BÖLÜM 31

1.5K 80 42
                                    

Aynada belirginleşmiş karnıma bakıyorum. Altı aylık olmuştu bebeklerim. Lilith'e düzenli gidiyordum ve gelişimleri iyiydi. Sağlıklılardı. İnanılmaz bir stres altında olmama rağmen onlar güçlüydü. Benim de onlar için güçlü olmam gerekiyordu.

Arkleas hiç durmadan araştırmalarına devam etti. Eski yurduna gitti bir kaç defa. Uzun süreler dönmedi. Bilge Helkerasus, elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ama sonuç yoktu.

Nox'un söylediklerini bulmuştuk. Evet böyle bir efsane vardı. Benim gelişim yazıyordu sihirli kelimelerde. Krallığa laneti kaldırma şartıyla varis vereceğim aksi taktirde bebeklerimin öleceği. Hepsi yazıyordu ama nasıl yapacağımla ilgili hiç bir bilgi yoktu. Ve aksi gibi Nox bir daha konuşmamıştı. Günler, haftaları; haftalar, ayları buldu. Altı, belki beş ayım kalmıştı doğuma ve korkuyorum. Ne yapacağımı bilememek canımı çok yakıyor. Çaresizce beklemek berbattı. Ben onların anneleriyim ama onlar için savaşamıyorum. Tek yaptığım fil dişi kulemde oturup beklemek. Çoğu zaman delirecek gibi oluyorum. Yerinden oynamış hormonlarım da hiç yardımcı olmuyor tabi.

Bu altı ayda hiç iyi bir şey olmadı da diyemezdim. Ailemize yeni bir beyefendi katılmıştı.

Adras.

Küçük bebeğimiz. İsmini İkarus koydu. Mert, yiğit demekmiş Adras. Öyle olsun benim oğlum dedi. Arkleas'la en sevdiğimiz şey Adras'ı görmeye gitmekti. Çok düşkündük ona. Hızlı büyüyordu. Görünüşü insan gibiydi. Mavi bir bebek değildi ama Aylin'in bebeği maviydi. Sanırım baskın gen meselesi. Tam bir açıklaması henüz yoktu.

Arkamdan karnıma doğru sarılan ellerle irkildim. Odamda pencereden dışarı bakıyordum. Nasıl daldıysam Arkleas'ın geldiğini farketmemiştim. Yüzünü boynuma gömdü ve derin bir nefes aldı. Ona döndüğümde de beni nefessiz bırakacak şekilde öptü.

"Arkleas, bunu sürekli yapacak mısın? Sana beni olur olmaz heyecanlandırma demiştim. Bebeklerim hissediyor."

"Bebeklerimiz Roza. Ayrıca onlar sadece babalarının annelerini nasıl sevdiğini hissediyor. Ve mutlu oluyorlar." dedi karnımı okşarken. Karnımı dakikalarca sevdi gülümseyerek. Gerçekten hissettiklerini biliyordum. Bir şekilde babalarının sihri onlara ulaşıyordu. Mutlulukları da bana yansıyordu. Burukça gülümsedim. Sorunumuz yokmuş gibi yapıyorduk bu odada. Kural koymuştuk kendimize. Bu odada kötü şeyler konuşmayacaktık. Gelecek kaygısı yoktu bu odada. Sadece o, ben ve karnımdaki güzellikler vardı. Mutluluk vardı, huzur vardı. Güzel bir aile olacaktık biz.

Olacaktık değil mi?

"Acıktınız mı bakalım?" dedi karnıma doğru.

"Evettt." dedim ellerimi çırparak. Yemek yemek en sevdiğim şey olmuştu. Arkleas uzanıp başımı, yanağımı, çenemi öptü.

"Hiç şaşırmadım."

"Bana bak, çocuklarının annesini sinirlendirmek istemezsin bence Kral Arkleas!"

"Ne var? Yalan mı söyledim günde sekiz öğün yiyorsun."

"Senin içinde iki tane canavar yok tabi konuşursun!"

"Tamam, sen daha fazla sinirlenmeden o canavarları doyuralım o halde." dedi bana elini uzatarak. Sevgiyle bıraktım elimi ellerine. Böyle anlarda içim içime sığmıyordu. Öyle çok seviyorum ki onu. Onsuz kaldığım zamanları hatırlamak bile beni boğuyor. Kokusunu bana hissettirerek yürüdü benimle ve masaya oturttu. Yine dopdoluydu masa. Sonra niye bu kadar kilo aldın derler. Alırım tabi!

"Adras'a gitmek ister misin?" Başımı kaldırıp baktım Arkleas'a.

"Bunalttık onları bu hafta neredeyse her gün gittik."

KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin