16. Bölüm "Cehennem Ateşi"

77 11 0
                                    

(Multimedia müziğini sonlara doğru açın.)

CEHENNEM ATEŞİ

Zaman göz açıyıp kapayıncaya kadar geçiyor ve günler birbirini kovalıyor gibiydi. Nur, hastaneden ne ara bu kadar dinç çıktığını bile anlayamadan evine gelmiş ve o işkence dolu geçen zamanın üzerinden tam üç hafta geçmişti bile. Bu üç haftada küçük bir ameliyat olmuş ve tümörün çoğundan kurtulmuş sayılırdı. Yani artık kemoretapiye devam etmesine gerek de yok denemezdi çünkü kanser hücrelerinin ne yapacağı belli olmazdı. Fakat Nur kendini çabuk toparlamış ve bedenindeki yaralar kabuk tutup kapanmaya başlamışlardı.
Sadece iki kere tedavi almıştı ve kemoterapinin kanserini tamamen yenebilmesi için yardımcı olacağını umuyorlardı. Nur bundan asla hoşnut değildi, dinçleşmeye çalışan bedenini esir alan bu aptal tedavi yönteminin sadece direnç emen saçma sapan bir şey olduğunun farkındaydı fakat gel gelelim bunu babasına ve başında sürekli dikilen Kaan'a anlatamıyordu.

Kaan, kanser olayını ilk duyduğu anda yüzüne ıslak odun yemişçesine tepkiler gösterdi. Nur, olayın sandığı kadar büyük olmadığını ve sadece küçük bir ameliyat, ardından birkaç ufak doz kemoterapiyle geçebileceğini anlatmaya çalıştı. Haftalardır bu hastalık durumu yüzünden ondan uzaklaşamıyordu bile. Hatta ondan uzaklaşmaya çalıştığı her dakika Kaan yanında bitiveriyordu. Sağlığı konusunda babasından bile endişeli olan tek kişi oydu ve bundan gerçek anlamda asla şikayetçi değildi hatta içten içe onun deli gibi yanında olmasını istiyordu ama dışarıda hala nefes alan 'Hamit Demirtaş ve oğulları' varken, diken üstünde oldukları gerçeğini değiştirmiyordu. Onu korumak için kendi canından bile vazgeçebilirdi, bu cesaretli genç kadın.

Kaan'ın büyük bir ölümden döndüğünü her seferinde ima eden Hakan'ın davranışları gözle görülür derecede büyümüştü. Öyle ki, bundan bir hafta öncesinde Nur'u kenara çekip
"Kaan'ın zarar gördüğünü biliyorsun. Öyleyse onu rahat bırak. Senin aklınla çıktığı yolda ölümden döndü. Oğlumu yeniden bir hastanenin yoğun bakımında ölüme yakınken görmek istemiyorum." Demişti.
O an Nur'un aslında günlerdir bunu bildiği fakat kendinle savaş verip bir türlü Kaan'dan uzak kalamadığını anlayamamıştı Hakan. Oğlu ölseydi tüm sorumlu Nur'du ona göre.

"Haklısınız Hakan Amca. Benim aklımla bir işe girmemesi için onu uyarmalıydım."

"Sen benim yıllarca kızım gibiydin Nur. Lütfen yanlış anlama fakat... Birbirinize zarar verdiğinizi görüp de sessiz kalamam. Ondan uzak durmalısın. Kaan'ı biliyorsun. Sen ona ne dersen arkandan gelecek. Hatta demesen bile bir yolunu bulur... Onu birazcık olsun önemsiyorsan kendi hayatının acısından ve düşmanlarından arındırmak için, Kaan'ı bırak. Zor olacak biliyorum ama kendinden nefret ettirmediğin müddetçe senin arkandan gelecek ve senin arkandan geldiği sürece de ölümün kıyısında yürüyecek."

Genç kız'ın hala beyninde dolaşan bu cümleler canını yakıyordu. Bir haftadır içinde verdiği savaş çok büyüktü. Hakan haklıydı belki de. Kaan'ın hayatından tamamen çıkarsa, zarar görmezdi sevdiği adam.

Banyoya gitmek için üzerindeki bilgisayarı kaldırdı ve koltuğun kenarına bıraktı. Başında halletmeye çalıştığı son derece önemli bir üniversite tezi mevzusu vardı. Bunları düşünmek ona iyi gelmiyordu. Yazdıklarına odaklanmalıydı. Son rütuşlarını yapıp bu ödevi yarın teslim etmesi gerekiyordu ve artık tam olarak okulundan mezun olmuş olacaktı. Uzayan üniversite hayatı, onu ne kadar gerse de başına gelen onca şeyden sonra sınıfta kalmadığına şükrediyordu. 23 yaşındaki bir kızın son sınıfta alttan ders alan çömezlere benzemesi, isteyeceği son şey bile olamazdı.

BATAKLIK (düzenleniyor..)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin