1

1.8K 26 5
                                    

Rengârenk bir sürü balon hayal edin. Balonların içi en sevdiğiniz
kişinin kokusuyla dolu olsun. Sonra gelip balkonunuzda konmuş ve hepsi patlamış...
En sevdiğiniz kaldırıma bastığınız an ayak izinizin çıktığını ve tam
oradan dünyanın en güzel çiçeklerinin büyüdüğünü hayal edin. Ve her adımınız da peşinizden geldiğini...
Dünyanın en yalnız adamının kapısının iki kere çalındığını hayal edin. Ve kapıyı çalan postacının yıllardır ona ulaşamamış, bir yığın
mektupla geldiğini...
Ve bir genç kız hayal edin. Rengârenk balonları yutup balonların içindekileri yok saymaya çalışan... En sevdiği kaldırıma sırf çiçekler çıksın diye basmayıp topraktan yürüyen... Bir genç kız hayal edin. Yıllardır ona ulaşmamış binlerce mektubu görünce, adresin yanlış olduğunu
düşünen...
İşte, tam olarak aklınızda resmin renkleri benim tuvali min üzerine düşmüş gölgelerdi. Ta ki o yağmurlu akşama kadar...
Ali, içinde tuttuğu on iki yıllık kocaman aşkını bir balonun içine
üfleyip balonun ipini elime sıkıştırmıştı. Ondan yaklaşık bir ay sonra,yine yağmurlu bir gecede o balon tam da göğüskafesimin solunda patlamıştı. Son zamanlarda sık sık yaptığım gibi, dalgın gözlerle pencereden sokağı seyrediyordum. Üzerinden iki hafta geçmesine rağmen hâlâ aklımdan çıkaramadığım o yağmurlu akşamı dü­şünürken...
Masalın değiştiği o akşam...
Saat on ikiyi geçerken değil, on iki yıl geçmişken bizden...
Yüzüme aptal bir gülümseme yerleştirdim. Ellerim, boynumdaki kolyeye kaydı. Gözlerimi usulca kapatıp kafamın içinden geçen kareleri daha net görmeye çalıştım. Kadraja, dudaklarımızın buluştuğu o an gelince gözlerimi hızla açıp yutkundum .
Yüz bin baloncuk yutmuşum da her biri yanaklarımı kırmızıya boyamaya yemin etmiş gibi yanaklarım ısındı aniden. Kafamı usulca sallayıp hafifçe yukarı kaldırdım ve içimden, "Allahım, ya zihnimden o sahneyi sil ya da yanaklarımdaki yerden ısıtmalı
sistemi kapayalım lütfen ya..." diye geçirdim.
Tam o an, ensem ­de bir sızı hissettim. Allahım, duam bu kadar çabuk mu gerçek oluyor? Gerçekten Eternal Sunshine of the Spotless Mind1 mı yani?
Birkaç saniye sonra ensemdeki acının ruhani bir şey olmadığını anladım. Ensemdeki acı, benim dengesiz arkadaşlarımdan birinin kafama fırlattığı top yüzündendi. En sinirli ifademi takındım ve ensemi tutarak arkamı döndüm . "Hangi psikozlusu samuru deyyus o topu benim en sevdiğim organım olan so­ğancığıma atma gafletinde bulundu?" Bana gözlerini kocaman açmış, şok içinde bakan Oğuz ve Sinan'a doğru bir adım attım. Ellerimle hızlıca ikisini de işaret edip yüzümdeki ifadeyi bozmadan, "Hanginizdi?!" diye bağırdım. İkisi de korkarak usulca birbirlerini işaret ettiler. İki adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattım. Bir ayağımı O ğuz'un, diğerini Sinan'ın ayağının üzerine bastırdım. İkisinin de göğsüne hafifçe vurup dişlerimi sıktım. "Ben demedim mi size ha? Bu aralar ruh halim çok çal­kantılı, bana bulaşmayın diye... Biyolojik saatim dengesizin üs­tünde durdu, benden uzak durun demedim mi size?!" Parmak ucumda yükselip, dört kişiyi acımadan öldürmüş psikozlu bir seri katil gibi açtığım gözlerimi bir Oğuz'un bir Sinan'ın üze­rinde gezdirmeye başladım.
"Bak yemin ederim, kafayı yeme­me birkaç milim kaldı. Eğer delirirsem, evimin bodrumunda doğrayıp parfüm yapacağım ilk iki kişi siz olursunuz!" Benden uzun olan Sinan ve O ğuz'a sinirle alttan alttan bakarken ayakla­rım aniden yerden kesildi ve gözlerimiz aynı hizaya geldi.
Bir anlık şokla ayaklarımı çırptığım an, kulağıma Ali'nin sesi doldu. "İşte... Şimdi adil bir dövüş oluyor. Vur kızım suratları­na!"
Ali, hafifçe güldüğü an bütün dengem şaştı ve tekrar gevşedi kafamdaki şekerden vida. O anki boşluğumu fırsat bilen Oğuz ve Sinan uzaklaşıp pencerenin önündeki kanepeye tünediler. Ali ise beni usulca hem en yanımızdaki tekli koltuğa bıraktı. Birbirimizin yüzüne eskisi kadar rahat bakamadığımız için, es­kiden yaptığının aksine beni göremeyeceği ama bana uzak ol­mayan bir yer seçti kendine. Tam ayakucum...
Dizlerimi karnıma çekip ellerimi bacaklarımın üzerinde sımsıkı
kenetledim.
"Ali de olmasa yemin ederim bu kız bizi yer, ben sana diye­yim...
Bilimkurgu filmlerdeki genetiği bozulmuş hayvanlar gibi üzerimize
saldırıyor her fırsatta bu sıralar."
Sinan, O ğuz'u onaylayarak, "Kanka, cama yapışan sinekler var ya, yemin ederim öyle. Korkuyorum ben Yaprak'tan," dedi.
Ali başını hafifçe geriye atıp tek bacağını halıya doğru uzattı.
"Abartmayın be..." diye söylendi kendi kendine.
"Ben yıllardır sizinkudurmalarınızı çekiyorum, siz de iki gün şu kızın nazını çekin."
"Kanka sadece naz mı sence? Geçen gün alışveriş merkezine gittik
bununla." Parmağıyla beni işaret etti Sinan. "Sürekli tuvaletim geldi,
tuvaletim geldi... Dedim ki, senin de amma çabuk çişin geliyor." Gözlerini abartılı bir aşiret dizisi oyunculuğuyla açıp ellerini yanaklarına koydu. "Derdemez, üzerime atladı, sana ne benim boşaltım sistemimden diye...
Sence naz mı bu?"
"Haklı kız... İçinde mi soğursun Çabuk geliyorsa gelsin, sana ne?" Sinan burnunu kırıştırarak birkaç saniye Ali'ye ciddiysen seni lanetleyeceğim bakışı atıp Oğuz'a döndü. Oğuz abartılı bir Burger King çalışanı ses tonuyla, "İki lira farkla şokunuzu bir boy bü­yütmek ister misiniz?" diye sordu. "Double seçim şok istiyorum, ancak yeter." "Soslarınız ne olsun?"
"Kan ve kızılcık şerbeti olsun... Kan içerim, kızılcık şerbeti içmedi dedirtmem ."
"Kanka bozmayım dedim de, ne alaka şimdi?"
"Kafamdan geçirirken çok mantıklı ve komikti. Özür dilerim Oğuz..."
"Affettim. Gel..." Oğuz, Sinan'a sarılıp sonra onu itti. "Şimdi git. Leş gibi terlemişsin." Yüzüne sinsi birgülümseme yerleştirip işaret parmağını havaya kaldırdı. "Peki iki lira farkla oksijeninizi bir boy
büyütmek ister misiniz?"
Biz Ali'yle hiçbir şey demeden onların tiyatrosunu izlerken ikisi aynı anda söyledikleri cümlenin reaksiyonunu bir sitcom efektiyle yaşıyorlardı. Gülerek birbirlerini yumruklamaya baş­ ladılar. Gökhan'ın, Merve'yle ayrılıklarından sonra girdiği ağır
depresyon yüzünden Oğuz ve Sinan gevşekliği iyice abartmış, hatta ilkokul seviyesine düşürmüşlerdi. Sürekli yaptıkları saçma sapan esprilerden sonra, her seferinde birbirlerini yumruklayıp karınları ağrıyana kadar gülüyorlardı.
"Benimle uğraşmak yerine böyle birbirinizi yumruklayıp kanepede hacıyatmaz gibi takılın işte."
"Valla Yaprak, ne dersen de... Son zamanlarda delirdiğini kabul etmen lazım. Bak böyle gidersen öldüğünde, nesli tükenmiş vahşi hayvanlar müzesine koyacaklar naaşım."
Ali elindeki kumandayı Oğuz'a fırlattı. "Ölüm mölüm konuşmayın demedim mi ulan ben size kaç defa!"

933 kelime

Oy verirseniz sevinirim...🤗

4 N 1K 2 FİNAL OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin