14.Bölüm "Soğuk İşkence"

151 19 2
                                    

Multimedia: Kaan
Bölüm parçası: Cold

SOĞUK İŞKENCE

Sade ve normal bir güne uyandığımızı sandığımızda, aslında hayat bize yanıldığımızı göstermek ister gibi düşünülmesi zor ve istenmeyen şeyler yaşatır. O kadar zor gelir ki bazen, kalbinin, içinde parçalara ayrıldığını hissedersin. İliklerine kadar canın yanar ama tek yapabildiğin şey  tüm bu olanlara karşı kafanı eğmek olur. Kafanı eğmek ve yola devam etmek.

Nasıl bir yolda olduğum hakkında bilinçli değildim ilk zamanlar. Annemin ölmesi beni derinden etkilemişti ve gözlerimi intikam bürümüştü. Uzun zamandır kafamda kurduğum tek şey Hamit'i işkencelerle öldürmek olmuştu. Ama anladım ki, ölmek bazı insanlar için çok basit bir eylemmiş. Tıpkı şuan bende olduğu gibi.

Uyuşturucu yavaşça tüm damarlarıma yayılırken kendimden geçmiş sayılırdım. Aylardır bu kokuşmuş apartmanda esirdim. 1 ay, belki 2... Takvim yoktu, saat yoktu, gün yoktu.
Bedenim sürekli uyuşturuluyor, ağrılarım kendini belli etse de artık hissizleşmeye başlıyordu. Her öksürdüğümde ağzımdan çıkan kan öbekleri yerini nefessizliğe bırakıyordu.

Gözlerimi yumduğumda hissettiğim şiddetli sancı açılmasına sebep oldu. Bir iğne daha farklı bir yere batarken, bir başkası ve bir başkası daha ardı ardına derime girdiğini hissediyordum. İnlemelerim istemsiz bir hal aldığında bunun ne tür bir işkence olduğunu hala çözememiştim. Fazlasıyla zayıf bir durumdaydım ve bu işleri hiç de kolaylaştırmıyordu. Bazen saatlerce derin uykulara dalıyor, bazen de bilincimi yitiriyordum.

Gözlerimi zorlukla açtığımda karşımda Rüzgar vardı. Elinde duran sayısız şırınga iğnelerini vücudumun her santimine batırdığını hissedebiliyordum. Tek yapabildiğim elimde olmayan sesler çıkarmaktı.

Bir iğne ucunun tam kemiklerime kadar bastırıldığını ve canımın iliklerime kadar acıdığını hissettiğimde ağzımdan büyük bir çığlık kaçtı. Bu sesin nasıl çıktığı hakkında bir fikrim yoktu. Yangının habercisi gibi çıkan sesim büyğk yerde yankılandı. Sesimin hala yerinde olduğundan bile emin değildim uzun zamandır fakat bu acı benim debelenme gücümü yerine getirmişti, kendimi durduramıyor ve istemsiz hareketler yapıyordum. Yerimde oynayamasam da hareket edebilmiş olmam biraz olsun içime su serpmişti.

Bir iğne daha derimin derinliklerine girdiğinde, aslında soktuğu iğnelerin hiçbirini çıkarmadığını anladım. Bedenimin üstünde aynı acı verici şekilde duruyorlardı. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı ve bunun üzerine duymak istediğim ses konuştu.

"Rüzgar, yalvarırım artık onu bırak. Senin derdin benimle. Ona zarar vererek intikam alamazsın benden." Dedi.
Poyraz yorgun gözlerle bedenimi acı içinde süzdü.

"Gözlerindeki acıyı görmeye değer, ağabeyciğim." 'Ağabey' kelimesinin Poyraz'ın tüylerini ürperttiğine emindim.

"Bugünlük bu kadar yeter sanırım, değil mi turuncu prenses?"

Gözlerimden yine istemsizce süzülen birkaç damla yaşa mani olamadım. Canım o kadar çok yanıyordu ki, daha fazla bu fiziksel acıya katlanabileceğimi sanmıyordum. Rüzgar sakince yanıma gelip gözlerimdeki yaşları gülerek sildiğinde ondan gerçekten de tiksindiğimi ikinci kez fark ediyordum.

"Neden iğneleri sen çıkarmayı denemiyorsun Poyraz? Haydi kurtar onu bu acıdan, korkma."

Çenesi kasılan Poyraz'ın tek elini çözüp yanıma getirdikten sonra başımıza dikildi yeniden. Poyraz gözlerini kapayıp derin bir nefes verdi ve vücudumun herhangi bir yerinde, çok derine girmiş olan iğnelerden birini dikkatle çekmeye çalıştı fakat canım ilk seferkinden daha fazla acımıştı. Bu acı, sanki sinirlerimin teker teker yolunmasına eş değer gibiydi. Dayanılmaz ve bir o kadar berbat.

BATAKLIK (düzenleniyor..)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin