Naz
Gece boyunca hastanenin otoparkında Doruk ile yaptığımız konuşmanın etkisini bir türlü üzerimden atamamıştım. Zihnimde o anı tekrar tekrar yaşıyordum resmen.
Bana iyi geliyorsun demişti. Düşündüm, acaba daha önce hiç bu kadar mutlu olmuş muydum? Demek ki sevilmek, birinin sana değer vermesi.. Hepsi böyle şeylerdi. Belki de o yüzden bir daha tekrarlansın ya da tekrarlanmasın, bana sarıldığı o kısa anı ömrüm boyunca unutmayacaktım.
Bacaklarımdaki sızlamaya aldırmadan yorganı açtım ve yavaşça yataktan indim. Terliklerimi ararken yüzümde ister istemez bir gülümseme oluştu. Doruk dün ciddi ciddi hastanedeyken ayakkabılarımı giydirmişti. Çocukken bile böyle muamele gördüğümü hatırlamıyordum. Hem zaten.. çocukluğuma dair pek de bir anım yoktu. Eksik, yarım kalmış bir çocukluktu benimkisi.
Doktorun verdiği kremleri dikkatli bir şekilde bacaklarıma sürdükten sonra etrafımda pervane dönen Zeytin'in kabına biraz mama döktüm.
Tüm gece uyumamış olmam yetmezmiş gibi karnım da acıkmıştı. Saat sekize yaklaşırken sessizce odanın kapısını açtım ve antrenman alanına doğru ilerledim. Salonda çalışan iki üç kişi vardı ama varlığım onları pek rahatsız etmemişti. Bir süredir burada olduğumdan antrenman yapan herkes alışmıştı bana.
"Doruk burada mı?" dedim danışmada çalışan adamın yanına gittiğimde. Saat daha çok erken olduğundan ortalıkta pek kimse yoktu.
"Yok Naz Hanım. Bir işi varmış, biraz sonra geri döner" dedi adam saygılı bir ifadeyle. Burada çalışanlar Doruk yüzünden bana karşı ürkütücü derecede saygılıydı ve ister istemez garip hissediyordum.
Gülümseyerek teşekkür ettiğimde duyduğum sesle bir müddet hareketsiz kaldım.
"Ben varım, olmaz mı?"
Gözlerimi devirerek arkamı döndüm ve sesin sahibine, yani Ekim'e baktım.
"Sabah sabah neden buraya geldin?" dedim düz bir sesle. Yılbaşında Ekim ile geçirdiğim birkaç saat onu daha iyi tanımamı sağlamıştı. Asıl derdinin Doruk'u sinirlendirmek değil de onun dikkatini çekmek olduğunu bildiğimden Ekim'e karşı eskisi kadar katı davranamıyordum.
Öyle ki katı yürekliliğimden sıyrılıp Doruk ile aralarını düzeltmelerine yardım edeceğime de söz vermiştim.
"Seni görmek için" dedi çok normalmiş gibi omuz silkerek. Garip bakışlarımı fark etmiş olacak ki hemen ardından "bir kaza geçirmişsin" diye ekledi.
"Evet" dedim şaşkınlığımı gizleyemeden. İyi de nasıl öğrenmişti ki hastaneye gittiğimizi? Gözlerimdeki soruyu anlamış olacak ki ukala bir şekilde gülümsedi.
"Öğrendim işte" dediğinde umursamaz bir şekilde omuz silkti. "Tam olarak ne oldu?"
"Çok önemli değil" dedim nefesimi dışarı vererek. "Üstüme çaydanlık döküldü"
Bir an için gözlerinde endişe kırıntıları fark ettim ama anında eski haline döndü.
"Şimdi nasılsın peki? Doktor ne dedi?"
Gözlerindeki endişeyi her ne kadar gizlemeye çalışsa da sesinden kendini ele vermişti Ekim. Kendimi tutamayıp gülümsedim.
"Biraz canım acıyor ama daha iyiyim. Merak etme"
Cevap vermedi. Ben de sessizliğinden yararlanıp dün çaydanlığı üstüme döktüğüm yere, yani mutfağa doğru yürümeye başladım. Şimdi Doruk gelir de beni Ekim ile görürse yanlış anlayıp sinirlenebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...