45

3.3K 348 204
                                    

"Kōtarō! Neredesin?" Annesinin sesini duymasıyla hızlıca doğrulup yataktan kalktı. Akaashi korkmuş bir şekilde açmıştı gözlerini.

"Siktir, annemler uyanmış."

"Kōtarō? Burada mısın?" Kapı çalındığında çocuk boğazını temizleyerek "evet" diye yanıtladı kadını. O sırada Akaashi'yi yataktan kaldırmış, etrafına bir bakış atmıştı.

"Girebilir miyim?"

"Evet." Kadın kapıyı açıp gözlerini ikisine dikti. "Niye bu saatte buradasın?"

"Şey, Akaashi mesaj atmıştı da yarım saat falan önce. Fare var sanmış, bakmam için beni çağırdı." Kadın sorarcasına Akaashi'ye baktığında çocuk başıyla onayladı. "Ben fareden falan korkarım da."

"Sonra da odama gitmeye üşendim, burada oturuyordum o yüzden."

"Fare var mıymış?"

"Yokmuş. Gölge falan geldi herhalde." diye mırıldandı Akaashi. Yanakları kızarmıştı yine, gerçi bir süredir bu görüntüden kurtulamıyordu zaten.

"Tamam."

"Beni niye arıyordun?"

"Ekmek kalmamış."

"Tamam, giderim birazdan." Kadın kapıyı kapatıp çıktığında Bokuto elleriyle yüzünü kapattı. "Sikeyim ya!"

"Gece yakalanmadık ama.."

"Garip miydi sence? Yani tepkili gibi miydi? Ben anlayamadım."

"Açıkçası ben de anlayamadım."

"Neyse, gidip ekmek alayım da bir şey demesin."

"Tamam." Çocuğun yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra kapıya yöneldi. Akaashi gülümseyerek elini yanağına götürmüştü. Dokunuşlarını seviyordu.

Az önceki olaydan dolayı biraz gergin bir şekilde salona ilerledi. İlişkilerinin -bunu düşünmek içinde garip şeyler olmasına neden oluyordu- bilinmesi sorun değildi. Sadece nasıl karşılayacaklarını bilmedikleri için risk almak istemiyorlardı.

'Keşke ben de gitseydim' diye geçirdi içinden. Öyle daha garip olacağını biliyordu ama şu an hâlâ yabancı olduğu iki insanla yalnız olmasından dolayı evden kaçmak istiyordu.

Bokuto gelene kadar başını telefondan kaldırmamıştı, zaten onunla iletişim kuran da olmamıştı. Yani, gerek olmadığı için konuşma da olmamıştı.

Yine hep birlikte oturmuşlardı masaya. Uyanalı çok olmadığı için bir şey yemek istemiyordu. Ayrıca sabahları gevrek yemeye çok alıştığı için tuzlu şeyler yemek midesini biraz bulandırıyordu açıkçası. Ama kabalık etmemek için yiyecekti yine de.

"Bugün biraz yemek yapıp dolaba bırakacağım. Birkaç gün daha ev yemeği yiyin bari."

"Zahmet etme. Bugün dışarı çıkmayacak mısınız?"

"Dün bayağı gezdik." diye yanıtladı onu babası.

"Anladım."

Sessizce devam ettiler kahvaltılarına. Akaashi kendi uydurması olup olmadığını bilmiyordu ama sanki çocuğun annesi ikisine bakıyordu ara sıra. Belki sabah gerildiğinden dolayı şimdi böyle düşünüyordu, emin olamamıştı.

.

"Boş olduğunda sen de gel. Hatta birlikte gelin." diyerek gülümsedi kadın. Sabahki hâline kıyasla daha neşeli görünüyordu.

"Tamam, geliriz tabii." dedikten sonra babasına sarıldı çocuk. O sırada Akaashi vedalaşmak için kadına elini uzatmıştı ki kadının ona sarılmasıyla şaşırdı. Bunu beklememişti doğrusu.

"Akaashi, kendine iyi bak canım."

"Siz de. Dikkat edin giderken." Daha sonra adamla el sıkıştı. Birkaç dakika sonra evden ayrılmışlardı.

"Annen bana sarıldı az önce."

"Seni damadı olarak görüyor çünkü şu an."

"Ne?" Şaşkınlığından dolayı sesi yüksek çıkmıştı. Bokuto hafifçe gülümsedi ve salona geçmesi için işaret etti. Koltuğa oturduklarında ise konuşmaya başlamışlardı.

"Hani beni mutfağa çağırmıştı ya, yemeğe yardım et diye. Aslında konuşmak içinmiş. Aramızda bir şey olup olmadığını sordu, ben de söyledim."

"İyi karşıladı yani?"

"Evet." dediğinde çocuk gülümsemişti. "Sevindim. Karşı olsaydı sana sıkıntı çıkarırdı kesin."

"Şanslıymışız."

Birbirlerine baktılar birkaç saniye. Daha diyecek bir şey bulamamışlardı.

"Kitap okuyacağım biraz." diyerek ayağa kalktı Akaashi. Kitap okuması demek, gözlüğünü takması demekti ve onu gözlüklü görmeyi seviyordu Bokuto.

"Burada okusan?"

"Neden?"

"Seni izlerim."

"Bokuto-san! Beni utandırmayı derhal bırakmalısın!"

"Asla." deyip gülümsedi çocuk. "Yanaklarının kızarmasını seviyorum. Gözlerini kaçırmanı da öyle."

"Hâlâ yapıyorsun."

"Bırakmayacağımı söyledim." Akaashi de gülümseyerek başını iki yana salladı ve odasına ilerledi. Kitabını ve gözlüğünü alıp salona geri dönmüştü.

"Dikkatim dağılacak."

"Bir şey olmaz."

"Okuğumdan anlamazsam ne anlamı var okumanın? Bak şimdi anlaşalım. Sen beni şimdi izlemeyeceksin, ben de kitabı bıraktıktan sonra bile gözlüğümü takacağım."

"Tamam, anlaştık." Böyle demişti ama ona bakmaktan kendini alamayacağını biliyordu. Yine de en azından dikkati çok dağılmasın diye telefonuyla uğraşacak, baktığında ise çaktırmamaya çalışacaktı.

housemate || BokuAkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin