Öhm öhm cinsellik var, önce ki bölümleri sakın amaa sakın atlamayınnn ✊❤
~
Dersin başlamasına az bir zaman kaldığından dolayı kalabalıklaşan koridordan geçerken, söylenen sözlere kulak asmamaya çalışıyordum. Dik bir duruşla ilerliyordum. Ne düşündükleri zerre umrumda değildi.
Sınıftan içeriye girip kısaca gözlerimi gezdirdim. Bakışlarım cam kenarında, en arkanın bir ön sırasında oturan Altan'a kayınca direkt olarak yanına ilerlemiştim. Varlığımı hissetmiş olacak ki gözlerini telefondan çekip bedenime dikti.
Piercingli tek kaşını kaldırıp kızıl saçlarını geriye doğru taradı ve sırada biraz yana kayarak bana yer açtı. Umursamadan yanına oturup montumu çıkarttığımda bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.
"Sabahtan beri yüz kişi yanıma geldi. Yemin ederim iflahım sikildi burda, sen de durumlar ne?" Konu açmak için hevesle konuştuğunda alayla gülüp gözlerimi devirmiştim. Altan'nın bir suçu olmadığını biliyordum ama yine de güvenemiyordum işte. İçimde her daim bir kuşku olacaktı, herkese karşı.
"Aynı." Omuz silkip konuştuğumda anladığını belli eden mırıltılar çıkarttı.
"Umut çok kötüydü, onu affetmeyeceğin için çok endişeli." Altan sıkıntılı nefeslerinin arasından konuştuğunda ona yandan bir bakış attım. "Nerede o?" Sorduğum soruyla çenesinin ucuyla kapı kenarında ki sıraları işaret etmişti. "Ondan nefret ettiğini düşündüğü için oraya oturdu."
Gözlerimi oraya çevirdiğimde Umut'un bana kaçamak bakışlar attığını görmüştüm. Bir kaç saniye düz bir şekilde yüzüne bakıp ardından bakışlarımı ondan çektim. Bir süre onunla tek kelime etmek bile istemiyordum. En azından olaylar durulana ve içimde ki anlamsız öfke geçene kadar.
"Sen nasıl oldun? İyi görünüyorsun." Altan tereddütle konuştuğunda geriye yaslanıp telefonumu çıkardım ve Batı'nın attığı mesajlara göz attım. "İyiyim, orospu çocukları yüzünden günlerce depresyona girip ağlayacak halim yok ya." Dediğimde şaşırmıştı. Muhtemelen öyle olacağımı düşünüyordu. Ne de olsa Altan Batı ile aramızda olan ilişkiyi henüz bilmiyordu. Çınar'a hâlâ âşık olduğumu düşünüyordu.
Batı'nın bilinmeyen numaradan attığı tehdit mesajlarını gözlerimi devirerek okuyup ekranı kapattım. Bana ulaşmaya çalışıyordu ama önüne bütün engelleri koyuyordum.
"Enis nerede?" Telefonu cebime koyup meraklı bir şekilde konuştuğumda, yüzünün düşmesine an ve an şahit oldum. İyice meraklanıp bütün bedenimi ona çevirmiştim şimdi. Tek elini ensesine atarak orda ki kızıl tutamlarla oynamaya başlamıştı. Altan oldukça sıkıntılı görünüyordu.
"Utku, o-" tam konuşacaktı ki sınıfın kapısının gürültülü bir şekilde açılmasıyla susmak zorunda kaldı. Gözlerimi Altan'dan çekip oraya çevirdiğimde, gördüğüm görüntüyle afallamıştım. Gözlerim irileşmiş, dudaklarım şaşkınlıkla açılmıştı.
Çınar ve Doruk, birbirlerine oldukça yakın bir mesafede sarmaş dolaş bir şekilde içeriye girmişlerdi. Gözlerimin içine nispet yaparcasına bakıp adice sırıtan Doruk'u ve Çınar'ın derin bakışlarını umursamadım. Sorun bu iğrenç görüntü değildi benim için.
Sorun, onların arkasından içeriye girip benim olduğum yere bir kaç saniye boyunca düşmanca bakışlar atan, hiç bir şey olmamış gibi ikilinin yanında ilerleyen Enis'ti.
Dişlerimi sıkarak dolan gözlerimi onlardan çektim ve önüme döndüm. Altan onlara duymalarını umursamadan yüksek sesle konuşup laf atarken, ben sadece boş boş önümde ki tahtayı izliyordum. Sınıfta ki gürültü bile o an umrumda değildi.
