12. Bölüm "Yıkılmak"

148 36 2
                                    

Bölüm parçası:
Muhtemel Aşk - Birol Namoğlu
& 27

YIKILMAK

Bazen hayat, bizi hiç ummadığımız bir anda, hiç ummadığımız mekanda, hiç ummadığımız gerçeklerle yüz yüze bırakıp kaçıverir. Öylece kalakalırsın. Etrafına bakınırsın ama kimse yoktur. Bir yardım eli ararsın, çığlıklar atarsın ama duyan olmaz.

Evet, gerçekler can yakar. Gerçekler acıdır ve bazen onları bilmek istemeyiz. Çünkü o her bir gerçeğin arkasında saklı gizli nedenler vardır. Çıktığı zaman alır ve senin önüne serer her şeyi.
Bakıp durursun, suçu kendinde ararsın, kendine hesap sorarsın kimi zaman. Ama cevabı hiç bir zaman bulamazsın. Zamana bırakırsın fakat zaman akıp gider, sen hala aynı kalırsın. Aynı cevapsız sorularla yüzleşmek zorunda kalırsın. Zamanın ilaç olamadığı şeyler de vardır çünkü. Her şey geçmez zamanla ya da azaltmaz acıyı, aksine katlanarak artar bazen.
Eğer elinden bir şey gelmezse, susmak olur. Susmak ve içine atmak. Çünkü konuşmak bile bazı şeyler için değerini kaybeder, anlamsız kalır, pasif kalır...

Ben, bir çıkmazın içindeydim. Sonu başı belli olmayan bir çıkmaz. Peki şimdi ne yapmam gerekecekti?

"Beni öldürmek için yeniden gelecek." Dedim her şeyi anlamış gibi.

Babam kafasını iki yana salladı.
"Öyle bir şey olmayacak. Bu sefer elimi kana bularım fakat seni benden almasına asla izin vermem anladın mı? Bataklık boyu geçti ama bu kadar da değil."

Kaan şok olmuş bakışlarıyla etrafı süzüyor ve babamın söylediği son sözleri sindirmeye çalışıyordu.
"Geri gelecek elbette ama seni alamayacak." Dedi uzun suskunluğunun ardından. Beni önemsemesine alışkın olsam da o gün emin olmayan tavırları bana koskoca bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Onu sevmem günah gibiydi. O bana yasaktı, imkansız olan her şeydi ve belki de vazgeçmemin zamanı çoktan gelmişti.

Hem her geçen gün kanser bedenime yayılırken, önünde sonunda onu bırakıp sonsuza gitmek ne kadar cazip gelse de ona bu acıyı yaşatamazdım.

____

Artık kemoterapi işlemlerine başlamıştık ve aradan üç-beş gün ya geçmişti ya geçmemişti... Gözlerimi kırpmadan kolumdan damarlarıma akan serumu izledim bir süre öylece. Kendi yatağımdaydım ve babam eve doktoru getirtmişti. Tedavi süresince evde olmamın psikolojim ve rahatlığım açısından daha iyi olacağına ikna etmem ne kadar zor olsa da halimden asla memnun olamaycaktım çünkü kemoterapi tedavisinin tam bir saçmalıktan ibaret olduğunu biliyordum.

Doktorların dediğine göre, üçüncü evredeki birine kemoterapi tedavisini uygun görseler de aslında çoğu zaman sonuç vermiyormuş. Ve ben de artık hücrelerin hızını almış durumda olduğuna inanıyordum. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar evreyi hangi ara atladığımı anlayamamıştık tabi ki ama doktorların buna da bir açıklaması vardı: Genellikle kanser son evrelere doğru anlaşılır ve yine son evrelerde kendini belli edecek derecede rahatsızlıklar gözlenirmiş. Bu yüzden sürekli kontrole gitmeyen bir insan olarak buna şaşırmamam gerektiğini düşünmemek elde değildi.

"Bugün de atlattınız Nur Hanım. Tedaviniz her hafta aynı gün devam edecek, ilaçlarınızı eksiksiz kullanmayı ihmal etmeyin ve eğer saçlarınızda dökülme başlarsa -ki birkaç hafta sonra eminim başlayacaktır- morelinizi asla bozmayın. Kendinizi toparlamanız kısa zaman alacak—-"

"Eğer kanseri yenebilirsem." diyerek doktorun sözünü devam ettirdim.

Doktor huzursuzca gülümsedi ve odamdan çıktı. Babamın doktoru kapıda beklediğini ve durumum hakkında milyon tane soru sorduğunu biliyordum. Derin bir nefes vererek kolumdan çıkan serum yerindeki bantı çekip çıkartarak yerine yeni bir bant taktım ve ayağa kalktım. Kendimi kötü hissetmemi gerektirecek bir şey yoktu ve hayat devam ediyordu. Sırf tedavi görüyorum diye ölene dek eve hapsolacak değildim ya?

BATAKLIK (düzenleniyor..)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin