O kraldı.
O liderdi.
Onun askerleri, onun insanları, onun toprakları...
Her şey onundu. Bununla beraber sorumluluğu da ona aitti. Halkı için neyin doğru olduğunu bilirdi. Kurduğu sistem deliksizdi. Hamlelerini doğru yapar, düşünmeden uygulamazdı. Her emrettiği olurdu bu yüzden. Sorgulanmazdı. Öfkesine yenik düşerse, telafi etmesini bilirdi. Hareketlerini kısıtlayacak her şeyi, herkesi ortadan kaldırırdı.
Kral için bir şey bilinmez olamazdı. Olsa bile öğrenirdi. Bilge Helkerasus bilinmezleri görünür yapar. Netleştirirdi.
Kral Arkleas savaşçıydı. Usta bir komutandı. Geldiği yerde amansız savaşlardan çıkmayı başarmış, halkını korumak için topraklarını terk etmiş bir kahramandı o. Halkı nefes alsın, huzurlu olsun diye kendinden ödün vermiş yurdunu terk edip, dünyayı evi saymıştı.
Tüm büyü güçlerini bünyesinde toplamıştı. Irkının en güçlüsü oydu. Öldürmek için dokunmasına gerek yoktu. Birinin boynunu kırabilmek için tek yapması gereken elini kaldırmak ve büyüsünü yapmaktı. Eldivensiz dokunduklarını yakabilirdi. Büyü gücü onu güçlü, yetenekleri yenilmez yapıyordu. Bu güç uğruna ataları, güzelliklerini, insanlıklarını vermiş, tüm ırk çirkinleşmişti. Atalarının istediği olmuştu, her daim korkulandı Kral Arkleas. Bu onun bildiği ezberiydi. Bu yüzden de o gece kulaklarına çalınan o sesi duyduğunda şaşırması işten bile değildi. Onunla konuşan herkes saygıyla, ona bağlı olduğunu hissettirerek konuşurdu. Onun ismini söylemezler, kralım derlerdi. Benimsendiğini bilirdi. O halkının en önemlisiydi.
İnsanlara seslenme büyüsü yapılmıştı. Kendisi dünyaya geldiğinden beri hiç biriyle konuşmamış, görüşmemişti. Seslenme büyüsü sayesinde yöneticiler adını söylediğinde onları duyardı. Böyle iletişim kurarak onları kontrol altında tutuyordu. O adaya gitmemiş, onlara karışmamıştı. Bazı kuralları vardı onlara uymak zorundalardı sadece.
Kralı bu saatte kimse rahatsız etmezdi. Zaten sesi daha çok kafasının içinde hissetmişti. İnsanların kendisiyle konuştuğunu anladı.İsmini bir tek yöneticiler bilirdi. Nesilden nesile aktarırlardı. Adını haykıran bu sesi daha önce duymadığına emindi.
''Kral Arkleas!''
Bir hışımla kalktı yatağından.
''Beni duyduğunu biliyorum. Beni iyi dinle.''
Bu ne cüretti. Onunla kim böyle konuşma cesaretini gösterdiyse kafasını bedeninden ayıracak onu cayır cayır yakacaktı.
Üstü çıplaktı. Ayakkabılarını da giymemişti. O kadar öfkeliydi ki önemsemedi bu durumu. Giyinmekle uğraşamazdı. Görülecek bir hesabı vardı. Bu sesin sahibine haddini bildirecekti. Uyuduğu odadan çıktı. Çalışma odasına geçerken Greerler peşinden geliyordu.
Arkasını döndü. Bakışlarının hedefi olan her kim olsa dururdu. ''Gelmeyin!'' diye bağırdı onlara. Bulundukları yerde hareketsiz kalan Greerlere sırtını döndü, hızlıca çalışma odasına girdi. Denize bakan geniş penceresine yöneldi. Pervaza çıktı ve kendini aşağı bıraktı. Kuleden balıklama denize atlamıştı. Deniz onun eviydi. Dalgalar sevinçle karşıladı kralını.
''Benim parçamı aldın sen. Ablamı aldın. Ve onu geri istiyorum. Savunmasız 20 kadını yuvalarından koparacak kadar zalimsin Kral Arkleas! Buna karşı çıkıyorum!''
Suyla buluştuğunda hızla sese doğru yüzdü. Belki de ilk defa insanların karasına bu kadar yaklaşacaktı. Ona karşı çıktığını söyledi. Bir krala asla söylenmemesi gereken bir sözdü bu. Bu sesin sahibi her kimse yürekten fazlasını yemiş olmalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)
FantasyDünyada kalmış son iki kara parçası arasında sıkışmış bir kadın.. İnsan hayatını mı seçecek yoksa canavarın dünyasında kayıp mı olacak? &&&&& ''Sırf beni çıldırtmak için izin verdin ona Roza. Sen beni istiyorsun, bunu kabul et artık!'' Onu üstümden...