NOT: Uzuuun bir aradan sonra herkese merhaba! :) Kaç kişi kaldı buralarda bilemiyorum ama kalanlara selam olsun. Öncelikle okulun bu kadar ağır olacağını düşünmemiştim, beni yedi bitirdi. Çok şükür dönem bitti. Ben de kısa da olsa bir bölüm yazıp sizlere geldiğimi haber vereyim dedim :) Bölümün uzunluğun takılmayın, tadını çıkarmaya çalışın. Paslanmışım valla, yavaşlamışım bayağı. Açığı kapatacağız inşaallah ama! Bizimkileri özlediyseniz buyurun efenim :) Artık buralardayım, bu yüzden bir sonraki bölüm bu hafta içinde gelebilir. LÜTFEN BURALARDA OLANLAR VARLIĞINI BELLİ ETSİN. KİMLER KALDI, KİMLER İLLALLAH ETMEDİ MERAK EDİYORUM:( Anlayışınız için teşekkürler, sizi seviyorummmm :))) (Multi-Mutlu Sonsuz)
YENİDEN
Bölüm 36
"Çünkü ne?" sorusunun cevabını Gamze de deli gibi merak ediyordu. Yonca onu görmüş, görmekle kalmamış yardım etmeye yeltenmişti. Ancak o esnada babası tarafından kucaklanıp götürüldüğünden, Yonca hiçbir şey yapamamıştı. Ne yazıktı! Yonca belki de hayatında ilk defa doğru düzgün bir şey yapacakken babası olacak adam buna bile engel olmuştu. O zaten bir yolun tam ortasına düşen kayadan farksızdı. Onu yok sayıp yoluna devam etmek istediğinde yine onunla karşılaşıyordu. O kayayı önünden itmeye bir türlü gücü yetmiyordu. Gamze'yi yaşadığı kazadan korumayı başaran da o kayaydı. Uçurumdan yuvarlanmaması için tüm heybetiyle önünde dikilmişti. Ama Gamze o kayanın esaretinden bıkmıştı artık. Özgür bir ölü olmayı, yaşayan bir tutsak olmaya yeğlerdi. Babasının gölgesinin karanlığından kaçmaya çalıştıkça karanlık onu daha da içine çekiyordu.
Tıpkı şu anda olduğu gibi... Yonca her neye şahitlik ettiyse, bu işin sonunda yine babasına toslayacaktı. Altıncı his veya adı her neyse... Gamze içindeki sesin fısıltısını susturmayı denese de yadsıyamayacağı gerçekler vardı. Onun babası güvenilmez bir adamdı.
"Korktum; çünkü Gamze'yi vuran adam beni görmüştü." Sözleriyle Gamze beyninden vurulmuşa döndü. Yonca ise kısa bir nefes alıp tekrar konuştu. "Adamla göz göze geldiğim an aklımdan geçen ilk şey oradan kaçmam gerektiğiydi. Gamze gözümün önünde yere yığılınca elim ayağıma dolandı, bütün bildiklerimi unuttum sanki. Ayaklarım ona gitmeyi seçerken beynim kaçmamı emrediyordu."
Gamze, böyle bir duruma düşse ne yapacağını kestiremezken Yonca'ya ister istemez hak veriyordu. Korkması fazlasıyla doğaldı; zira Gamze o anı hatırladıkça buz kesiyordu. "Zaten ben vicdan muhasebesi yaparken başka bir adam Gamze'yi düştüğü yerden kaldırıp arabasına bindirmişti bile." diyen Yonca'nın bahsettiği adam apaçık ortadaydı.
"Neden? Aklım almıyor... Neden ve kim?" diye mırıldandı farkında olmadan. Mutfak kapısının pervazından destek almasaydı dengesini kaybedip düşebilirdi.
"Gamze Hanım, iyi misiniz?" diyerek Gamze'nin yanına geldi Hüseyin. Genç kadının koluna dokundu çekingen bir edayla. Gamze bu dünyadan soyutlanmış gibi görünüyordu. Bu yüzden onu ürkütmek istemiyordu.
Gamze dalgınca başını iki yana salladı. Sanki salladığı başı değil, dünyaydı ve döndükçe dönüyordu. "Hiç iyi değilim."
"Gelin, şuraya oturun." diyerek Gamze'yi tezgahın önündeki sandalyeye yönlendirdi Hüseyin. Genç kadını sandalyeye oturttuktan sonra raftan bardak alıp tezgahın üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurarak Gamze'ye uzattı. Gamze kendisine uzatılan suya bir müddet boş gözlerle baksa da, bardağı adamın elinden almakta gecikmedi. Bir yudum içip, yeşil vadilerini Mustafa'ya dikti. "Bunların hepsi çok ağır."
"Hiçbir şey sebepsiz değildir. Bunu sakın unutmayın."
Hüseyin son sözünü söyleyip mutfaktan çıkarken Gamze onun arkasından bakmakla yetindi. Elini karnına götürüp kabuk bağlamaya başlayan yarasını okşadı. Bu kabuk gibi, acıları da kabuk bağlayıp zamanla yok olacaktı. Eski günlerine kavuşacaktı, hem de Ersan Ünlü ile birlikte. Ah, o olmasaydı şimdi yatağında yatmış, yorganını başına kadar çekerek hayata küsmüştü!