Herkesin bize bakmasını geçtim bakışlardaki şaşkınlıktan bahsetmiyordum bile. O kadar garip ve baskı altında hissediyordum ki içeri girdiğim ilk an kaçıp gitmeyi bile düşünmüştüm.
Bana aldığı elbise üzerime mükemmel oturmuştu. Siyah, sade bir şeydi ama nedense çok hoşuma gitmişti.
"Aile arasında bir şey olacağını sanıyordum" diye mırıldandım gergin bakışlarımı yere indirirken. Zaten ailesiyle tanışacak olmak yeterince stresliydi, ortamın böyle olacağını bilsem gelmeye asla cesaret edemezdim.
"İnsanları dert etme, Naz. Konuşuyor olmaları bir şey bildikleri anlamına gelmez." dediğinde yavaşça bana döndü. Öyle bir bakıyordu ki bir an için sadece ikimizmişiz gibi hissetmiştim. Gülümsedi. Soluk sarı ışıklar yüzüne vururken sakalları her zamankinden daha kızıldı sanki.
Hafifçe yutkunduğumda belli belirsiz gülümsedim. Basit kelimelerdi aslında dudaklarından dökülen ama gözlerine baktığımda her birinin altında yatan derinliği seziyordum.
"Oğlum hoşgeldin" dedi sarışın bir kadın bize doğru yaklaştığında.
Doruk'un annesi.
Kalp atışlarım hızlanırken sessizce kadını izledim. Ellili yaşlarına yakın, alımlı bir kadındı. Boya olduğunu düşündüğüm sarı saçları, ciddiyetini artıran gözlükleri vardı. Kahverengi gözleri otoriter ama tuhaf bir şekilde bir o kadar da içtendi. Sanırım Özge annesine çekmişti.
Kadın ile göz göze geldiğimizde hafifçe gülümsedi ve belli belirsiz beni süzdü. Suratındaki otoriter ifade bir an olsun dağılmamıştı.
"Merhaba anne" dedi Doruk daha çok gerildiğimi hissetmiş olacak ki. "Seni Naz ile tanıştırayım"
Kadın gülümsedi ve kendinden emin bir şekilde elini uzattı. "Merhaba, ben Nida"
"Tanıştığıma memnun oldum" dedim en sevimli halimle.
Cevap vermedi ama önemli de değildi. Sonuçta en zor kısmı geçmiştik ya, o bana yeterdi.
Bize doğru yaklaşan iki adam düşüncelerimi dağıttığında gelenlerin kim olduğuna dair bazı fikirler kafamda oluşmuştu bile.
"Doruk hoşgeldin" dedi ela gözlü, kumral bir adam Doruk'a içten bir şekilde sarıldığında. Çok geçmeden bakışları bana döndü ve kibarca gülümsedi. "Sen de hoşgeldin kızım"
"Teşekkür ederim" diye mırıldanırken biraz olsun rahatladığımı fark ettim ve bundan cesaret alarak devam ettim. "Siz Ekim'in babası mısınız yoksa?"
Şaşırmıştı ama hemen topladı kendini. "Evet, sanırım benziyoruz. Demek Ekim'i tanıyorsun" dediğinde göz ucuyla Doruk'a baktı.
Sonuçta Doruk ile Ekim ölümüne kavgalı olduklarından ortak arkadaşlarının olması pek ihtimal dahilinde değildi. Tabii ki ortada yeni bir Elif vakası yoksa...Yanlış şeyler düşünebileceklerini fark ettiğim an kendime geldim ve durumu toplamaya çalıştım. "Yani Doruk'un kuzeni olduğunu biliyorum" dedim önemsiz bir şey söylermiş gibi.
Bir an sessizlik oldu. Sonuçta Doruk da Ekim ile geçirdiğim zamandan ve konuşmalarımdan habersizdi.
O an bakışlarım Ekim'in babasının arkasında dikilen adama kaydı. Deniz mavisi soğuk bakışlar, yer yer kızıla çalan kırlaşmış sakallar. O an emindim, Doruk'un babasından başkası olamazdı.
Utanıp bakışlarımı yere eğdim. İlginç bir şekilde Doruk da babasıyla tanışmam için en ufak hamlede bulunmamıştı. Bir bakıma onu yok sayıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...