GÜVEN
Sakince yanına giderken içimde bir huzursuzluk vardı. Sessizlik... Sessizlik... Ve ardından çalan telefonumun kısık sesi. Telefonu bir süre çantamda arayıp bulduğumda, numaranın bilgisi yoktu. Açar açmaz kulağıma götürdüm. Tek kelime bile etmeden, yine o aynı değiştirilmiş ses kulaklarımda yankılandı.
"Ne zaman dediğimi uygulamayı düşünüyorsun?" Dedi telefondaki ses. Bu sefer Irmak'ın onun elinde olduğundan oldukça emindim.
Sustum.
"Kendini çok cesur zannediyorsun ama unutma ki bu cesaret fazla uzun sürmez. Alırlar senin elinden o küçük cesaretini."
Yine sustum. Çünkü konuşmak hiçbir şeye fayda etmeyecekti.
Telefondaki ses bir canavara dönüşüp,
"Konuşsana!" Diye haykırdı."Bak," dedim sabır dilercesine yukarı bakarak "ne yaparsan yap, Hamit'i bulamayacaksın. Ben istemediğim müddetçe."
"Bulmak isteyen yok, sen olayı çözemedin galiba. Sen tıpış tıpış kendi ellerinle Demirtaş'ı bana getireceksin."
Ağzımdan ruhsuz bir kahkaha çıkıverdi.
"Kimsin sen? Bu kadar cesaretten bahsettiğine göre, kendi kimliğini benden saklayacak kadar korkak olmalısın. Bana bak, Irmak'ı bulduğumda kılına zarar gelmiş olursa, başına gelenlerden ben sorumlu değilim." Diye haykırdım.Yine bir sessizlik.
Sinirlerim öylesine seviye atlamıştı ki içimdeki her şeyi bir an o tanımadığım kişiyi öldürmek için kullanmak istedim. Bu oyun böyle devam edemezdi.
"Sana tek bir not Berenoğlu: bu gece yarısı, Hamit Demirtaş'ı bırakmazsan eğer, Irmak'ın cesedini evinde bulursunuz. Senin yerinde olsam akıllı davranırdım. Emin ol Poyraz ve diğerleri de böyle davranmanı isterdi. "
Ve telefon kapandı. Karşımda saniyelerdir dikilen Poyraz'a, telefonumdan kaldırdığım bakışlarımı çevirdim.
"O adamı bırakacaksın..." Dedi Poyraz dehşet içinde. "Değil mi?"
"Bunu benden nasıl istersin?" Dedim sinirle. "O dediğin adam anemi öldüren adam. Öylece bırakıp gitmesine izin mi vermemi bekliyorsun? Hem de yıllardır savaştığım şeyin bu olduğunu bilmene rağmen. Emir vermeyi ve bana fikir üretmeyi bırak artık Poyraz." Öfkemi Poyraz'dan çıkardığımı biliyordum ama bu umrumda bile değildi.
Sustu. Gözlerindeki o bakışı görmemek için her şeyimi verirdim.
"İntikam gözlerini öyle çok kör etmiş ki, masum insanların ölümüne göz yumacak kadar, dostlarınla düşmanını ayıramayacak kadar çok hem de..." dedi.Ardından bana zavallıymışım gibi bakıp terk etti. Dün gece onu bırakıp gittiğim gibi.
Kalakaldım.
Öyle bir bırakmıştı ki beni orada, ne düşünme yetim geri gelmişti ne de kendime gelebilmiştim. Üzerimde bırakılan sorumlulukta boğuluyordum. Tek yapabildiğim yere öylece oturup, cebimden çıkardığım sigaramı yakmak oldu.
Önce içimiz yanar ya hani, sonra o yangından bir de sigaramız. Bir süre sonra sigaramız söner belki ama içimizdeki yangın ne söner ne de diner...
Aklımdaki düşünceleri bölen telefon melodimle birlikte açtığım telefon yine aynı o sesle doldurdu kulaklarımı."Kararını umarım vermişsindir. Çünkü artık bu güzel bayanı bu halde görmek içimi acıtıyor." Dedi ruhsuzca.
"Evet. Kararımı verdim."
"Dinliyorum kararını." Dedi dalga geçer o ses tonuyla.
"Pekala, Hamit senin olsun. Irmak sağ sağlim olacak." Dedim telefondaki iğrenç sese.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK (düzenleniyor..)
Teen FictionKüçük yaşta annesini, kendi gözleri önünde vurularak kaybetmesiyle başladı her şey. Turuncunun en güzel tonuydu Nur Berenoğlu ama annesinin katili olan Hamit Demirtaş'ı bulup intikamını almaya yemin ettiğinde işler tersine dönmüştü ve herkes bilmed...