Oğuz çoktan sarhoş olmuş, ortada saçma sapan danslar ediyor, Gökhan kısa saçlı bir hatunla muhabbet ediyordu. Sinan
ve Tuna ise ortalıkta görünmüyordu. Evde dolaşıp bizimkileri
ararken Ali’nin balkona çıktığını gördüm.
Koşarak peşinden gidip bizi kimsenin görmemesi için balkonun kapısını arkamdan kilitledim. Benim geldiğimi fark edip
oturduğu yerde yana kaydı. H em en yanına çöktüm.
“D ü n ...” dedim konuyu kütüphaneye getirebilmek için.
Lafı ağzıma tıkıp, “Biraz böyle konuşmadan otursak olur
m u?” diye sordu.
Sustum.
Kendisi konuşmayı başlattı. “İlişkilerde böyle şeyler olur,”
dedi. “Sıkıntı yapma. Biliyorum, kendi kendini yiyorsundur
sen...”
“Böyle şeyler derken... Gizli kapaklı işlerden mi bahsediyorsun? Araya giren mesafeden mi?”
“Sen çözeceksin onu zamanla. Ben sabırlıyımdır, bilirsin.
Sen çözene kadar bekleyeceğim.”
Ali’nin ne demeye çalıştığını o an için anlamamıştım.
Çözm em gereken şey ilişkilerin form ülü müydü, yoksa
onun form ülü mü?
Yıllardır yan yana olduğumuz için her şeyimizi biliyoruz sanırdım.
Hangi yemeği sever, bilirdim.
Hangi şarkıları dinler, bilirdim.
Daha önce kaç yeri kırıldı, kaç kez hayal kırıklığına uğradı...
Ama yanılmışım.
Birini tamamen tanımak, m üm kün değildi. Binlerce duyguyu, binlerce anıyı, binlerce görüntüyü kontrolsüzce zihnimizde
saklıyor, hiçbirinin farkında bile olmuyorduk. Kendimiz bile,
bildiğimiz ve hissettiğimiz çoğu şeyin farkında değilken bir baş
kası nasıl tamamen tanıyabilirdi ki bizi?İçimden, “Seni tamamen çözmek istiyorum,” diye geçirdim.
Aşkı, en küçük ayrıntısına kadar kavramak istiyorum.
Bir erkekle kadının arasındaki romantizmi tam anlamıyla çözmek
istiyorum.
Aşk ve arkadaşlığın kesişim kümesinden... çıkmak istiyorum.
Ben sadece...
.. .seni sevmek istiyorum.
İçimden ona söyleyemediğim hüzünlü şeyleri geçirirken Ali
bunu hissetmiş gibi, “Korkma,” dedi. “Seni hiçbir zaman suçlamayacağım. Hiçbir şey için zorlamayacağım. Ve... Sana sormadan yargılamayacağım.”
“Barış ile olan şeyi...” dedim son cümlesine karşılık. “Açıklayamadığım için özür dilerim. Ama, beni bilirsin... İstemeden
işleri karıştırıp içinden çıkamayabiliyorum.”
Y anlış bir şey yapmayacağını biliyorum Yaprak. Bu konularda bana açıklama yapmana gerek yok.”
Söylediği şeyin beni rahatlatması gerekiyordu. Ama sesinde
öyle tuhaf bir tını vardı ki, bu durum beni ürküttü. Elimi usulca
Ali’nin eline yerleştirdim. Karşılıksız bırakmayıp elini ters çevirdi ve parmaklarımızı birbirine geçirip elimi usulca sıktı.
Neyse ki bu küçük hareketi, düşünm ekten alev alan beynime küçük bir damla olarak düştü.
vvv
Gökhan, birkaç ay önce evlerinin üst katına taşınan üniversiteli kızı
partide görünce bir hayli şaşırmıştı. Gözleriyle kapıdan içeri giren, kabarık etekli ve kısacık saçlı kızı takip etti.
Genç kız, keskin gözleriyle anında fark ettiği yarım içkiyi koltuğun
kenarından alıp kendine yarattığı minik duvar boşluğuna sırtını dayayarak içmeye başladı.
Bu hareketi Gökhan'ı çok kısa bir anlığına gülümsetti, insanları
aşarak kızın yanma gitti ve daha önceki tatsız karşılaşmalarını umursamadan, arkadaşlarmış gibi, “Sen ne arıyorsun burada?” diye sordu.Naz, yaşına göre küçük bir kız gibi görünüyordu. Bu görüntünün
aksine kalın çıkan sesi ve elindeki sert içkisiyle farklı bir hava yayıyordu
etrafa. Omuz silkerek, “Parti grubuna konum atmışlar, ” diye umursamaz bir tavır takındı. “Bir baktım, mesafe beş dakikalık... Meraktan
geldim. ”
“Ne o öyle ya... Her konum atılan yere gidiyor musun sen?”
“Canım o an gitmek istiyorsa...” İçkisinden bir yudum aldı. “Sen
ne arıyorsun asıl burada? Liseli değil misin sen?”
Gökhan, “Uzun hikâye,” deyip geçiştirdi.
N az gülümseyip, “Nefret ederim,” dedi. Şaşıran Gökhan’a,
“Hikâyelerden... ” diye açıklama yapma gereği hissetti.
Gökhan, sesinin daha olgun çıkmasını umarak haffçe öksürüp,
“Kaçıncı sınıfsın sen?” diye sordu.
“Meliha Hala?” diye sordu kız dalga geçerek.
Gökhan kuyruğunu dik tutarak, “Ben evi tutmak için üniversiteliyim diye numara yapıyorsun diye düşünmüştüm de... ” dedi. “Biraz
küçük görünüyorsun malum.”
“Güzel fikirmiş aslında. Keşke lisede aklıma gelseydi. ” Kız, güzel
dişlerini belli ede ede güldü. Sonra yüzünü ciddileştirerek, “Gerçi annenler öğrenci belgemi bile istediler, ” dedi.
Annem ister, ” deyip içkisini tek dikişte içti Gökhan. “Gerçi o sorun
değil ya... Sahtesi kolayca yapılır onun.” Güldü. “Bizde bütün belge
ve doküman sahteciliği var da... Bir yakalansak küçük falan demeyip
tıkarlar içeri. ”
K ız kendi tutarsızlığını fark edip, “Gerçi ben düz bir tipim ya ...”
dedi. “Zor o meseleler... Bir şey için üç saniyeden fazla uğraşmam ben. ”
“Hadi ya ...”
Genç kız, üç numara saçlarını kısa tırnaklarıyla usulca kaşırken
düşünür gibi yaptı. “Bir ay önceki olayı ve o günden sonra odandan
gelen acıklı şarkıları düşünürsem... Sen benim tam aksimsin değil mi?”
Onay bekler gibi birkaç saniye durdu. Her bir virgülde uzun bir nefes
arası vererek, “Takıntılı, paranoyak, panik... ” diye sıraladı.
“Uğraşmadan bir şeylerin elde edilebileceğine inancım yok belki. ”“Onları tutmadan yanlarında kalacaklarına da...” Zayıf bedenini
duvara yasladı. “Uğraşıp elde et, sonra kaçmasın diye tut... Zaman
kaybı. Aşk havadan düşmeli ve sana yapışmak. Ancak öyle keyif verir.
Yoksa... ”Elindeki bardağı havaya kaldırdı. Acı çekeceğin süreyi aşktan
daha çok keyif veren şeylerle harcamak varken neden âşık olasın?”
“Bence sen hiç âşık olmamışsın. ”
“Olduğuma yemin edersem?”
“İnanmam. ”
“Beni tanımışsın.” Bardağını Gökhan’ın bardağına vurdu. “Şerefine!”
Sabaha karşı, biz Ali’yle balkonda otururken apartmanın
önüne bir polis arabası yaklaştı. Aşağıdaki kom şunun balkonu
eş zamanlı olarak açılınca, Ali’yle durum a uyanıp koşarak içeridekilere haber vermeye gittik.
Gördüğüm manzara hiç iç açıcı değildi. Bade ağlıyordu.
Oğuz onun etrafında ayakta durmakta güçlük çektiği için düşe
kalka dans ediyordu. Birileri dans ediyor, bir kısmı halıya yatmış içiyordu. Bade’nin üstünün başının dağıldığını görünce gö
züm otomatik olarak Gökçe’yi aradı.
Ali, insanlara polisin geldiğini söylerken ben endişelenip Bade’nin yanma gittim. “N e oldu sana ya?” dedim hafifçe eğilerek.
O turduğu yerde dikleşip, “Kavga ettik!” diye bağırdı.
“Biliyordum ya... Kavga çıkacağı belliydi!”
“Ama ben de tırnakladım onu! Hasta herif!” dedi.
Hiçbir şey anlamayıp Bade’nin baktığı yere baktım. Ü stü
başı dağılmış, yüzü tırnaklanmış O nur Taylan’ı gördüm ...
“Taylan’la mı kavga ettiniz?!”
Bade’nin cevabını duyamadan Ali gelip beni hızla oradan
çekti. “Polisler partiyi bitirin diye uyarmaya gelmiş. H em en kaç
sen yukarı, ne olur ne olmaz,” dedi.
Endişeyle, “E siz?” diye sordum.
Beni kapıdan dışarı itti. “Bizi merak etme! O ğuz’u ben alırım, Sinan ortada yok. Gökhan zaten kendisi gider... Sen hem en eve çık, kapını kilitle!”
Ali’nin son cümlesini merdivenin en başındayken işittim.
En son, “Mesaj at bana!” deyince, endişem mutluluğa dönüştü.
Kıkırdayarak yukarı çıktım.
Kapının önünde bir m üddet daha kıkırdadıktan sonra içeri girmek için ellerimle kıyafetlerimi yoklayıp anahtarı nereye
koyduğumu tespit etmeye çalıştım. Ama anahtar üzerimde yoktu.
Aşağıdan gelen sesler, bağırış çağırışa dönüşünce komşuların
da devreye girdiğini anlayıp panikledim. Paspasın altında her
zaman B planı yatardı. Teşekkürler anne...
Yedek anahtarla hızlıca eve girip Ali’yi aradım. Saniyesinde
açtı telefonu. “Alo Ali, ben girdim eve,” dedim olabildiğince incelttiğim sesimle.
Ancak o anki cilvemin üstüne biri kustu.
Yani telefonun karşısından öyle bir ses geldi...
Yüzüm ü ekşitip telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Ali,
“Ben seni arayacağım Yaprak, O ğuz’u evden çıkarmaya çalışı
yorum ,” dedi ve telefonu kapattı.
Partiden N a z’la birlikte ayrılan Gökhan, uzun bir aradan sonra ilk
defa bir kızı evine bıraktığı için kendini biraz huzursuz hissediyordu.
Aklına Merve’yi bir hayli uzakta olan evine her gün yürüyerek bıraktığı
günler gelmişti. Yan yana asfalta düşen, belli belirsiz gölgelerine baktı
ğında, Merve’den daha kısa boylu ve onun uzun sarı saçlarının aksine
kısacık saçlı bir kızla yürüdüğü gerçeğini anımsadı. Bir önceki gün Merve’nin ona nispet yapmak için bulundukları kafeye sevgilisiyle geldiğini
hatırlayınca aklındaki aptal kıyaslamayı kesti ve adımlarını hızlandırdı.
Apartmanın önüne geldiklerinde Gökhan ailesine söylediği yalanı
düşündü. Naz, demir kapıya anahtarı soktuğunda Gökhan endişeli birses tonuyla, “Hay Allah... ” dedi kendi kendine. N az ona döndüğünde,
“Bizimkilere A li’de kalacağım deyip çıkmıştım evden. Unutmuşum, ”
diye bir açıklama yaptı.
Naz, ağır kapıyı güçlükle tutarken telefonunun saatine baktı. “Saat
dört olmuş. ”
“Okul kıyafetleri için falan geldim derim de... ” Huzursuzca kıpırdandı. A li’ye gideyim bari.”
“Zaten okul için giyinmeye geleceksin bir iki saat sonra. Bende bekleyebilirsin. ”
“Rahatsızlık vermeyeyim ya ...”
“Hiç problem olmaz. ” Kaşlarıyla demir kapıyı işaret etti Naz. “Biraz daha girmezsen tost olacağım ben.”
Gökhan hemen kapıyı tutup N a z’tn geçmesine yardımcı oldu. Ardından sessizce kapıyı örtüp N a z’ın peşinden asansöre bindi.
Uykusuz olmasına rağmen enerjisi hâlâ yerinde olan Naz, yüzüne
yaramaz bir ifade kondurup küçük parmaklarını asansörün tuşlarında
gezdirdi. “Geliyor musun, annenleri korkudan öldürüyor musun?”
Gökhan cevap vermeden beşinci katın tuşuna bastı.
Bu, N a z’ın çatı katındaki dairesi demekti.
Gökhan çekinerek, olabildiğince sessizce içeri girdi ve birkaç ay önce
dökülmekte olan çatı katının son halini görünce dayanamayıp küçük bir
“oha” kaçırdı ağzından. Naz, kapıyı örterken Gökhan’ın bu tepkisine
çaktırmadan güldü. Gökhan, “Nasıl yaptın sen burayı böyle ya?” diye
sordu şaşkınlıkla.
“Güzel sanatlar öğrencisiyim. Olsun o kadar. ”
“Bence sen direkt badana ustası falansın. Nasıl dönüştü o dökük yer
buraya?”
“Sadece yaratıcılık, ” deyip anahtarını duvardaki anahtarlığa geçirdi.
Anahtarlığın bulunduğu duvarın içinde görünen kuş yuvası çizimini
işaret edip, “Mesela bu” diye açıklamaya başladı. “Burası anlamadığım
bir sebepten içe çöküktü. Ben de bunu bu hale getirip anahtarlık yaptım.
Gerçek bir kuş yuvası gibi oldu. Sevimli mi?”İlginç.”
“Şensin ilginç.” Gökhan’ın üzerindeki montu zorla çekip çıkardı
Naz. “Sen birde oturma odasını gör.”
Kızın peşinden oturma odasına giren Gökhan, ikinci şokunu da
kontrol edemeyip yine küçük bir “oha” kaçırdı ağzından. Rengârenk
odanın etrafı enteresan tablolarla, tüylü örtülerle doluydu. Duvarlara
figürler çizilmişti ki bu durumdan haberdar olduğu takdirde annesinin
tansiyonunun düşeceğini biliyordu Gökhan.
Birkaç cansız manken odaya dekor olarak konulmuş, üzerlerine ilginç kıyafetler giydirilmişti. Köşede bir sandık vardı, içi ağzına kadar
çiçeklerle doluydu. Kitaplardan yapılmış küçük bir oria sehpa ise tam
ortada duruyordu.
“Rahatına bak. İster uyu, ister takıl. Ama uyursan seni uyandıramam haberin olsun. Alarmını kur.”
Odada gezerken tuvalin önünde durdu Gökhan. Yarısı çizilmiş,
saçları ve kıyafeti olmayan bir kadın resmi vardı. “Sen mi çizdin?” diye
sordu N a z’a.
Naz, gözlerini kısıp dudağının kenarıyla gülümsedi. “Beğendin mi?”
“Garip... ” diyebildi Gökhan sadece.
“İlginç... Garip... Başka kelime bilmez misin sen?”
“Bildiğin kelimelerin yarısına tövbeliyim. Dil kullanım kapasitem
azıcık küçüldü benim. ”
N az kahkaha attı. Tuvalin önündeki tabureye oturup eline boya paletini aldı.
Üzerine boya dökülmüş gibi bir deseni olan kanepeye otururken,
“Bu saatte resim mi yapacaksın?” diye sordu Gökhan. “Şu azmin yarısı
Da Vinci’de yoktur eminim.”
N az kendinden emin bir şekilde, “Da Vinci, Mona Lisa’yı üç dört
yılda yaptı, ” diye mırıldandı.
“Dinlene dinlene yapmıştır. ”
“Sen o kızı kaç sene sevdin?”
“Ne alakası var şimdi?”
“Söylesene. ”
“Ben de dinlene dinlene sevdim. Üç yıl falan... ”Bak... Şu an yanında yok o kız. Ama Da Vinci’nin üç yıllık uğ
raşı sonsuz oldu. ”
“Mona Lisa esmer bir kere. Ben sarışın severim. ”
“İşi dalgaya vurman şu an beynine saldığım virüsten korumayacak
seni. ” Paletteki renkleri işaret etti Naz. “Sence saçları ne renk yapayım?
Kızıl, sarı, siyah, kahve... ”
“Sarı,” diye ısrar etti Gökhan. “Sarı olsun.”
Naz, “Tamamdır, ” deyip fırçayı siyaha batırdı ve tuvalde onlara bakan kadının saçına ilk darbeyi siyahla vurdu.
Belli etmese de epeyce sinirlendirdi Gökhan’ı bu durum. Soğuk bir
sesle, “Ben bir saat gözlerimi dinlendireceğim. Sana iyi ‘sanat’lar,” deyip
gözlerini kapadı.
Gözkapaklannı indirdiği an, gözünün önüne gelen tek şey ise tuvaldeki öfkeli kadındı.
Yarım saat kadar endişeyle bekledikten sonra dayanamayıp
tekrar Ali’yi aradım. Bu kez birkaç defa çaldıktan sonra açabildi
telefonu. “Alo,” sesini duyunca, kalbim hafiften hızlandı. “Rahatsız etmiyorum değil mi?” diye sordum çekinerek.
“Saçmalama güzelim, sadece yarım saat içinde bir sürü şey
halletmem gerekti. Arayamadım... Kusura bakma.”
Yüzüme şapşal bir gülümseme düştü. Dudaklarımı birbirine
bastırıp güldüğümü anlamaması için kendimi sıktım. Benden
ses çıkmayınca, “Alo, orada mısın?” diyerek kontrol etti beni.
“Buradayım. Şey... Halledebildiniz mi bari? Sorun oldu
m u?”
Bir yere oturduğunu belli eden minik bir ses geldi. Sonra
gevşeyen sesiyle, usulca konuşmaya devam etti. “H m m , bir dü
şüneyim,” derken sesine verdiği tını o kadar hoşuma gitti ki,
kıkırdadım. “N e gülüyorsun?” diye sordu gülerek.
“H iç... Sadece yaşanmış olabilecek komik şeyleri aklımdan
geçirip gülüyorum .”Y o k canım, ne komiği... Altı üstü komşular ve Gökçe birbirine girdi. N erim an Hanım, Gökçe’nin söylediği laflardan
sonra az kalsın komaya giriyordu.”
“Hadi canım!”
“Vallahi. Tabii bir de, M udo’nun arabasının üstüne işenmesi
var. Ben şüpheliyi biliyorum da, neyse... Gece boyu hiçbir şey
keyfini kaçıramadı çocuğun ama arabasını öyle görünce çıldırdı.
Güya sarhoşları eve arabasıyla bırakacaktı ama ben buna binemem deyip olay çıkardı.”
“Ulan G ökhan...” dedim gülerek. “Tuvalete gidiyorum deyip balkondan aşağı mı işemiş salak?”
“Garanti.”
“Eee? Şu an bir sorun yok ama, değil mi?”
Y o k yok, merak etme. En son eve baktığımda da kimse kalmamıştı zaten.”
İçim her yönden rahatladığından vücudumda bir gevşeme
hissettim. Rahatlamanın verdiği etkiyle, ne kadar uykusuz ve
yorgun olduğumu anımsayınca bedenimi otomatik olarak m erdivenlere fırlattım ve sürünerek odama çıkmaya başladım. Ali
hâlâ ben merak etmesem de parti sonu dehşetini anlatıyordu.
Bade’yle Taylan’m çıkışta da birbirine girdiğinden, Oğuz’un
araya kaynayıp az kalsın dayak yiyeceğinden, Gökhan’ın çıkış
ta partide gördüğümüz kızla birlikte eve gittiğinden ve o kızla
aslında komşu olduklarında... Bir sürü şeyden hızlıca bahsetti.
Odam a girip ayaklarımı kullanarak çoraplarımı girişte çıkardım.
Anlattığı şeylere yalnızca, “Siz iyiyseniz, ev iyiyse problem yok,”
diye karşılık verdim.
“Ev pek iyi değil ama artık orasını Tuna düşünecek,” dedi
gülerek
Yüzümdeki şapşal gülümsemeyle karanlıkta göz kararı yatağımı bulup oturdum . Oturm am la yatağın hareketlenmesi bir
oldu.
Çığlık atarak kendimi yataktan attım. Aklım çıkmak üzereydi. Yarı emekleme yarı sağa sola çarparak yürüm e şeklinde kapıya ulaşıp ışıkları açtım. Ali telefonun diğer ucunda, “N e oldu?!”
diye bağırıyordu, bense çığlık atıyordum. Bir yandan da başka
bir çığlık daha yükseliyordu.
Oda aydınlanınca yatağın içinde biri olduğunu anladım.
“Tuna?!”
Tuna ve ben çığlıklarımızı kesince odada yalnızca Ali’nin
ahizeden dışarı çıkan sesi kaldı. Telefonu tekrar kulağıma tutup,
“Ali sıkıntı yok, aniden korktum da... Ben arayacağım seni,”
deyip hızlıca telefonu kapattım. Bana yarı uykulu, yarı kızgın
suratla bakan Tuna’ya yaklaştım. “N e arıyorsun sen benim yatağımda?” diye sordum şokla. “Hangi ara çıktın sen buraya?”
“Parti başlamadan hemen önce,” dedi uyku sersemi bir halde. “İyi uyum uşum yalnız...”
Tuna’yı kurtarma operasyonu: Başarısız.
Sebep: Ortada bir Tuna olmaması.2232 kelime