BÖLÜM 2

2K 127 5
                                    

    Uyandığımda saat gecenin üçüydü. Yüzünü göremediğim karanlık bir adam beni uykumdan etti yine. Hızlı hızlı inip kalkan göğsüme koydum elimi. Yataktan sarkıttığım ayaklarım yere değince ürperdim. Nefes alsam iyi olacaktı. Pencereye doğru yürüdüm. Denizden gelen koku beni sakinleştirmeye yetti. Gözlerimi kapattım bir an. Açtığımda denizde bir ışık gördüm. Emin olmak için gözlerimi ovuşturdum. Evet, orda bir ışık vardı. Bizden kimse bu saatte denize açılmaya cesaret edemezdi. Hem yasaktı da. O zaman bu ışıkta neydi? Öteki dünyalılar buraya gelmezdi. Gelmezlerdi değil mi? İçimi bir korku kapladı. Kendimi geri geri giderken buldum. Sanki ışık beni görse alacaktı. Yatağa değdiğimde arkama baktım. Tekrar denize baktığımda ışık gitmişti.

&&&&&&

&&

Cafede rutin işlerimizi yapıyorduk. Bugün Yönetici Oganer'in açıklama yapacağını öğrendik. Herkes öğlen meydana gidecekti. Bir karar alındıysa, açıklama yapılacaksa ya da sorun varsa insanlar meydanda toplanır ve yöneticiler konuşma yapardı. Gelemeyenler de ertesi gün gazetelerden okurdu olanı biteni. Yöneticiler bir aileydi. Daha çok Yönetici Oganer ve eşi Yönetici Sühan ilgilense de her şeyle, oğulları Aksel ve kızı Lidya da yardımcı olurdu yönetim işlerine. 3 nesildir devam eden bu duruma kimse karşı çıkmazdı. Yaratık kralla işleri yürütmeyi onlar üstlenmişti. Neden karşı çıkacaklardı ki?

Yönetici Oganer'in yerini oğlu Aksel alacaktı ilerde. Kızları Lidya da yoksulların, öksüzlerin meleğiydi.

Konunun suda kaybolanlarla ilgili olduğu konuşuluyordu. Belki çözüm bulmuşlardır. Umarım öyledir.

Gülfem heyecanla yanıma geldi. ''Hadi üstünü değiştir. Çıkacağız birazdan.''

''Ben gelmeyeceğim Gülfem. Sen açıklamaları dönünce bana anlatırsın.''

Sinirle baktı bana. ''Ayy Roza ne meraksız insansın.'' Omuz silktim. Tabi ki merak ediyorum ama o kalabalığa girmek istemedim. Zaten çok bunaltıcı bir gündü.

Herkes gittikten sonra kumsala indim. Sessizliği dinledim gözlerimi kapatıp. Ne sıcak gündü gerçekten. İşte tam şu an soğuk ne bilmek isterdim. İliklerime kadar titremek, deyim yerindeyse donmak nasıl bir şey bilmek isterdim. Dedem kardeşim ve ablamla üçümüzü dizinin dibine oturtup kışı anlatırdı bize. En çok şaşırdığım ve inanamadığım şey ''Beyaz yağmur'' du. Yani dedem ona beyaz yağmur diyordu. Adı karmış. Öyle çok yağarmış ki her yer bembeyaz olurmuş. Bizim adamızda mevsim hep yazdı. Dedem öteki dünyalıların adasının da hep kış olduğunu söylerdi. Tam da kalbi buz tutmuş krala göre dedim içimden. Aslında çok eskiden 4 mevsim varmış. Ama karaların çökmesi ve yer değiştirmesiyle bize bir mevsim kalmış. Şimdi bizim adamızda sadece bir dönem biraz serin oluyor. Gerisi yakıcı sıcak.

Kalkıp üstümdeki kumları silkeledim. Cafeye yürürken bizimkilerin geldiğini gördüm. ''Ne oldu? Anlatın bakalım.'' Dedim.

Gülfem heyecanla atıldı. ''Güzel haberler var. Yönetici Oganer denize dalgakıran yapacağını söyledi.''

''Atalarımızın dalgakıranları gibi mi?'' dedim.

''Aynen öyle küçük bir göl gibi çevreleyecekler denizi. Orada da balık yetiştireceğiz. Böylece balıkçılar daha güvende olacaklar.'' Dedi Gülfem ellerini çırparak.

''İyi habermiş gerçekten de.'' Dedim.

''Öyle'' dedi Tuna. ''Artık rahat bir nefes alabiliriz. Hem denizden besin sağlayacağız, hem de balıkçılar için artık korkmayacağız.''

Ne umut vaat edici sözlerdi bunlar. Tuna'yı onaylarken başımıza gelecek felaketten henüz haberim yoktu tabi.

&&&&&

Masa 3'ün hesabını keserken saate baktım. 5'e geliyordu. Herkes dünkü açıklamayı konuşuyordu hala. Dalgakıran herkesi heyecanlandırmıştı. Kayalar hazırlanıp denize taşınmaya başlamıştı bile. Denizden bir göl alacaktık. Denizi çevreleyip kullanacaktık. Aklım almıyordu. Denize dokunmamıza tahammülü olmayan kral buna izin mi verecekti? Nasıl iletişim kurduklarını bile bilmiyorduk. Bunun cevabını da bilemeyecektik.

Ödeme yapan müşteriler çıkarken dışarıdan bağırışlar geldi. Tüm cafe ayaklanıp dışarı koştuk. ''Yangııınnn, yangın var!''

Yangının olduğu yere koşmaya başladık. Alana vardığımızda gözlerime inanamamıştım. Çok büyüktü bu yangın. Kehribar alevler sarmıştı her yeri. Yanan yer yiyecek ambarlarından biriydi. Çaresizce bakıyordum alevlere. Gittikçe büyüyordu. Etraf savaş alanına dönmüştü. Herkes çığlık çığlığaydı. Kıtlık çekecektik. Acımasız alevler arkadaki ambara da sıçramıştı.

Denizden su alamazdık. İçme suyumuz da azdı, yetmezdi. Ne yapacaktık? Etrafıma baktım. Dövünüp ağlayan teyzeler, koşuşturan gençler ve her yerde bir şeyler yapmaya çalışan insanlar vardı. Yönetimin arabaları göründü o an. Sesler çok fazlaydı. Biri beni itti ve yere düştüm. İnsanlar üstüme basarak geçmeye başladı. Kalkmaya her uğraştığımda bir darbe yiyordum. Her yerimde bir acı kol geziyordu. Hiçbir şey görmüyordum. O an nasıl oldu bilmiyorum ama tanıdık bir ses duydum.

''Roza! Roza ne yapıyorsun kızım sen burda? Nasıl başardın yere düşmeyi?'' Kolumdan tutup kaldırmaya çalışırken, bu kalabalıkta beni nasıl bulduğunu anlamadığım Alisa'ya minnettardım. Kumsala çekti beni zorlukla. Orda kimse yoktu. ''Alisa, kardeşim..'' dedim konuşmaya çalışarak.

''Merak etme Gülfem Eymen'i eve götürdü.'' İçim rahatlamıştı. Gülfem de iyiydi demek. Kumlara çevirdim başımı. Kıpkırmızılardı. Yüzümü buruşturdum. Ben mi kanıyordum? Alisa eteğinden bir parça koparıp koluma sardı.

''Dikiş gerekecek, Sarp'a gitmeliyiz.'' Dedi. ''Yangın..'' dedim bitkince.

''Yöneticiler geldi. Onlar halleder.'' Dedi beni kaldırmaya çalışırken.

''Nasıl halledecekler?'' dedim. Ablama yardımcı olmuyordum. Sinirle soludu. ''Sen orasını düşünme. Şimdi seninle ilgilenmeliyiz. Hadi kalkmaya çalış.'' Dedi. Çok fazla kan vardı. Bilincim kapanmaya başlamıştı. Sanırım yardımcı olamayacaktım.

&&&&&&

&&

Uyandığımda bembeyaz bir odada başımda serumla yatıyordum. İstemsizce kolumu kıpırdattım. Acıyla inledim. Gülfem yanımdaki koltukta gözlerini açtı. Ayağa kalkıp yanıma geldi hemen. ''İyi misin Roza?'' Kafamı salladım. ''Noldu? '' dedim kuru bir sesle. Baş ucumdaki sudan içirirken, ''Yangın alanında yere düşmüşsün. Yerdeki cam parçaları koluna batmış. Liflerini yırtmışsın. Alisa seni bulup getirmiş buraya.'' Dedi Gülfem bardağı yerine koyarken. O an içeri Sarp girdi.

''Roza Hanım uyanmış. Korkuttun bizi güzellik. Sana yanıma sağlıklıyken de gelebileceğini söylemedim mi bunlar bir bahaneyse bir daha olmasın lütfen.'' Dedi kolumun durumuna bakarken. Gülfem gülmeye başladı.

''Bende aynen böyle diyorum ama dinlemiyor işte.'' Dedi Gülfem.

''Gülfem!'' diye cırladım. Bu patavatsızlığı ve erkekler konusundaki ısrarı hiç bitmiyordu. Aynı Sarp'ın bana sürekli çıkma teklif etmesi gibi. Sıkıntıyla nefes aldım. ''Yangından bahsedin bana. Söndürüldü mü? Ölen var mı?'' dediğimde gülümsemeleri soldu.

''Ölen yok bu iyi haber ama kayıp çok fazla önümüzdeki yıl kıtlık tehlikesiyle karşılaşabiliriz.'' Dedi Sarp endişeyle.

''Her zaman yaptığımız gibi çalışırız. Daha çok çalışıp üstesinden geliriz.'' Dedi Gülfem elimi tutarak. Ona baktım ve ''Yangın nasıl söndürüldü?'' dedim.

Gülfem ayağa kalkıp üstümü örttü. ''Sen şimdi düşünme bunları, dinlenmen lazım. Ben Alisa'ya gidip temiz kıyafet alacağım senin için. Hemen dönerim.'' Diyerek çıktı.

Sarp da o sırada ''Geçmiş olsun güzellik 2 saat sonra tekrar kontrole geleceğim. Güzelce dinlen.'' Deyip odadan çıktı. Öylece bakakaldım arkalarından. Tamam, en iyisi sonra düşünmekti. Gözlerimi tavana diktim. Kumlar üzerinde kanlar içinde yatarken bilincimi kaybetmeden önce son hatırladığım şey denizde gördüğüm parıltıydı. O ışığı düşünürken gözlerim uykuya teslim oldu.

KÜL 🍁 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin