1.Bölüm "Yemin"

1.3K 130 27
                                    

YEMİN

Kimsenin kötü olarak doğmadığını söylediler. Peki, bizi kötü yapan neydi?
Hayatımız mı? Yoksa bizlere sunulan iki ayrımlı yolun seçimi mi? Neden bir insan kötü olmayı seçerdi ki?

Bir bebek ilk doğduğu anda annesinin kucağına verildiğinde masum ve kötülükten uzak olmaz mıydı? Ya sonrasında bizi bu masumluktan, şeytanlığa doğru yakınlaştıran sebepler neydi? Kötülük mü? Belki. Kötülük, insanın kendi hayatında çizdiği bir yoldu. Onu değiştirmek tamamen bize bağlıyken bunu istediğimiz biçimlerde kullanmak aslında insanın kendine oynadığı birer oyundan ibaretti. İnananlar ve inanmayanlar. Savaşanlar ve savaşmayanlar. İyiler ve kötüler...

Annemin olmadığı her saniye beni kendi içindeki karanlığa sürükleyip çekerken, o öldükten sonra hiçbir zaman huzurlu olamayacağımı düşündüm. Yaklaşık yedi sene kendi bataklığımda boğulup durdum, en kötüsü de beni bu bataklıktan çekip çıkarabilecek kimsenin olmayışıydı. Böyledir işte, sen bataklığa çekildiğinde buna sebep olanlardan sadece intikamını almak istersin. Ucunda ölüm olsa bile...

Kafamdaki düşüncelerin bir sis bulutu olup uçmasına sebep olan şey, karşımda paslı sandalyeye bağlı olan ve yüzü kanlar içindeki adamın inlemeleriydi.
"Seni kimin gönderdiğini bilmediğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Hamit'in leş adamı! Kendi ağzınla itiraf edene kadar buradan çıkamayacaksın." Dedim neredeyse hırlayarak.

Kaan, yanıma gelip sakince eli kolu bağlı olan ve yüzüne defalarca vurduğum adamı gözleriyle işaret ederek konuştu.
"Ne yapacağız bunu?" Dedi adama acınası bir şekilde bakarken.

Ellerimi göğsümde birleştirdim.
"İtiraf edene kadar burada bekleteceğiz. Eğer etmezse, leşlerini o çok güvendikleri Hamit köpeğinin önüne atarız." Derin bir nefes aldım. "Tabii önce onu bulmamız gerekecek."

"Sende bir insanı öldürebilecek kalp yok, bunu ikimiz de biliyoruz." Dedi Kaan sakinliğini halâ korumaya çalışırken. Ama artık neler yapabileceğimin o da farkındaydı ve bu yüzden endişeliydi. Endişesi karşımda bağlı duran adam için değildi, banaydı. Benim kaybolan çocukluğumdan kalan bu halime acıyordu.

"Annemi öldürdüğünde, kimse o şerefsizin kalbi olup olmadığını sorgulamadı. Bana ve aileme yaşattığı acıların bedelini ödeyecek. Hem kendi, hem de o beş kuruşa çalışan şerefsizleri." Diyebildim gözlerimden ateşler fışkırttığımdan emin olarak. Ağzım kurumuştu, içimdeki merhameti öldürmek benim için kolay olmayacaktı.

Kaan yeniden iç çekerek omzumu tuttu. Suratımı kendisine doğru çevirdi. O gözlerinden hiç kaybolmayan ışığı kafama yeniden ve yeniden kazıdım. O kadar güvenilir bakıyordu ki sanki her ne yaparsam yapayım yanımda bana destek verecek tek kişiymiş gibi, sanki ucunda ölüm olsa bile benimle gelecekmiş gibi..
Bu ona karşı dizginlemeye çalıştığım tüm duygularımı arsızlaştırıyor, sarılma isteğimi arttırıyordu.

Tam o an Kaan'ın gözlerinin içine bakarken annemin öldüğü yaz Erikli'ye gittiğimizde, deniz kenarında otururken konuştuğumuz şeyler geldi ve 7 sene öncesine döndüm sanki.

"Annem gibi senin de beni bırakmanı istemiyorum. Sevdiğim herkes gidecekmiş gibi geliyor. Çok korkuyorum." demiştim gözlerimde yaşlarla. 15 yaşındaki bir kıza göre oldukça olgundum fakat içimdeki acı ne kadar zaman geçerse geçsin dinmeyecekti bunu da biliyordum.

"Ne olursa olsun her zaman senin yanında olacağım Çilli, herkes gidecek olsa bile arkana dönüp baktığında yanında kalan tek kişi kişi ben olacağım, sana söz veriyorum." demişti.

BATAKLIK (düzenleniyor..)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin