Telefonda gerginlik yaşayan Jisung hızla evime gelmişti. Şansa annem evde değildi, bu da demek olurdu ki; rahatlıkla Jisung'ı eve alabilirdim. Babam bu gibi şeyleri pek önemsemezdi, hatta genç olduğumu ve tabii ki yapabileceğimi söylerdi, ancak koyduğu sınırlar beni hala çocuk hissettiriyordu. Hayır, ben hissetmiyordum. Öyleydim.
Jisung'a dopdolu geçirdiğim bir günü anlatınca şaşkınlıkla bana bakıyordu. Başta nasıl sakin kaldığımı sordu ama bunun saçma bir soru olduğunun farkına varınca sustu. Evet, normal arkadaşlar birbirlerine böyle bir şey anlatınca heyecanlı bir şekilde eğlenirlerdi, ama biz normal olamazdık. Bu duruma üzülmem gerekirken bunu yapamıyordum bile.
"Peki dönerken hiç konuştunuz mu?"
"Hayır, sadece ailemi sordu. Kızıp kızmayacaklarını."
"Ve sende kızmayacaklarını söyledin. Jeongin insanlara karşı kapalı olmaktan vazgeç hayatım."
"Ne gerek var ki? Sana anlatabiliyorum işte."Jisung gözlerini devirip bana bakınca bir miktar haklı olduğunu fark ettim. Ailemi bilen tek kişi Jisung'dı, bana bu zamana kadar hep yardımcı olmuştu. Onun dışında kimseye kendimi veya ailemi açmamıştım. Hyunjin'e de açamazdım.
"Eğer istersen Hyunjin'i buraya çağıralım, hm?"
"Neden ki?"
"Onunlayken hissedebildiğini söyledin, görmek istiyorum."Açıkçası şu an utanmak veya çekinmek gibi duygulara sahip değildim ama Hyunjinle göz göze gelir gelmez bu değişecekti. Çok iyi biliyordum.
Ama yine de onu görmek istiyordum, hissedebilmek istiyordum.Jisung'ın teklifini kabul edince hızla telefonunu çıkarttı ve Hyunjin'in numarasını tuşladı.
Ne söylediğini duyamıyordum ama Jisung'ın tepkilerinden geleceğini anlamıştım.Telefonu kapatıp bana döndü ve göz kırptı, bunun anlamı belliydi. Bizimle uğraşacaktı.
•••
"Jeongin?"
"Efendim baba?"
"Kapıda uzun boylu, epey yakışıklı bir çocuk var. Tanıyor musun?"
"Gece beni bırakan kişi o, gelebilir mi?"Babam odamdan çıkınca çok geçmeden kapı tıklandı, kapı açılınca içeriye giren bedenle kalbimin yine gıdıklandığını hissettim. Yine hissedebiliyordum, üstelik bu sefer çok daha baskın bir his daha vardı. Ona deli gibi sarılmak istiyordum.
"Hoş geldiniz lama bey."
"Hoş buldum sincap bey, neden çağırıldım tam olarak?"Bana bakarak sormuştu. Benim cevap vermem daha uygun olurdu, sonuçta gerçekleri söyleyemezdik. Ama Jisung aklımdakinin tam tersini yaptı ve benden önce konuşmaya başladı.
"Jeongin'in seni nasıl hissettiğini görmek istiyorum. Dokun ona."
"Ne?"Hyunjin bana anlamayan bakışlarını atarak bakmaya başlayınca şaşırmasını haklı buldum. Kim böyle bir cümleyi yanlış anlamazdı ki? Jisung'ın boş boğazlığı yüzünden her şeyi anlatmak mı zorunda kalacaktım yani?
Jisung'a sinirle baktıktan sonra -şu an hislerim vardı, ondan öyle bakabildim- Hyunjin'e dönüp oturmasını işaret ettim. Hemen karşımıza oturup bir bana bir Jisung'a bakmaya başladı. Konuya benim girmem gerekirdi.
"Kendimi bildim bileli bir hastalığa sahibim ve tıpta bir adı olmadığına eminim. Psikolojide de ufak bir sendrom olarak geçer, benim gibi yaşayan kimse yok bunu."
"Nasıl yani?"Açıklamamı olduğunca kısa tutmam şarttı, anlaması gerekirdi.
"Ben hissedemiyorum. Bir insanın bana dokunuşu gibi fiziksel şeyleri de, kendi içimdeki şeyleri de. Acı hissetmiyorum, ne fiziksel ne ruhsal olarak herhangi bir acı çekmiyorum. Gerçekten gülmüyorum, çünkü hiç mutlu olmadım. Acıktığımı anlayamıyorum, bazen tuvaletimin geldiğini bile anlayamıyorum. Bunların yanı sıra sadece kendimi hissedebiliyorum, kendi dokunuşlarımı sadece."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
apathetic - hyunin
FanficKüçük yaşta yaşadığı travmadan ötürü tüm hisleri yok olan Jeongin, eğlenemeyeceğini bile bile gittiği bir partide onunla tanıştı, Hyunjin ile. @hyuninsmenu -130321-