3

357 8 3
                                    

Bende filizlenen minik kalp atışları, onun göğsünü delen
ağrıya düğüm olmuştu. Ancak diğer çiftler gibi olamıyorduk.
Bunun için uzun bir yol vardı önüm üzde. Bunu bile bile, çocuklardan gizli lades demiştik bu hislere.
Merdivenlerden çıkarken aklıma içimdeki huzursuzluk geldi yeniden. Bir ayağımı üst basamağa atıp elimi dizimi dayadım.
Çocuklar haklıydı. Onlara karşı kendimi suçlu hissettiğimden,
kendime otomatik koruma programı oluşturm uştum sanki.
Onlara karşı olabildiğince asabi ve sinirliydim. Aşmam gerekiyordu bunu ama aşamıyordum da. Elimi merdivenin korkuluklarından çekip iki parmağımı şakağıma bastırdım. Kendi kendime, “Orada da Tuna’nın sesi yankıladı mı?” dedim. Ayağımı bir
adım daha atıp basamakları ikişer ikişer çıkmaya başladım. T unalarm dairesinin önüne gelince yüzüme m inik bir gülümseme
kondu. Bunda, Ali’den haberi olan tek kişinin Tuna olması ve
onunla bu konuları özgürce konuşmamın verdiği m utluluk da
vardı tabii. Kapıyı çalmak için elimi yum ruk yapıp havaya kaldırdım. Parmaklarımın eklem yerlerini sivri konuma getirip kapıya doğru rotayı belirledim. Hedef noktasına varmama birkaç
milim kala aklıma dün gece geldi. Delirdiğim anlardan birindeyken balkondan aşağı tükürm üştüm ve tükürüğüm , odasının
balkonunda çiçeklerini sulayan Tuna’nın kafasına gelmişti. Yü­
zümdeki gülümseme söndü. Elimi usulca indirip, “Tuna beni
kesin bu defa öldürür,” deyip arkamı döndüm . “Ulan gerçekten
ya vahşi hayvanlar müzesine kaldıracaklar naaşımı ya da Tuna-
“Tuna senin tükürük bezlerinden yer bezi yapıp seni bir
damla suya muhtaç bırakacak.”
Tuna’nm sesini duyduğumda gözlerim şok ile 2R yarıçaplı bir daire oldu. Kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne döndüm .
Tuna merdivenin başında, ellerinde alışveriş poşetleriyle duruyordu. Refleks olarak bir adım geri çekilip aptalca gülmeye
başladım. “İlahi Tuna... Nasıl da sinsi sinsi geldin, duymadım
vallahi.”
“Özür dilerim. Bir dahakine kendime çan takarım, yaklatıkça öter. Böylece ben gelmeden, can güvenliğin için kaçarsın
ve ben de katil olmak zorunda kalmam.” Eliyle çekilmemi işaret
etti. Dediğini yapıp bir adım yana kaydım. Yanımdan geçerken
omzu bana değmesin diye kendini olabildiğince geri çekti. Kapıya ulaştığında poşetleri bana uzatıp, “T ut şunları,” dedi buz
gibi bir suratla. Sesimi çıkarmadan dediğini yaptım. Sanki hiç­
bir şey olmamış gibi davranmak adına dünyanın en yapmacık
sorusunu sordum. “Neler almışsın böyle. Merak ettim! Bakabilir miyim?”
Tuna anahtar deliğine anahtarı yerleştirdi ama çevirmedi.
Olduğu yerde arkasını dönüp yüzündeki çarpık gülümsemesiyle bana baktı. “Bana bak... Dün geceyi unutmadım . Ben o
arkadaşlarına benzemem. Seni sinir harplerinde asla alttan alam am .” Bir adım atıp bana doğru yaklaştı. Başını benimle aynı
hizaya getirip öfkeyle açtığı gözlerini gözlerime kenetledi. “Aslında dün gece, seni gördüğüm yerde parçalayacağıma dair bir
yemin hazırlamıştım kendime. Etini Zeus’a sunup kemiklerini
de köpeklere yedirecektim. Bir dizi de hakaret hazırlamıştım
hatta. Telefonum un hatırlatma bölüm üne hepsini not bile ettim. O kadar ki, sana edeceğim hakaretleri ipe dizsek dünyanın
etrafını sekiz defa dolaşır. Emin ol... Ama bugün beni senden
daha çok delirten biriyle uğraştığımdan sinirim biraz geçti. O
yüzden sus ve ne dersem yap. Yoksa yemin ederim hamurdan
putlarını yapar, sonra onları yerim Yaprak. Tamam mı?!”
Tuna’ya cevap vermek için ağzımı açtığımda, sanki biri bana
dublaj yapıyormuş gibi oldu. Fonda tiz bir kız sesi yankılandı.
“Tuna, ne yapıyorsun?!” Tuna ile ikimiz aynı anda kafamızı sese
doğru çevirdik. Merdivenin başında nefes nefese kalmış, güzel
bir kız duruyordu. Üzerinde kabarık bir mini etek, gösterişli bir
ceket vardı. Saçları maşalı, yüzünde onu yaşından üç yaş büyük
gösterecek bir makyaj... O kadar süslüydü ki, küçükken oynadığım pasta süsleme oyunlarındaki serseri serbest stilim geldi
aklıma birden ve kızın üzerine kiraz koymak istedim. Ayağındaki topuklu ayakkabı o kadar yüksekti ki, eminim belediye kızı
yakalasa imar yönetmeliği çerçevesinde ceza keserlerdi.Tuna, “Sen beni mi takip ettin?!” diye bağırdı kıza. Beni
eliyle hafifçe duvara doğru itip kızın olduğu tarafa doğru gitti.
“Gökçe, bir aşiret dizisi klişesi yaşatıp seni merdivenlerden yuvarlamadan önce lütfen burayı terk et.”
Adının Gökçe olduğunu öğrendiğim kirazlı pasta, Tuna’yı
yok sayarak bana döndü. “Misafirim gelecek derken bu kızdan
mı bahsediyordun?” diye sordu. Başını hafifçe yukarı kaldırıp,
“Ben gelmeyeyim diye numara yapıyorsun sanmıştım,” diye
ekledi.
Elimdeki poşetlere rağmen, elimi hayır der gibi salladım.
Tuna arkasına dönüp bana gözlerini kısarak baktı. Yüzündeki
ifade sakın çaktırma demek ile yatağını hazırladım, boş bir mezar demek arasında bir şeydi. Ellerimi indirip berbat oyunculuğumla,
“Aaa evet, benim misafir. Tanrı misafiri... Zeus da olabilir,” dedim. Ve sonra komikmiş gibi buna güldüm. Yüzümdeki eğreti
gülümseme Tuna’m n bana acıyarak bakıp gözlerini devirmesiyle soldu. Tekrar kıza dönüp, “Evet, misafirim o. Şimdi gitsen iyi
olur. İşimiz var bizim,” dedi.
Kız, önce ısrar etmek ister gibi Tuna’ya baktı kıvrık bir çeneyle. Tuna yüz vermeyince hışımla bana döndü. “Ölünün
arkasından konuşmak gibi olmasın ama... Tuna’da gözü olan
kızların sonu pek trajik bitti şimdiye kadar. Haklarında kitap
yazdım hatta. Yollulardı, yoldum oldu diye. Yarı otobiyografi...
Okum anı öneririm. Ağır yolma sahneleri içerdiği için yayından
kalktı. Ama bir gün canlı yayınını seninle çekebiliriz.”
Tuna dişlerini sıkarak, “Gökçe!” dedi. Kız onu umursamadan beni potansiyel rakip olarak gördüğü için ısrarla yardırıyordu. Tabii ben şoktan ağzımı açıp, “Tuna’da gözüm olsa kendi
iyiliğim için o gözü çıkarır, onunla masa tenisi oynarım,” diyemedim. Tuna kıza hâlâ dişlerini sıkarak, “Gökçe, kapat çeneni!”
dese de kız asla susmuyordu. T una’yı yok sayarak benimle konuşmaya devam etti.
“Ah, sakın yanlış anlama beni! Ben şiddet yanlısı biri değilim! Bunu spor için yapıyorum. Bilmiyor m usun, bu yıl olim ­piyatlarda ‘sevdiği çocuğa asılan kızları yolma’ dalında müsabakalar olacak. Oraya hazırlanıyorum ben!”
“Gökçe!”
“Ne be?! Önce delirt, sonra Gökçe diye çemkir! On beş
gündür süründürdün beni buralarda! Ne İstanbul’a dönmeyi
kabul ediyorsun ne beni yanma yaklaştırıyorsun!”
“Ah!” diye bağırdım aniden. Öne doğru bir adım atıp kocaman olmuş gözlerimle kızı işaret ettim. “Sen... o kızsın! Eski
sevgilisi... Değil mi?”
Kız kendinden emin bir şekilde saçlarını arkaya savurup,
“Evet canım,” diye yanıtladı sorumu. “Eski, yeni, gelecek... Sı­
fatlar ne olursa olsun, kıçına takacağın kelime net. Sevgili... O
benim .”
“Hayır Gökçeciğim. Sen benim ne eski ne şimdiki ne de gelecekteki sevgilim olabilirsin. Zaman takılarıyla bir problemin
var ise açıklayayım. Dili geçmişten, tek belamsın sen. Şimdi
def-”
Kız, T una’nın ağzına elini kapattı. “Söyle bakalım. İki defa
seninle dışarı çıktık! Çıkma sayılmıyor m u onlar?”
Tuna, kızın elini ağzından hızla çekti. “İki kere çıktık dedi­
ğin, biri size aile ziyaretine gelince bahçeye çıkmıştık, ki zorla
çıkarmıştın... Diğeri de beni sinemaya kadar takip edip benimle
aynı filme girmiş ve yanıma oturm uştun!”
Kız dudağını hafifçe büzüp, “Peki ya öpüşmemiz?” diye sordu.
Benim yüzüm şoktan trolleştiği an Tuna bana doğru döndü.
“Yalan söylüyor!” diye bağırdı. “Bunları sakın kimseye anlatma,
seni öldürürüm Yaprak!”
Kız, “Hatırlamıyor musun o tutkulu dakikaları?” diye dalga
geçti resmen Tuna’yla.
Bunun üzerine Tuna iyice sinirlendi. “Beni odana kilitlediğinde camdan atladığım için iki kolumu kırdığımı mı? Ardından iki kolum kırıkken ve senin pis suratını tutup kendim ­
den uzaklaştırmaktan bile acizken şap diye beni öptüğünü mü?Açtırma şimdi ağzımı benim! Seni o zamanlar polise şikâyet
edip tacizden içeri tıktırmadığıma pişmanım. Yılanın başını o
zamanlar ezmek lazımdı!”
“Ay!” diye cırladı kız aniden. İki elini çırparak, “Hatırladın
demek o günü!” dedi.
“Gökçe, bacaklarını Barbie bebeklerinki gibi kökünden sö­
küp seni eve top gibi yuvarlamamı istemiyorsan üç saniye içinde yok ol. Tamam mı? Sabrımı zorluyorsun. N e kadar ısrar
edersen et, ne kadar çabalarsan çabala... Ne seni evime alacağım
ne de seninle İstanbul’a geri döneceğim. Anlamıyorsanız 2’yi,
başka bir dile geçmek için 3’ü, ben gidemem beni siz şutlaym
demek için 4’ü tuşlayınız.”
Kız, Tuna’nın göğsüne küçük bir çimdik atıp, “5!” diye bağı­
rıp arkasına bakmadan aşağı koştu. “Şimdi gidiyorum ama yine
geleceğim!”
Tuna elini göğsüne bastırıp yüzünü acıyla buruşturdu. “Kü­
çük yılan...” diye tısladı dişlerini sıkarak.
N e yapacağımı bilemedim. Sinirini benden çıkaracağından
korktuğum için elimdeki poşetleri yere bırakıp koşarak eve çıktım. Tuna’nm peşimden bağırışlarını yok saymaya çalışarak...
Eve gittiğimde son zamanlarda sıkça yaptığım gibi odama
gitmek yerine misafir odasının balkona çıktım. Odamın duvarları üstüm e üstüme geliyordu çünkü. Açık hava beni kendime
getiriyordu. Belki de, aklımdan Ali geçerken duvardan bana
bakan bizimkiler içimdeki huzursuzluğu tetiklediği içindi bu.
Bilemiyorum...
Cebimdeki telefona, bizimkilerin yine Whatsapp grubunda
coştuklarını belli eden ısrarcı bildirim gelmeye başlayınca bu
durum beni görünmez bir oltayla daldığım yerden yakalayıp
kıyıya çekti. Kendime gelebilmek için tişörtümdeki hayali olta
ucunu çekip zihnimden attım. Başımı hafifçe sallayıp, ‘Yanlışbir şey yapmıyorum ki...” diye mırıldandım. “Yaptığım tek şey,
bir şeyler hissetmek... Yalan da söylemiyorum. Sadece biraz...
H er şeyden emin oluncaya kadar...” Telefonumdaki bildirimler iyice delirdi. Telefonu cebimden çıkarıp yüzüme yaklaştırdım. “İki dakika kendi kendime duygulanamıyorum. Ulan bir
susun!” diye bağırdım telefona. “Şurada sizden ufacık bir şey
saklıyorum diye bütün vidalarımı söküp attım, kırık iki tahtayla
öm ür geçiriyorum. Bir durun da moda gireyim, değil mi?”
Telefonun dili olsa, oan ekranda eminim “Sen tam bir salaksın” yazısı belirirdi. Derin bir nefes alıp, “Eskiye dönm enin
tam vakti kızım,” dedim. “Ali aynı, sen aynı... Onlar zaten hep
böyle. Gökhan, M erve’yi sevse de sevmese de aynıysa... Oğuz,
İrem ’den önce de sonra da aynıysa... Sen de içindeki kelebeklere rağmen aynısın.” Hafifçe dudağımı ısırdım. Başımı sallayıp
kendi kendimi onayladım. “N e güzel dedim he...”
Ve telefonum un kilidini açıp uzun zamandır çok nadir katıldığım geyiğe bodoslama daldım.

1530 kelime

4 N 1K 2 FİNAL OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin