?"

Ona cevap vermeden kapının yanına gittim ve açarak diğer elimle dışarıyı gösterdim. Daha fazla üstelemeden omuzlarını düşürerek kapıdan çıkıp gitti. Kapıyı kapattım ve koltuğa kendimi attım.

Onu böyle görmek kafamın karışmasına sebep olmuştu. Bana hep hayatta hiçbir şey Min Yongi'yi yıkamaz gibi geliyordu ama yıkılmıştı işte.

Odada yükselen zil sesiyle gözlerim masanın üzerindeki telefonu buldu. Yoongi'nin telefonuydu. Telefonu aldığımda HyeShin'in aradığını görmüştüm. Sessize aldım ve yetişebilme umuduyla Yoongi'nin çıkmış olduğunu düşündüğüm arka kapıya doğru ilerledim.

finder | sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin