NOT: Önceki nota gelen tüm yorumlar için tekrardan çoook teşekkür ederim. Allah'a şükür şu an durumlar iyi. Birkaç gündür bu bölümü yazıyorum. Uzadıkça uzadı :)
Bölümü çok sevdiğim Toygar Işıklı'nın Bir Lokma Aşk'ıyla okuyabilirsiniz. Şarkı cidden harika! (Multimedia: Ersan ve Gamze)
YENİDEN
Bölüm 14
Genç adamı derin uykusundan uyandıran, uğursuz bir zil sesiydi. Kolunu gözlerinin üstüne koyup uykusuna devam etmeyi denedi fakat zil ısrarla çalıyordu. Kapıdaki her kimse Ersan'ın öfkesini kazanmıştı bile. Yorganı ayaklarıyla itip üzerinden atarken gözlerini ovuşturup ayılmaya çalıştı. Dün gecenin sonunda eve gelip kendini direk yatağına atmıştı. Şimdi ayağa kalkıp, aynaya bakınca dünkü kıyafetleriyle karşı karşıya geldiğinde ofladı. Siyah pantolonu kırış kırış olmuş, mavi gömleğiyse yer yer düğmeleri açılmış halde berbat görünüyordu. Koyu saçlarının dağınıklığını gidermek için elini saçlarına götürüp kendince düzeltti. Zil hala çalmaya devam ederken, Ersan kapıdaki şahsın kim olduğunu az çok tahmin edebiliyordu. Kolundaki saate baktığında, sabahın körü olmadığını görünce dudaklarından istemsizce bir küfür firar etti. Gamze Şentürk'ün sabah seansı için bile geç bir saatti. Neredeyse öğlen olmuştu! Bu saate kadar nasıl uyuyabildiğini anlayamıyordu. Hafta sonu dışında öğlene kadar uyumayı kendine yasaklamıştı. Gamze'yi yeniden hayatına almaya başladığından beri tüm yasaklarını çiğner olmuştu. Sahi, şimdi ona teşekkür mü etmeliydi? Sonuçta geç de olsa uyanmasına vesile olmuştu. Elbette bunu yapmayacaktı! Gamze küçücük kuru bir teşekkürü bile hak etmeyen, sinir bozma konusunda mastır yapmış bir kadındı. Teşekkür ederek onun sonu bilinmez egolarını tatmin etmeye niyeti yoktu. En iyisi bir an evvel kapıyı açıp, yüzüne karşı bir daha onu rahatsız etmemesini söylemek olacaktı. Merdivenleri ağır ağır inerken pis bir sırıtış yerleşti dudaklarına. Üç gün... Sadece üç gün sabredebilmişti Gamze! Ve dördüncü günün sabahında yine kapısına dayanmıştı işte. Ersan, onun istikrarından hep şüphe etmişti zaten. Gamze ona yapışmış bir keneydi, kolay kolay bırakıp gitmezdi.
Kapıyı açarken bilmiş ifadesini bir an bozmadan omuzunu pervaza dayadı. Göreceği kişi kuşkusuz Gamze'ydi ve bu yüzden keyfine diyecek yoktu. Ancak Gamze'nin yeşil vadilerini, dağınık kumral saçlarını, pembe ve dolgun dudaklarını görmek yerine; yan komşusunun mahcup suratıyla karşı karşıya kalmıştı. Acilen bulunduğu gevşek pozisyondan kurtulup ciddiyetle dikleşirken, boğazını temizledi. Bu kadının burada ne işi vardı? "Neslihan Hanım..." Bakışları yavaşça aşağı doğru kayarken üç yaramazı yeni fark edebilmişti. Çocuklara zoraki gülümseyerek yeniden kadına çevirdi koyuluklarını. Bir cevap beklediği aşikardı ve kadın da bunu anlayarak çocuklarının elini daha sıkı tutup tebessüm etti. "Afedersiniz Ersan Bey... Sizi de rahatsız ettim sanırım." dedi genç adamı fazla uzatmadan süzerek. Utangaç bakışları üzerinde hisseden Ersan elini hemen gömleğine götürerek açık düğmelerini ilikledi. Gamze gelecek diye kendine özen göstermemişti. Belki de onun, kendisini böyle görmesini istemişti. Gamze onu böyle görse koşarak uzaklaşır mıydı yoksa kapalı duran düğmeleri de diğerleriyle uyum sağlaması için açıp onu soyar mıydı acaba?
Neler düşünüyordu böyle? Gelen Gamze olmadığına göre onu kafasının en ücra köşelerine atması gerekiyordu. "Önemli değil, Neslihan Hanım. Ne için gelmiştiniz?" derken mesafeliydi. Durduk yere kadını hem utandırmış hem de mahcup etmişti. Bugün bazı fonksiyonları geç çalışıyor gibiydi.
"Aslında nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum." Kadının kıvranırcasına kurduğu cümleyle genç adam gözlerini kıstı. Merak etmeye başlaması kesinlikle garip karşılanamazdı. "Çekinmeyin, lütfen." diyerek kadını teşvik etti. Her kadın Gamze gibi olsaydı, erkeklerin işi daha kolay olabilirdi. "Hadi be..." diye homurdanarak kendini azarladı. Gamze lafını esirgemiyordu ama gizlediği birçok şey olduğuna kalıbını basardı.