4

260 5 9
                                    

4N lK Whatsapp Grubu
Gökhan: Arkadaşlar içinizden birini öldürmeden azıcık dö­vebilirmiyim? Sizin gelmenize de gerek yok. Evet diyenin evine koşarak gelirim hemen. Döverken asla etrafı dağıtmam , dağıttıklarımı da iş bitimi toplar, temizler, öyle ayrılırım yanınızdan.
Temiz çalışırım, asla size zahmet vermem . Lütfen... Sinirimi atamıyorum .
Yaprak: Gökhan depreflsyondayken hiç çekilmiyorsun bebeyim. Sinan lütfen ayak parmağımı emikler misin derdi, sen direkt SİZİ biraz sakatlayabilir miyim diyorsun.
Sinan: Benim değerimi anlayın işte. Sinan Yorulmaz ekolü deyresyonunu bile bir Jim Carey filmi tadında yaşar.
OğuZ: Oğlum yalnız bir şey diyeceğim de, depresyonu ortaya falanmı söylediniz SİZ? Resmen asla gitmiyor, el değiştiriyor. Gruy indirimi falan mı vardı? Bir deyresyon alana iki dozm ut­luluk bedava falan mıydı? Sınanınkibitti derken, Gökhan' a
geçti. O radan dönüp bana girecek falan... Dünya henüz benim
depresyonuma hazır değil, lütfen dikkat edelim, aman.
Yaprak: Oğuz gevşekliğin yine sınırlarını zorladığın dönemlerdesin bebeğim.
Oğuz: /Ben hayatı hep kulak memesi kıvamında bakıyorum canım, hayat motom.
Yaprak: Hayat moton mu?
Oğuz: Evet, nasıl kelime ama ? Yemin ederim dünden beri yeri gelse de Şu kelimeyi kullansam diyordum. Şu an acayip mutluyum.
Ali: Gereksiz kişiler diye Google ' dan aratınca senin resmin çıkacak yakında Oğuz.
Gökhan: Gerçekten yok mu aranızda benden dayak yemek isteyen?
Sinan: Bu iyice Şark bölbölö -filminde (Aazlum1 u getirin bono
diye deliren adam a döndü ha... Kanka alalım Sana bir kumtorbası,rahatlarsın.
Gökhan: Ondan sinirliyim zaten... Az önce patlattım kum torbasını.
Oğuz: Arkadaşlar durum vahim , herif şehre inen bir bizon sürüsü kadar tehlikeli. Bence Sığnaklara inmeliyiz acilen
Gökhan: Sığnağa gelir döverim sizi.
Yaprak: Önerim, psikolog.
Sinan: Onerim ; Prozac1 a pipet takıp içmesi.
Oğuz: ProZac kesmez. Önerim, at yatıştırıcı iğne.
Gökhan: Yaprakçığım , ben de düşünmeye boşladım psikoloğu. Sinancığım, seni ortaya söyler, tek pipet isterim. Tur döner herkes... Oğuzcuğum, at iğnesini uzakta arama. Gel bana...
Ali, sizi gruptan çıkardı. (22:30)
Ali, sizi gruba ekledi. (22:33)
Yaprak: Ne oldu be?!
Al i: Yok bir şey güzelim, yanlışlıkla yaptım.
Gökhan: Selam Yaprak, ben ölü kız Gökhan. Şu gönderiyi on yere yapıştırmazsan... Elbette sana bir şey yapmam. iki türlü de Ali beni on yere yapıştıracak. İyi geceler.
Okul sırasında çektiğinizuyku,yatağınızdakinden daha cazip gelir bazen. Bunun sebebi çoğu öğrenci için okuldaki sı­kıcı dersler, ninni gibi gelen öğretmen sesleri olsa da benim için sanki biraz farklıydı. Yıllardır sıra arkadaşım olan Ali, ben gözlerimi kapadığım an sırtıma ceketini örtsün diye uyumuşum sanki. Ya da arada bir çekinerek saçlarıma dokunsun diye... Ses çıkaranlara ben uyanmayayım diye, gizliden kızsın diye sanki...
Ya da kulaklığını usulca kulağıma takıp bana güzel şarkılar dinletsin diye... O gün olduğu gibi.
Dersin son dakikaları uyuyakalıp bomboş kalan kulağımdaki
m üzik sesiyle uyandım. Gözlerimi açmadan evvel, şarkıyı tanı­
maya çalıştım. Ama çözemedim. Gözlerimi usulca araladığımda
Ali’nin de başını sıraya koyup bana baktığını gördüm. Gözlerim
henüz açılmıştı ki, Ali boştaki eliyle gözlerimi kapattı. “Azıcık
daha kapalı kalsa gözlerin...” dedi usulca. “Olmaz mı?”
G ülm em ek için dudaklarımı ısırıp kafamı yukarı aşağı salladım. işareti kaptığı an, kemikli elleri gözlerimin üstünden kaydı. “Teşekkür ederim ,” deyince dayanamayıp tebessüm ediverdim. ‘Y üzüne böyle rahatça uzun uzun bakmayı çok özledim.”
Gözlerimi açmadan, dudaklarımı hafifçe aralayıp usulca
hava doldurdum ağzıma. Söyleyeceklerim bir balonmuş da, içime çektiğim hava onu Ali’ye götürecekmiş gibi geldi o an. “N e
oldu?” diye sordu merakla. Tekrar gülümseyip, “Gözüm kapalıyken konuşmak komik geldi birden,” dedim. Gözlerimi usulca aralayıp, “Azıcık ben de baksam olmaz mı?” diye sordum.
Zaten kıvrık olan dudakları, iyice yukarıya kıvrıldı. Yanağındaki
güzel çukur öyle belirginleşti ki o an, birden yanaklarımın yerden ısıtmalı sistemi sonuna kadar açıldı. Ve panikle gözlerimi
geri yum dum . O an Ali’nin cılız kahkahasını işittim. Üzerim eörttüğü ceketi, yüzüme kadar çekti birden. Sımsıkı yum duğum
gözlerimi, yüzüm ceketle kapandıktan sonra serbest bıraktım.
O an, içimde kelebekler uçuşmasa klişe bir “kör oldum ” temalı
Yeşilçam geyiği döndürebilirdim ama yapamadım.
İçimdeki simyacı kelebekler, ölümsüzlük iksirini bulmuş gibiydiler son zamanlarda. Bir gün ömürleri vardı, ne kadar daha
böyle devam edecekti bu? Alçak kelebekler.
Acaba âşık olunca diğerleri gibi karnımda kelebek değil, sivrisinek mi uçuşuyordu benim? Olabilirdi. Çünkü ben olmak,
böyle bir şeydi.
Ali, üzerimdeki ceketi yüzüme kadar çekerken kulağımdaki
kulaklık düşmüştü. “Bu şarkıyı biliyor m usun?” diye sorunca o,
çaktırmadan elimi ceketin altına sokup kulaklığı kulağıma geri
yerleştirdim. Yine aynı şarkıydı. “Hayır, bilmiyorum. Yeni bir
şarkı mı?”
“Eski.”
“H m m ...”
Ali, “Sözleri çok güzel, değil mi? Akima kazı diye dinletiyorum ,” deyince cevap vermeyip şarkının sözlerini duymaya çalıştım. O sırada şarkıyı söyleyen orta yaşlı, güzel sesli adama Ali
de usulca eşlik etti.
“Vakit epey geç oldu. Havada biraz lodos var... Sıkı giyin üşütme
sakın. Bu havalarda gelme bana... Bu havalarda dönme bana...”
Yüzüm ün önündeki kumaş parçasına güvenip otuz iki dişimi açıkta bırakarak sırıttım o an. “Sana geldiğim iki günde de
gece geç saatlerdi, değil mi?”
“Ve yağmurlu...”
“Tesadüf m ü?”
Yüzümdeki örtüyü ben indirdim bu defa. Vereceği cevaptan
sonra yüzünün alacağı şekli görmek istedim çünkü. “Değil,”
dedi hafifçe gülümseyerek. “İçimde büyüttüğüm sır öyle ketum
bir herif haline getirdi ki beni, eğer öyle havalarda gelmeseydin
bana... Yani üzerine yağmur düşmeseydi, sen üşümeseydin... O
kadar kolay pes etmezdim sanırım. O yüzden Yaprak H anım ...Hafifçe burnum u sıktı. “Sakın... N e olursa olsun... Bana gelecek dahi olsan, öyle havalarda olmasın. Tam am mı?”
Ben de onun yanağını sıktım usulca. “Sen de öyle havalarda,
sigara içerek bekleme beni. Yoksa gelirim...”
Yıllardır hiç görmediğim kadar sıcak bir gülümseme yayıldı
Ali’nin yüzüne tam o an. Elini burnum dan çekti. Aynı anda ben
de parmaklarımı gevşetip gamzesinin çıktığı yanağını serbest
bıraktım. ‘Yaprak...” dedi yutkunup. “Kendini hiçbir şey için
zorlama, olur mu? İnan bana bu bile yetiyor. Hiçbir şeye mecbur değilsin. Son zamanlarda kendini çok zorladığının farkındayım. O yüzden elimden geleni yapıyorum ama yetmiyor. Ben
hâlâ aynı Ali’yim. Öncekinden farklı hiçbir şey yapmıyorum.
Öncekinden farklı gülmüyorum. Öncekinden farklı...” derken
işaret parmağını yanağımda gezindirmeye başladı. “Sadece bir
şey farklı.”
“Benim bilmem mi?”
“Seni seviyorum küçük titan.”
“Ben de seni...” dediğim an, ikimiz de aynı anda birbirimizin
gözlerini kapattık.
N e kadar komikti halimiz. Birbirine hislerini söyledikten
sonra, birbirinin gözlerine dahi bakamayan iki kişi... Arkadaş­
tan biraz ileri, sevgiliden bir adım geri. Tam ortasında... Ama
güzeldi be. Orada, sadece sevgiyi hissederek ve kendini hiçbir
şeye m ecbur hissetmeyerek beklemek... Sanırım, aşkın en saf
haliydi.
Bir gün onu terk etsem bile, hava soğuksa bana gelme sakın diye tem bih eden âşık, genç bir adam... Daha güzeli olabilir
miydi ki? O an için cevap belliydi.
Geleceğimiz için cevap ise sustuklarımızda gizliydi.
Çünkü o aşkta bizden daha çok söz sahibi olan üç kişi vardı.
Ve onlar tamam demeden, biz onlara bunu söylemeye cesaret
etmeden gerçek bir gelecek düşlemek bize o an için fazlaydı.
Sık sık aklımda beliren bu konuyu o an için düşünm em eye karar verdim. Ç ünkü üzüm tadındaki tatlı arafımızda, birazolsun onun gülüşündeki sıcaklıkta, kalbimdeki patlayan şekerlerin erimesine ve beni daha iyi birine dönüştürm esine izin verm em gerekti.
Çünkü benim tanımımda aşk, tam da böyle bir şeydi.
Akşam okuldan eve döndüğüm de uzun zaman sonra ilk kez
odamda uzun uzun vakit geçirdim. En sevdiğim anim enin bir
sürü bölüm ü birikmişti. Youtube’da son güncel videoları izlememiştim. Yarım bıraktığım çizgi roman, en heyecanlı yerinde
kalmıştı. Keyifli keyifli, doyasıya vakit öldürdüm . H er şey tam
da bıraktığım gibiydi çünkü. Sanki akışına bırakmamı bekliyorlarmış gibi...
Ara sıra bizimkilerin konuşmalarına takılıyor, bazen annemlerin yanma iniyordum. Bir gülüyor, bir kahkaha atıyordum ama yüzüm asla solmuyordu. Annem bile fark etmişti bu
durum u. Hatta bana aylar sonra Barış’ı hatırlatacak soruyu bile
sormuştu. ‘Yoksa şu uzun çocuk m u?”
Odam ın penceresinden dışarıyı seyrederken annemin aklıma düşürdüğü Sırık oğlanı düşündüm . Beklediğimin aksine
um utla hayatımdan çıkan, o günden beri sözünü tutup hiç kar­
şıma çıkmayan sarı kafayı... Hava aylar sonra ilk kez yağmurluydu. Bunu fark eder etmez aklımdaki Barış uçuverdi. Ali’nin,
“Bu havalarda sakın bana gelme,” deyişiyle takas oldu. Yine aptal aptal gülmeye başladım. “N e salak bir şey şu aşk...” dedim
kendi kendime. “Gerçi ben de salağım.” Kaşlarım çatıldı usulca.
Sanırım uzun zaman sonra ilk defa günlerden nöron savaşlarıydı. “Deli deliyi görünce sopasını saklarmış... Acaba aşk da beni
gördüğünde bu yüzden mi saklanıyor yıllardır?” Arkamı dönüp
popom u odamdaki kalorifere yasladım. Sonra başımı kaldırıp
avizeye baktım. “Sen ne diyorsun kız?” diye laf attım. “Sence
aşk beni görünce, ‘Deliye bak, ben bununla uğraşamam,’ deyip
kaçıyor m udur hassas yerlerime doğru?” Yapmacık bir paniklekollarımı bedenime doladım. “Amanın, ne yaparım öyle bir şey
olursa?”
Kendi kendime gülerek tekrar pencereye döndüm . Perde
hafif aralıktı. Yağmuru iyice göreyim diye sonuna kadar araladım. Tam o an karşı kaldırımda şemsiyeyle bekleyen birini
gördüm. Kafasına kapüşonunu geçirmiş, birini bekliyordu. Yü­
züme tekrar o aptal gülümseme kondu. “Bu havalarda gelme
deyip sen mi geldin yoksa?”
Perdeyi hızla kapatıp aşağı koştum. Annem ayaküstü sorguya çekse de T una’ya ödev sormaya gidiyorum diye yalan uydurdum ve kendimi dışarı attım. Basamakları ikişer üçer atlayıp
aşağı kapıya ulaştım ama hem en açamadım kapıyı. Soluklanmak
ve kendimi hazır hissetmek için biraz bekledim. Aklımdan ona
ne söyleyeceğimi geçirdim.
Bana böyle havalarda gelme Ali? Böyle mi desem... Ya da neden
geldiğini mi sorsam? Yoksa... Sen bana hangi havalarda gelirsen gel mi?
Kafamı iki yana salladım. En iyisi neden geldiğini sormak...
Derin bir nefes alıp dış kapının kilidini açtım. Ağır demir
kapı, kuş oldu sanki o an. H em en duvara kadar dayayıp karşı
kaldırıma baktım. Ama yoktu... Bir adım dışarı çıkıp etrafa göz
gezdirdim. Ama ortalıkta görünmüyordu. Şüpheyle, ‘Yanlış mı
gördüm acaba?” diye sordum kendi kendime. Arkamı dönüp
içeri girmek üzereyken bir şemsiye dikkatimi çekti.
Az önce gördüğüm şemsiye kapalı bir şekilde kapının kenarına bırakılmıştı. Hiçbir şey anlamadan şemsiyeye uzandım.
Islak şemsiyenin kulp kısmına bir not kâğıdı sıkıştırılmıştı. Birden kalbim acıyla sıkıştı. Islanmış kâğıdı çekip aldım. Panikle
yazıldığı belliydi ve yazı çirkindi. Ü stüne yağmur yüzünden
mürekkepler yayılmıştı.GÖRÜNMEZ ADAM OLMAK İÇİN FAZLA
UZUNUM DEĞİLMİ?
Not: Seni kim beklerse beklesin, Şemsiyesiz çıkma
dışarı
Aptal Sırık Oğlan...

1726 Kelime

4 N 1K 2 FİNAL OLDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin