BÖLÜM 12

1.9K 105 29
                                    

Yeni bir gün olduğunu farz ettiğim bir gün, karnımı doyurmakla güne başladım. Yeme işim bitince ayağa kalkıp suyun olduğu yere geldim. Üstüm başım kir içindeydi. Saçlarım yapışmıştı kafama ve başımı ağrıtıyordu. Bacaklarım kurumuş kan lekeleriyle doluydu. Yeni bir derim daha olmuştu kirden. Elbisem de beyaz olan bir nokta kalmamıştı. Kısacası içimi ve dışımı pislik götürüyordu. Şu an içime bir şey yapamazdım ama dışım için bir şeyler düşünebilirdim.

Önce başımı yere eğip bir güzel saçlarımı yıkadım soğuk suyla. Kollarımı ve bacaklarımı temizledim kan lekeleri akıp gitti. Sonra merdivenleri kontrol ederek iç çamaşırlarımı çıkardım onları da suyla temizledim, çitiledim iyice. Yıkama işlemim bitince parmaklıklara baktım. Başka nereye asacaktım ki? Ben uyanıkken gelmiyordu nasılsa, öyle değil mi? Buna güvenerek parmaklıklara astım çamaşırlarımı.

Hücreme göz gezdirdim. Leş gibiydi. Tamam, ben geldiğimde de berbat bir haldeydi ama üstüne kan resmi eklenmişti şimdi. Ve kokusu berbattı. Tam bir zindan olmuştu. Keşke daha önce aldığım o koku şu an burnuma gelse. Ama ateşim vardı ve böyle bir yerde o koku olmayacağına göre, zihnim uydurmuş olmalıydı.

Hücremi yıkamaya karar verdim. Üstüne uzandığım, postumsu şeyi kaldırdım. Tüm hücreyi elden geçirdim, bir nebze olsun şu kokuyu bastırmıştım. Bir süre ayakta beklemem gerekiyordu. Çalışmak iyi gelmişti. Şimdiden daha temiz hissediyorum. İyiydim, kuruyana kadar bekleyebilirim.

Parmaklıklara yöneldim. Parmaklarımı demirlere geçirdim ve alnımı yasladım. Merdivene bakıyorum. Merdivenin hemen önüne.

Ben kralı görmüştüm.

Tam orda, o noktadaydı.

Hiçbir şey olmamış gibi davranmam buraya kadardı. Nereye kadar kaçabilirdim ki bunu düşünmekten? Yaşadıklarını kabul etmeyen aklıma inat, idraklarım beni yere çivilemişti.

Uyandığımda acılarımın olmadığını fark ettim. İlk şokumu böyle yaşamıştım. Ayaklarımda prangalar yoktu. Bir kenarda kanlı bir şekilde duruyorlardı. Bir gün önce ayaklarımın kesilecek hale geldiğinden eminim. Az önce temizlediğim kan lekeleri de kanıtımdı. Ama hayır hiçbir yara yoktu ayaklarımda. Hatta üşümem, titremem, ateşimde yoktu. Ve son hatırladığım kehribar rengi bir çift gözdü.

Anlamıyorum. O olmalı. Benimle ilgilenen o olmalı. Beni iyileştiren o olmalı! Ama neden? Hem beni zindana tıkıp bu hale getirecek, hem de yaralarımı iyileştirecek. Neden? Benden ne istiyor? Çıkmadığım bir mahkemede suçlu ilan edilmiştim. Cezamda zindandı. Tamam olsundu, ama neden benimle konuşup bunun hesabını sormuyordu? Beni neden yalnızlığa, sessizliğe mahkum ediyordu?

Kralı düşünmek istemiyorum. Çünkü dönüp dolaşıp düşünmek istemediğim, gerçekliğini kabul etmek istemediğim bu noktaya geliyorum. Onu defalarca çağırdım. Defalarca bağırdım. Ölümün kıyılarında gezdim, kendimi fazlasıyla zorladım, sırf gelsin diye.

Evet, bunları bir bir yaptım. Ve o geldi.

Gelmişti.

Peki ben ne yaptım?

Kralı gördüğümü kabul edebilirim. Her gün zindanda uyanıyor oluşumun anormalliği bile normalleşebilirdi. Ama kralı görünce bayılmak? Bunu nasıl yapmıştım? Evet, çok zayıftım, hastaydım, kan kaybetmiştim. Ama onunla konuşma fırsatım vardı. Ben tek kelime etmediğim gibi, üstüne bayılmıştım. Ben Alisa'yı görme şansımı kaçırmıştım. Bir haber alma şansımı. Belki de bu zindanı kabul edişim, kendimi cezalandırma biçimimdi. Burayı sahiplenmiştim, temizlemiş, yaşayabileceğim bir alan haline getirmeye çalışıyordum. Ben alışıyordum.

KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin