Naz
Nefesimi dışarı verdim.
1-2-3
Göğüs kafesimi zorlayan kalp atışlarım salonun loş ışığında daha da hızlanmıştı. Kendimi kocaman bir delikte kaybolmuşum gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Fakat biliyordum, sakin olmak zorundaydım. Yüzleşmek zorundaydım. Güçlü olmak zorundaydım.
Soyunma odalarına ve mutfağa giden koridora girdiğimde adımlarımı yavaşlattım ve temkinli bir şekilde odaları kontrol ederek yürümeye başladım. Burada olduğunu biliyordum, az önce girmişti içeri. İsmini seslenebilirdim ama içimdeki garip his boğazımın düğümlenmesine sebep olmuştu sanki. En sonunda mutfağa geldiğimde yüzüme soğuk bir rüzgar çarptı. Belli ki arka kapı açıktı ve dışarı çıkmıştı. İyi de şimdi içeri girmişti, neden tekrar dışarı çıkmıştı ki?
Arka kapıdan çıktığımda birkaç adım attım ve tüm cesaretimi toplayıp "Doruk?" diye seslendim. Birkaç saniye yerimde dikilip bir cevap gelmesini bekledim ama ses yoktu. Ben de yavaşça yürümeye devam ettim ve patikaya çıktım. Burası tüylerimi ürpertiyordu, kötü anılara ev sahipliği yapmıştı. Kısa bir zaman önce bu patikada az daha kaçırılmakla kalmamış bir de yaralanmıştım.
Aklıma Ekim geldiğinde hafiften sinirlendim ve gözlerimi devirdim. Boynumda bıçak varken adamla saçma bir şekilde konuşup Sinangilcilik oynamıştı. Onu düşünmek biraz dikkatimi dağıtıp korkumu azaltmıştı.
Hafiften silkelenip tekrardan etrafıma bakındım. Tam kimseciklerin olmadığına kanaat getirip geri dönmeye niyetlenmiştim ki az öteden bir çıtırtı duydum. Bakışlarım içgüdüyle sesin geldiği yöne kaydığında nefesimi tuttum ve karanlıkta duvara yaslanmış Doruk'u gördüm.
Delici mavi gözleri karanlıkta parlıyordu. Zorla yutkundum. Korkuyordum, gerçekten çok korkuyordum. Böyle hareketsizce beni izlemesi... Tek bir kelime etse rahatlayacaktım ama o sessiz kalmayı tercih ediyordu.
Artık deli cesareti mi derler bilmiyorum ama ona doğru ağır adımlarla ilerledim. İnsanın tüylerini ürpertiyordu, evet. Ama aşıktım ben ona. Çok aşıktım.
"Burada ne yapıyorsun?" dediğimde aynı sorunun benim için de geçerli olduğunu fark ettim. Ayrıca sesim o kadar cılız çıkmıştı ki duyup duymadığından emin olamamıştım.
Ardından ne olduğunu anlamadan kolumdan tutup beni çekti ve sırtımı duvara yasladı. O karmaşada bile kendinden emin tavrını iliklerimde hissetmiştim. Bir yandan da sanki bir yere gidemezsin dermişçesine sağ elini duvara dayayarak koluyla geçişimi kapatmıştı. Aramızdaki mesafe o kadar azdı ki. Titreyen bakışlarımı içimde kalan son cesaret kalıntılarıyla gözlerine diktiğimde hafiften gülümsedi. Öyle bir gülümsemeydi ki bu içim ürpermişti.
"Kalbin çok hızlı atıyor" dediğinde sesi düz ve biraz boğuktu. Ardından duvara yasladığı elini çekti ve vücutlarımız arasındaki farkı biraz daha azalttı. Tek eliyle belime sarıldığında dudaklarını alnımda gezdirdi.
Sağ kaşımın biraz üzerinde belli belirsiz bir öpücük hissettiğimde nefesi yüzümü yakıyordu. Kalp atışlarım daha da hızlanırken bu durumdan keyif alıyormuş gibi burnumu öptü ve çok kısa bir an gözlerime baktı. Nefesi yüzümün alev alev yanmasına sebep olurken gözlerimi kapattım ama beklenmedik bir şekilde benden biraz uzaklaştı.
"Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?" dediğinde sesinde şefkat kırıntıları sezer gibi olmuştum ama artık hiçbir şeyden emin değildim.
"Hatırlıyorum" dediğimde istemsiz bir şekilde sesim çatallamıştı. Hafifçe öksürdüm ve cevabımı tekrar ettim. "Evet, hatırlıyorum. Ya sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...