Başımda bir ağrıyla uyandım. Yavaşça açtım gözlerimi. Tavana baktım. Benim kireçli tavanım değildi bu. Siyah, alacalı, yer yer oyukları olan biçimsiz bir tavana bakıyordum. Birden kalkmaya çalıştım etrafıma bakmak için. Başıma şiddetli bir ağrı saplandı. Ağrı dalgası bedenimi terk edene kadar bekledim. Önce ellerimi oynattım. Vücudumu dinledim. Kendimi tamamen hissediyordum. Sağıma soluma baktım yattığım yerden. Tavanın duvarlarla birleştiği yerleri gördüm, küçük bir odadaydım. Ayakucuma doğru baktım başımı hafif kaldırarak. Parmaklıkları farkettim sonra. Hayır, burası oda değildi.
Burası bir hapishaneydi.
Doğrularak oturdum. Parmaklıkların ötesinde uzun bir koridor vardı. Koridor boyunca da her iki yanda parmaklıklar aralıklarla çıkıştaki merdivenlere kadar devam ediyordu. Zindanlar topluluğu. Ayaklarımı kendime çekmek istedim. Metal sesi duyunca aşağı baktım. Ayaklarımdan zincirlenmiştim. Neydim ben hayvan mı? Kahkaha atmak istedim. Ama boğazım kupkuruydu. Sesim çıkmadı. Bir zindanda ayaklarımdan prangalanmış şekilde uyanmıştım. Sanırım gülmemeliydim, ama bir dakika.
Ben yine kabus görüyor olmalıydım. Evet, şimdi anlıyorum. O pis delikti işte bulunduğum yer. Birazdan koridorun sonundaki merdivenlerin başında bir çift ışık görecektim. Belki Alisa'yı da görürdüm.
''Alisa burda mısın?'' diye bağırdım. Sesim bana yabancı gelmişti. Hiçbir şey görmüyordum ama rüya benim değil miydi? Şimdi Alisa gelsin istiyordum. Koridor korkutucu derecede boş ve karanlıktı. Işık falanda yoktu. Oraya bakmayı kesip etrafı incelemeye devam ettim. Her yer kasvetli ve kirliydi. Bir hapishaneden de bu beklenirdi değil mi?
Köşede tuvalet demeye bin şahit isteyen bir yapı vardı. Ortası delik bir taştı bu. Yanında da su vardı. Gerçekten mi? Kabız olsam daha iyiydi. Hayvan postuna benzeyen yünlü bir şey serilmişti yere onun üstünde uyanmıştım. Taşın üstünde de yatmazdı insan. Güldüm kendime zindandaydım yatak mı olacaktı birde? Sonra yerde bir tepsi gördüm. Yiyecek bir şeyler vardı üstünde.
Etrafı incelediğim bu birkaç dakikada her şeyin ne kadar tuhaf olduğunu düşündüm. Uyanmak istiyordum artık. Zihnim kabus diye kabul ettiği durumun gerçekliğini sorgulamaya başladı. Film şeridi geçerken gözümün önünden, aralarından bazı fotoğrafları yakaladım.
Kabus, duş, mektuplar, kumsal...
Arkleas!
''Eğer korkağın teki değilsen Kral Arkleas beni alırsın!''
Son sözlerim çınladı kulaklarımda. Elimi korkuyla dudaklarıma götürdüm. Ben bir kabustayım orası kesin ama bu kabus gerçek bir kabustu. Ayağa kalktım. Parmaklıkları tutup bağırdım koridora doğru.
''Kimse yok mu? Çıkarın beni burdan!''
Parmaklıklara vurdum. Sesim bana geri dönmüştü. Bu korkunç yerde tek başınayım. Kral Arkleas dediğimi yapmıştı. Suda beni öldürmemiş, beni alıp öteki dünyalıların adasına getirmişti. Kilidi zorladım, açamayacağımı bile bile. Küçücük bir delikteydim. Kaçabileceğim hiçbir yer yok. Dalga seslerini duyabiliyordum. Yerin altındayım ve denize çok yakınım. Tek bildiğim buydu.
Beni aldıysa, Alisa nerdeydi? Onu bırakmış mıydı?
''Heyy! Sesimi duyan biri yok mu? Uyandım ben. Konuşmak istiyorum. Beni krala götürün!''
Sessizlik sinir bozucuydu. Kimsenin gelmeyeceğini anladığımda oturdum yere çaresiz. Elbisem çamur içindeydi. Dağılmış haldeyim ve çok üşüyorum. Tir tir titriyorum. Bunun ne kadarı fark ettiğim gerçeklerdendi ne kadarı soğuktandı bilmiyorum. Burası çok soğuktu. Bu hissi ilk defa hissediyorum. Hiçte güzel bir his değilmiş. Bunaltıcı sıcağımı mumla arıyorum şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)
FantasíaDünyada kalmış son iki kara parçası arasında sıkışmış bir kadın.. İnsan hayatını mı seçecek yoksa canavarın dünyasında kayıp mı olacak? &&&&& ''Sırf beni çıldırtmak için izin verdin ona Roza. Sen beni istiyorsun, bunu kabul et artık!'' Onu üstümden...