Doruk
Otele vardığımda danışmadaki kızın işten atıldığını öğrenmiş ve kısa süreli bir şaşkınlık yaşamıştım. Sonrasında bir müddet görevliyi önemli bir şey olduğuna inandırıp - bence gayet önemliydi çünkü atkısı bende kalmıştı - Naz denilen kızın numarasını ve adresini almayı başarmıştım. Birkaç kez aramayı denemiştim ama telefonu kapalıydı. Aslında mantıklı bir insan ertesi güne kadar bekleyip tekrardan aramayı deneyebilirdi ama anlamadığım bir şekilde mantıklı düşünmüyordum.
Yaşadığımız tesadüf tam anlamıyla mucizeviydi. Tek istediğim bunu onun da bilmesiydi.
Ve tabi bir de bende kalan atkısı...
Hala boynumda olan siyah örgü atkıya gitti elim. Sanki senelerdir benimmiş gibi tüm gün çıkarmamıştım. Elif de fark etmiş, dik dik bakmıştı atkıya. Fakat bir şey sormamıştı.
Otelin kapısından çıktığımda ellerimi cebime götürüp arabaya doğru yürüdüm. Biraz daha burada beklemek istemiyordum.
Her ne kadar garip kaçacağını bilsem de sınırları zorlayacaktım.
***
Adresin yazdığı yere geldiğimde hava kararmıştı. Gergin bir şekilde saatime baktım.
19:11
Aslında çok da geç sayılmazdı. Bu kadar kısa bir süre içinde yeni bir iş bulması pek ihtimal dahilinde değildi. Kısacası evde olmalıydı. Yani ben öyle umuyordum.
Mavi badanalı tek katlı bir gecekonduydu burası. Ön taraftaki ufak bahçede kare bir masa, çevresinde iki küçük tabure vardı.
Pencerelerden birindeki sönük ışığı fark ettiğimde evde olduğundan emin olup cesaretimi topladım ve bahçe kapısını açtım. Fakat kapının açılırken çıkardığı gıcırtı tekrardan eski gerginliğime dönmeme sebep olmuştu. Çünkü ben daha kapıyı kapatmadan odadaki ışık sönmüştü. Bu saatte uyumazdı, değil mi?
Buraya kadar gelmişken geri dönmek saçmalık olurdu. Soğuk havayı ciğerlerime çektiğimde yağmur atıştırmaya başlamıştı bile. Ben de beklemeden kapıya doğru yürüdüm ve zile bastım. Bir süre cevap gelmeyince kararsız bir şekilde kapıyı tıklattım.
Cevap yoktu. Gerçekten garipti ama daha fazla zorlarsam beni yanlış anlaması mümkündü. Tam gitmeye karar vermişken kapı sessizce aralandı ama hepsi o kadar. Aralıktan gördüğüm kadarıyla içerisi kapkaranlıktı ve kimse yoktu.
Gerçekten ne oluyordu burada?
Gerginliğim endişeye dönüşürken kapıyı itip sonuna kadar açtım.
"Kimse var mı?"
Yine cevap yoktu. Kararsız bir şekilde içeri girmek için bir adım attım. Bir adım daha. Tam bir adım daha atacaktım ki sırtıma aldığım darbeyle ne yapacağımı şaşırdım. Tepki vermeme fırsat kalmadan ikinci darbe geldi. Beni kendime getiren o darbe.
Vuran kişinin kontrolünün olmadığını ilk şaşkınlık anında bile anlamıştım. Tüm gücünü kullanmaktan çekinmemişti fakat bilmediği bir şey vardı:
Böylesine pervasızca saldırdığı kişi bir boksördü.
Kendimi toplayıp üçüncü darbeden kurtuldum ve karanlıkta hızlı bir hamleyle bana vuran kişiyi yakalayıp duvara yapıştırdım. Kolumu boğazına yaslayıp hareket etmesine engel olduğumda sürpriz bir şekilde direnmeyi kesmiş ve pes etmişti.
İlk hissettiğim şey ince bir kol oldu. Ardından titreyen ince bir beden.
Duvara dayadığım elimle etrafı yoklayarak duvardaki düğmeyi buldum ve ışığı açtım. Sonrasında gördüğüm şeyse tüm kaslarımın gevşemesine sebep oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...