Naz
Ekim ile yan yana yürürken nedense içimde bir huzursuzluk vardı. Sanki olaylar kontrolümden çıkmış da beni kocaman bir yıkıma hazırlıyormuş gibi. Değişik bir his. Anlamsız. Saçma.
Yağmur şiddetini artırırken montumun içinde biraz daha büzüldüm.
"Şuraya girelim, pizzaları da güzel" diye sahil yolunda ufak bir kafeyi işaret etti Ekim. İtiraz etmeden onu takip ettim. Sonuçta birkaç gündür boks okulundan dışarı adımımı atmıştım. Yağmur bile rahatsız etmiyordu. Özgürlüğüne kavuşmuş kuş gibiydim. Tabii yine de aklımın köşesinde saklanan bazı düşünceler peşimde tehlikeli insanların olduğunu hatırlamama sebep olup içten içe beni huzursuz ediyordu.
"Eee anlat bakalım" dedi Ekim küçük kafeye girip kenarda bir yere oturduğumuzda. Montumu ve şapkamı çıkarmakla meşgul olduğumdan bir müddet duymamış gibi yaptım ama tüm dikkatiyle beni izliyordu.
"Ne kadar da kalabalık burası" dedim ellerimi masada birleştirerek."Yılbaşı olduğundan sanırım" Elimden geldiğinde konuyu dağıtmaya çalışıyordum. Doruk ile nasıl tanıştığımdan ona bahsetmeli miydim şüpheliydim. Evet o benimle bazı şeyler anlatmıştı. Doruk ile arasının nasıl bozulduğunu, aslında onu sevdiğini ama Doruk'un onu tamamen hayatından çıkardığını. Anladığım kadarıyla kimseye anlatmadığı şeylerdi bunlar. O bana güvenmişti. Şimdi de benim ona güvenmemi istiyordu.
Kısacası kendi deyimiyle arkadaş olmak istiyordu.
Söylediğim şeye kafa sallamakla yetindi. Yüzündeki ifadeden hala bir şeyler anlatmamı beklediğini görebiliyordum.
Bir süre daha ikimiz de tek kelime etmedik. Garson siparişlerimizi alıp yanımızdan uzaklaşırken gergin bir şekilde nefesimi dışarı verip tekrardan ellerimi masada birleştirdim.
"Tamam, sen kazandın Ekim" dedim. "Her şeyi anlatacağım. Ama aramızda kalacak"
Tamam anlamında kafa salladığında arkama yaslanıp bakışlarımı önümdeki boş bardağa diktim. Nereden başlayacaktım ki?
"İstanbul'da tek başına yaşıyorum. Abim var ama pek görüşmüyoruz. Tabii hem okuyup hem çalışmam gerekiyor. Bazı organizasyonlar için davetiyeler hazırlayıp harçlığımı çıkarıyorum ama yetmiyor doğal olarak. Bu yüzden geçen hafta bir otelde işe başladım. Gece vardiyasında çalışmak için. Doruk ile de orada tanıştık."
Garsonun siparişlerimizi getirmesiyle susup hafifçe yutkundum. Getirdiği su şisesini bardağıma boşaltıp kocaman bir yudum aldım ve anlatmaya devam ettim.
"Otelde çalışmaya başladığım ilk gün aynı zamanda amirimden gizli olarak davetiyeleri yetiştirmeye çalışıyordum. Doruk da o otelde kalıyormuş. Odasının anahtarını almaya geldi. Tabii birden ortaya çıkınca panik oldum. Fakat o kadar anlayışlıydı ki amirime hiçbir şey çaktırmadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde onu dışarıda tek başına otururken gördüm. Birkaç saat hiç hareket etmeden oturdu öyle. Hava o kadar soğuktu ki bir şeyi mi var acaba diye endişelendim. Tabii kendimi de ona karşı biraz borçlu hissettiğimden yanına gidip nasıl olduğunu sordum." dedim ve yutkundum. O an bana bakışı dün gibi aklımdaydı.
"Beni dinleyip içeri girdi. Sonra da gece boyunca danışmada benimle oturup davetiyeleri hazırlamama yardım etti. Böylece tanışmış olduk. Fakat Doruk gittikten sonra uyuyakalmışım. Sabah amirim beni öyle görünce oteldeki işim başlamadan bitmiş oldu. Aslında ben de ummuyordum Doruk'u bir daha göreceğimi"
Önümdeki pizzadan bir dilim aldım ve ısırdım. Gerçekten acıkmıştım.
"Eee?" dedi merakla. "Sonra tekrar nasıl karşılaştınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...