İnsan hiç kalp ağrısıyla uyanır mı? Her zerrem onun acısını hissediyordu. Nefes alamadığını, ne kadar zorlandığını. Ne halde olduğumu bilememek onu çıldırtmıştır. Ve ben bir zindanda gözümü açtığımda başka bir zaman diliminde ona kavuştuğum bir an olmasını diledim.
Xenos beni bir zindana atmıştı. Kaybolduğumuz o delik, boyutlar arası kapıymış. Seni Arkleas'ın doğduğu yere getirdim, sabaha kadar adını seslensen seni adadan duyamaz, demişti bana. Ve onun buraya gelemeyeceğini. Gelmeye karar verse bile kapılardaki mührü kırmak uzun sürermiş. Geldiğinde de savaşması gerekirmiş ki buradaki herkes Xenos'un arkasındaymış ve kralın hiç şansı yokmuş. İstediğini alacakmış da ne...
Kapkara kalbiyle ağzından çıkan zehirler, beni umutsuzlukla doldurmuştu ve gitmişti. Yalnız kalıp iyice kötü olmamı bekleyecek en çaresiz anımda da bana darbeyi indirecekmiş. Ne kadar oldu beni buraya getireli? Bu sefer hiç ilgilenmemiştim ne kadar zaman geçtiğiyle. Ama çok beklemeyecektim. Xenos gelmişti. Yerimden kıpırdamadım.
"Roza, uyanmışsın. Bu ne güzel bir haber. Nasılsın? Umarım iyisindir çünkü şimdi biraz eğlenme vakti." dedi. Cevap vermeyi geçtim, suratına bile bakmıyordum. Tek düşündüğüm Arkleas'tı.
"Onunla yattın mı?"
Adamı hadım ettim ve hala tek düşündüğü bu mu?
"Eğer onunla hala yatmadıysan sana bu zindanda tecavüz edeceğim." dedi. Dönüp baktım sıfatına.
"Seni hadım ettim!"
"Büyüyle yepyenisi var artık. Zevk almıyorum ama bu yapamayacağım anlamına gelmiyor." İğrenç herif! Başımı çevirdim. Ona gerçekten katlanamıyordum. İçeri üç tane yarı çıplak adam girdi. Dev gibilerdi ve korkmuştum.
"Eğer onunla yattıysan da Roza, bu adamlar sırayla sana tecavüz edecek."
Nasıl bu kadar kansız olabiliyordu? Arkleas'la kan bağı olması imkansız gibiydi. Kesinlikle ailenin yüz karasıydı. Cevap vermedim ve yere, onun önüne tükürdüm.
"Kadını çağırın." dedi. Her kimse bu kadın gelip hücreme girdi. Eteğimi açmaya çalıştı. Geri çekildim.
"Bacaklarını aç, muayene etmem lazım." dedi. Daha ne kadar boklaşacaklardı? Dört erkek beni izliyordu ve bu kadın bekaretime mi bakacaktı? Beyninizi sikeyim sizin!
Beni zorladı ve eteğimi açmadan mahremiyetimi sağlayarak başını eğdi ve muayene etti. Bok gibi hissediyordum. Kadın işini bitirip ayağa kalktı.
"Eee duruyor mu, bozulmuş mu?" dedi Xenos.
"Bu kadın hamile." dedi.
Hamile mi? Beynim zonkluyordu. Benim hamile olduğumu mu söyledi? Şok içinde kadına bakıyordum. Xenos kahkaha atmaya başladı. Hücremin önünde aşağı yukarı yürüyordu ve ben korkuyordum. Bu nasıl bir duyguydu böyle? Bu içimi saran şey de ne? Kalbim nasıl atıyordu artık? Karnımda Arkleas'ın bebeğini taşıyordum öyle mi? Bizim bebeğimizi...
Bir damla yaş aktı gözlerimden. Artık çok korkuyordum ölmekten.
Xenos delirmiş gibi gülüyordu durup parmaklıklara sarıldı.
"Sen Arkleas'ın bebeğini taşıyorsun ha? Roza sen çok değerlisin şu anda. Ederin inanılmaz arttı. Karnındaki küçük piç bana dünyayı altın tepside sunmasını sağlayacak! Artık her istediğimi alabilirim ondan!" ağzından salyaları akıyordu resmen.
"Hemen bu kadını odaya götürün. İyi beslendiğinden emin olun. İyi bakmamız lazım kralın piçine öyle değil mi?" dedi. Çekip gidince rahatladım. Beni dediği yere götürdüler. Yatağa uzandım ve saatlerce uyumuştum. Bir kadın beni uyandırdı ve yemek yemem gerektiğini söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)
FantasyDünyada kalmış son iki kara parçası arasında sıkışmış bir kadın.. İnsan hayatını mı seçecek yoksa canavarın dünyasında kayıp mı olacak? &&&&& ''Sırf beni çıldırtmak için izin verdin ona Roza. Sen beni istiyorsun, bunu kabul et artık!'' Onu üstümden...