Bölüm parçası : Keane - Everbody's changing
Naz
Ekim beni eve bıraktıktan sonra başka bir işi olduğunu söyleyerek gitmişti. Ben de üstümü bile çıkarmaya gerek duymadan kendimi koltuğa attım ve ağırlaşan göz kapaklarıma direnerek tavanı izlemeye başladım.
Ekim hakkında öğrendiklerim ona karşı olan zıt davranışlarımı tekrar düşünmeme sebep olmuştu. Bundan sonra daha dikkatli olacak, beni çok fazla sinirlendirip zorlamadığı müddetçe ters davranmayacaktım. Beni kendisine yakın hissettiğinin farkındaydım ve garip hissediyordum. İşin garibi ben de kendimi ona yakın hissediyordum zira o olmasa yaşadığım zor günleri atlatabilir miydim, emin değildim. Gözlerimi kapattığımda yanımdaki yastığa sarıldım. Hafiften üşüyordum.
Gözlerimi açtığımda etrafım koyu mavi bir ışıkla çevriliydi sanki. Yürümeye çalıştım ama yönümü bulamıyordum. Ellerime baktığımda Azrail'in gri boks eldivenlerini gördüm. Rüya gördüğümün yavaş yavaş ayrıdına varıyordum. Rüyaya hükmetmek istermişçesine eldivenleri elimden çıkarmaya çalıştım ama boşuna çabalıyordum. Ardından mavi kaybolarak yerini karanlığa bıraktı ve çok yüksek bir yerden düştüğümü hissettim.
Nefes nefese yerimden kalktığımda titrediğimi fark ettim. Terden yüzüme saçlar yapışmıştı. Kendime gelmeye çalışarak saate baktım, uyuduğumdan beri yarım saat geçmişti. Elimi alnıma götürdüm, ateşim vardı. Üzüntüden hastalanmak böyle bir şeydi demek ki.
Güç bela ayağa kalktığımda kapının çalmasıyla yerimde durakladım. Kafamdan ihtimalleri geçirirken gözlerimi ovuşturarak kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı yavaşça araladığımda gözlerim belirgin bir şekilde irileşti ve adrenalin hormonu tüm vücudumu sardı. Kulaklarımın alev almaya başladığını hissettiğimde koyu mavi gözlerine baktım. Rüyamda beni çevreleyen mavilik şimdi tam karşımda duruyordu.
"Doruk.." diyebildim belli belirsiz. Ardından şaşkınlığımdan sıyrılmaya çalışarak kapıyı biraz daha açıp geri çekildim. "İçeri gelsene"
Bir şey söylemeden içeri girdi, bakışları üzerimdeydi. Kulaklarım yanmaya devam ediyordu, tam anlamıyla sefil bir haldeydim ve beni böyle görmesini isteyeceğim en son kişi karşımdaydı. Doruk Sinangil.
"Ben üstümü değiştirip geleyim" dediğimde kibarca kolumdan tuttu.
"Gerek yok.."
Hafifçe yutkunduğumda kızaran kulaklarıma ve yanaklarıma dokundu. "Ateşin var senin"
"Önemli bir şey değil" diye mırıldandım gözlerine bakarken. Ben de öyle istiyordum ki onun yüzüne dokunmak, o izlemeye doyamadığım yüzüne.
"İlaç var mı hiç?" dedi endişeli gözlerle ben izleyerek. Cevap vermeden ona bakarken ne kadar özlediğimi bir kez daha fark ettim.
"Ben seni çok özledim" dediğimde hıçkırmaya başladım. Nasıl bu kadar cesaretli olabilmiştim anlam vermek zordu ama gerçekten hissettiklerimi söylemek ayrı bir rahatlık veriyordu.
Tekrardan şefkatle okşadı yüzümü ve beni kendine çekti.
"Ben de seni özledim" diye fısıldadı kızaran kulağıma. "Ve biliyorsun, senin olduğun her yere gelirim"
Gözyaşlarım boynunu ve omzunu ıslatırken ona sımsıkı sarıldım. "Ben de.." dedim hıçkırıklarımın arasından. "Senin olduğun her yere gelirim.." diye ekledim. "Ama nerede olduğunu bilmezsem nasıl sana gelebilirim ki?"
Burnumu çekerek gözlerimi kapattım. Tek istediğim şey biraz huzurdu ve o bana böyle sarılırken başka hiçbir şeye gerek yoktu.
"Nerede olduğumu biliyorsun" dediğinde beni saran kollarını indirip bir adım geri çekildi. "Yüzüme bak lütfen"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doruk Sinangil
General Fiction"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinangil ailesinin tek oğlu değil, aynı zamanda öfke problemi olan amatör bir boksör. Herkesin gözünde büyüttüğü, kendi içinde bir o kadar sade b...