Multimedia Ekim.
Naz
Kahvaltımızı bitirdikten sonra konuştuğumuz üzere Ekim ile Doruk'un psikiyatristine doğru yola çıkmıştık. Durum o kadar karışık ve hassas bir hale gelmişti ki bir uzmandan fikir almak en doğru adım olacaktı. Bakışlarımı yağmur damlalarının çarptığı camdan ayırmadan bilmem kaçıncı kez Ekim'in sonuna kadar açtığı radyonun sesini kıstım.
"Evde dinledin yetmedi, bari sesini bu kadar açma" dedim nefesimi dışarı verirken. Zaten kahvaltı ederken radyoyu o kadar çok kurcalamıştı ki sonunda bozmuştu.
"Biraz canlan ya" dedi gülerek. "Radyonu bozduğum için kızıyorsan merak etme yenisini alacağım"
"Gerek yok" dedim gözlerimi devirerek. "En son aylar önce kullanmıştım zaten"
Arabaya bir sessizlik çökerken sanki tedirgin olmuş gibi radyonun sesini tekrardan sonuna kadar açtı. Dişlerimin arasından "Ekim.." diye mırıldanırken tekrardan sesi kıstım.
"Ne kadar yolumuz kaldı?" dedim saatime bakarken. Klinik resmen şehrin diğer ucundaydı ve zaman geçtikçe tedirginliğim artıyordu. Bir an önce aklımdaki sorulara cevap istiyordum.
"Geldik" dedi Ekim dar bir sokağa girip arabasını kenara park ederken. Ben de beklemeden arabadan indim, oturmaktan fenalık gelmişti.
Ekim de arabayı kilitlediğinde ana caddeye çıktık ve beyaz büyük bir binaya girdik. Kapıda psikiyatristin adı ve kliniğin kaçıncı katta olduğu yazılıydı. Asansöre doğru koştuğumda tabelada gördüğüm 6 numaraya bastım ve gergin bir şekilde Ekim'in gelmesini bekledim.
"Hadiii" dedim sabırsızlıkla asansörün kapısını tutarken. Adımlarını hızlandırmaya gerek bile duymamıştı. Sakin bir şekilde asansöre girdiğinde kapıyı kapattım ve sanki daha hızlı çıkacakmış gibi üç dört kez daha bastım 6 numaraya.
Ekim tüm dikkatiyle beni incelerken ısrarla ona bakmadım ve istemsiz bir şekilde dudağımı kemirmeye başladım. İki kat çıkmıştık ki asansör tak diye durdu ve ışıklar karardı.
"Ne oluyor ya?" dedim gergin bir şekilde asansörün kapısına dokunurken. Zaten alan küçücüktü bir de karanlık olması iyice tedirgin hissetmeme sebep olmuştu.
"Elektrikler gitti galiba" dedi Ekim kibarca omzuma dokunurken. Bir yandan da telefonunu çıkarıp ışığını düğmelere tuttu. Nefesimi tutarak onu izledim, acil düğmesine basmıştı.
"Çalışıyor mu emin değilim" dedi düğmeleri incelerken. "Öyleyse bile apartman görevlisi gelip müdahale edecektir, endişelenme" diye devam etti. Sonra telefonunun fenerini içeriyi aydınlatması için yere bıraktı ve yavaşça kendisi de yere oturup sırtını aynalı duvara yasladı.
Birkaç saniye ne yapacağımı düşündüm ama en sonunda ben de çaresiz yanına oturdum. Asansör dar olduğu için omuzlarımız birbirine değiyordu. Dizlerimi hafiften karnıma doğru çektim ve biraz olsun sakinleştiğimi hissettim.
Ekim'in tuhaf bir dinginliği vardı. Ona çok sinir oluyordum ama yaşadığım kriz anlarında birden ortada belirip beni rahatlatması aramızda garip bir güvenin oluşmasına vesile olmuştu. Telefonunun ışığı ortamı çok az olsun aydınlatırken belli etmemeye çalışarak ona baktım.
Uzun kirpikleri ve düzgün bir burnu vardı. Belli ki bir şeyler düşünüyordu, ona baktığımı fark etmemişti. O da Doruk gibi paltosunun yakalarını kaldırmıştı. Bir an için aslında benzediklerini geçirdim aklımdan. Sonuçta kuzenlerdi.
"Küçükken karanlıktan korkardım" dediğinde sanki onu izlediğimi anlamışçasına mahcup bir şekilde önüme döndüm.
"Öyle mi?" dedim yutkunarak. "Sonra ne oldu?" Sesim ilgiliydi. Benimle özel bir şey paylaştığını hissediyordum çünkü ve bu anı bozmak istememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...