Aslında bu hafta sonu bölüm yazmayacaktım ama çok sevdiğim bir okuyucumun, Merve'min, doğum günü. (Doğum günün kutlu olsun "kıl". :)) Yarın denemem var ama buna rağmen yazmak istedim. Saat 22.00 oldu ve daha fazla PC başında duramayacağım için burada kestim. Gelecek bölüm kamptan devam edeceğiz, merak etmeyin. :) BİLİYORUM, kısa oldu ama elimden bu kadarı geldi.
Umarım beğenirsiniz, yıldız atmayı unutmayın! :) Desteğiniz benim için çok önemli. (Multimedia: tüm ekip)
YENİDENBölüm 18
"Gelmeyeceğim, diyorum!"
"Ben de geleceksin diyorum!"
Ağda bandı bir anda bacağından çekilince acıyla bağırdı Gamze. Betül dediğini yaptırmanın envai çeşit yolunu biliyordu ve şu anda ona eziyetlerin en büyüğünü yapıyordu. Gamze'nin korkulu rüyası, azılı düşmanı, Çin işkencesinin insani boyutuna getirilmiş bir Betül işkencesi olan ağda!
"Acıyor..." diye ağlakça sızlandığında gözlerinden yaş gelecekti neredeyse Gamze'nin. Yatağında oturmuş, on dakikadır bu zorbalığa katlanmak zorunda kalıyordu. Betül'ün elinden kaçış yoktu. Şortunun açıkta bıraktığı bacakları boylu boyunca yatağa uzanırken Betül de ayak ucuna oturmuş sinsi sinsi işini hallediyordu. Gamze artık sinirden ve acıdan kuduracak raddeye gelmişti.
"Tabi ki de acıyacak!" dedi Betül acımasızca sırıtarak. Yeni bir ağda bandını Gamze'nin bacağına yapıştırıp güzelce üzerine baskı uyguladı. "Son kez söylüyorum Gamze. Bak, soruyorum demedim. Söylüyorum! Geleceksin!"
Gamze acısının bir nebze olsun soğumasıyla rahatlamış bir şekilde gevşedi. Betül geldiğinden beri yarın kampa gideceklerini ve onun da gelmesini istediğini defalarca söylemişti. Gamze'nin küçüklüğünden beri doğayla pek de barışmayan yıldızı, bu teklifi reddetmesi için kafiydi. Ormana gittiklerinde taş, toprak, böcek ve bilumum rahatsız edici şeyle karşılacağından yüzde yüz emindi. Üstelik Betül yalnızca ormana gitmeyi değil, çadır kurup kamp yapmayı da düşünüyordu. Gamze daha küçük bir geziye bile katlanamazken bir de orada konaklamayı asla kabul edemezdi. Betül'ün ısrarlarına karşı yenilmemesi gerektiğini kendine tembihleyip derin bir nefes aldı. "Ben o börtü böceğin içine asla gönül rızasıyla girmem. Gelmeyeceğim!"
"Ersan da gelecek ama..." diyerek son kozunu oynadı Betül. Gamze'nin gözleri kocaman olurken, dudaklarından dökülen "Ne?" sözcüğüyle birlikte bacağındaki bandın çekilmesi bir oldu. Şaşkınlık, yerini acıya bıraktığında büyükçe bir çığlık koparmıştı Gamze. Betül'ün bu yaptığına vicdansızlıktan başka bir şey denmezdi. "Ah! Çekmeden önce haber versene!" diye mızıldanırken canından can gidiyormuş gibi kahroluyordu. Evet, canından can gitmiyor olabilirdi ama ondan giden bir şeylerin olduğu kesindi. Ne demişti Betül? Hatırlamak için acısının dinmesini beklemesi gerekiyordu. Şu anda Ersan'ı düşünecek zaman değildi. Aşk acısını solda sıfır bırakan bir acıyla baş başayken, Ersan'la uğraşamazdı. Aşk da acıtıyordu ama en azından fiili bir münasebeti yoktu. Ayrıca her darbe alışında aşkın ıstırabından yakınmazken, ağdanın bacağından her çekilişinde onu üretene küfürlerini sıra sıra dizmesi hangisini daha çok sevdiğini gösteriyordu. Ersan'a aşık olduğu kesinken, ağdadan nefret ettiği de bir gerçekti!
"Burası tam olmadı, dur." Betül tamamıyla konsantre olmuş, bandı tekrar aynı yere yapıştırmıştı. Gamze mahzun, küçük bir kedi misali ona bakarken aynı şeyleri yaşayacağının bilincinde, korkuyla bekliyordu. "Tüylerim beni çok seviyor, benden kopamıyorlar." diyerek gülmeye çalıştı ama gülüşü yarım kaldı. Betül sanki onun azıcık da olsa mutlu olmasına izin veremezmiş gibi bandı çekmişti. Gamze bu defa öncekilerden daha büyük bir çığlıkla bacaklarını havaya kaldırdı. Sırtını yatağa bırakıp bacaklarını havada sallamaya başladığında gözlerinin kenarlarından ufak yaşlar firar ediyordu. "Bacağımı mı sökeceksin ya?" diye ağlarcasına bağırırken, salladığı bacaklarını rahatlatmaya çalıştı. Teni havayla temas ettikçe kendine geliyordu.