BÖLÜM 3

1.9K 124 20
                                    

  Taburcu olduğumda kolum çok iyi durumda olmasada günlük işlerimi yapabiliyordum. Doktorum Sarp en az 3 gün dinlenmemi söylemişti. Ama ben dinlememiş ertesi gün işe gitmiştim. Zaten kasada durup ağır bir iş yapmadığımdan Tuna Bey bir şey dememişti. Süper üçlüyü ikna etmekte zorlanmıştım biraz sadece.

 Bugün yangından beri tam 1 hafta geçmişti. Hastaneden çıkınca öğrendim ki yangın denizden alınan suyla söndürülmüştü. Bu beni düşündürdü. İçimde yeni bir korku filizleniyordu şimdi. Deniz suyunu bolca kullanmıştık ve o hengamede muhtemelen kraldan icazet alınmamıştı. Ona ait bir şey çalınmıştı. Tepkisi çok yıkıcı olacaktı. Bunun bedelini isteyecekti ve o bedeli biz ödeyecektik. İçimdeki sıkıntı dağ olmuştu. Peki bu duruma düşmemize neden olan yangın da neydi? Ateşli aletler kullanmamız yasaktı. Kimsenin üstünde ateş olmazdı. Bu yangın nasıl çıkmıştı? Bu konuya çok önem verilirdi eski yangından beri. Eski yangın dedem zamanında olmuştu. Çok büyük bir yıkım olmuş, küllerinden yeniden doğmuşlardı. O zamandan beri yangın olmamıştı. Bunun tekrarlanmaması için bütün önlemler alınmıştı. Burnuma kötü kokular geliyordu. Tüm gözler yöneticilerdeydi. Açıklama yapmaları ve bu yangınla ilgili bilgi vermeleri bekleniyordu. Kimse nasıl söndürüldüğünü düşünmüyordu. Herkes yangının nasıl çıktığıyla ilgiliydi.

  Hesapları düzenleyip not alıyordum. Masanın birinden yükselen sesler dikkatimi çekti. İşimi bırakıp masaya doğru yanaştım. Bu masadakiler gece çalışanlardı. Yine geceleri son bir haftada olduğu gibi hareketli geçmişti. Yöneticilerin evinde çalışan korumalardan biri masadaydı. Gece öteki dünyalılardan haber geldiğini iddia ediyordu. Merakla konuşulanları dinlemiş, kafamı toparlayamadan cafeye giren bir çocuk meydanda açıklama yapılacağını söylemişti. Beklenen haber gelmişti. Apar topar meydana gittik. Haberi alan gelmişti bile. Meydan doluydu. Kalabalığın arasında bir yerde gözüm Alisa ve Eymen'i buldu. Başımla selam verdim. Yanıma gelemeyecek kadar uzaktalardı. Gülfem o sırada kolumu çekiştiriyordu.

  ''Roza bak Yönetici Aksel gelmiş. Babası neden gelmedi acaba?''

  ''Farketmez ki Gülfem, o da Yönetici Oganer'in oğlu sonuçta. Bir gün başa o geçecek.'' Dedim Aksel kürsüye çıkarken.

  Açık renk kaşları çatılmış, gözaltları morarmıştı. Üzgün ve düşünceli görünüyordu. Geceyi kolay geçirmediği belliydi. Bizeyse iyi bir şey söylemeyeceğini net bir şekilde anlamıştım. Soluk mavi gözlerini kalabalığın üzerinde gezdirdi. Tek elini kaldırarak konuşmaya başladı.

  ''Selam olsun hepinize kardeşlerim!'' dedi. Herkes bir ağızdan cevap vermeye başladı. Sessizlik sağlandığında devam etti.

  ''Bir hafta önce yaşanılan üzücü olay hepimizi yıktı. Halkımıza geçmiş olsun. Şüphesiz ki bu felakette iyi olan tek şey hiçbir kardeşimizin ölüm acısını yaşamamış olmamızdır. Ama yanan ambarlardaki kayıp çok fazla. Sağlam kalan yiyecekler güvenli bir yere taşındı. Sayımları yapıldı. Önümüzdeki dönemde yiyecek israfı yapmamamız, gerektiğinden fazla tüketimi önlememiz çok önemli. Korkarım plansız tüketim bizi kıtlığa sürükleyecektir.''

   Kalabalıktan sesler yükseldi. İtiraz edenler, bağıranlar, haklı olduğunu söyleyenler hep bir ağızdan gürültüyü arttırıyordu.

  ''Dediğim gibi yangında ölen olmaması bu durumda tek avuntumuz olacak. Hep birlikte daha çok çalışarak boşalan depolarımızı doldurmalıyız. İşbirliğiniz her zamankinden de önemli. Gerekli hassasiyeti göstereceğinize inancım tam.'' Sözlerine kopan alkış sesiyle ara verdi Yönetici Aksel. Çünkü birlik olmak bizim yapmayı en iyi bildiğimiz şeydi.

  ''Yangının öncesini, sonrasını titizlikle araştırdık. Olayla alakalı herkesi sorguladık. Yaptığımız derin inceleme sonucu maalesef yangının kazayla değil de bilinçli yapıldığını anladık.''

KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin