6. Bölüm # YAYLIM ATEŞİ

349 18 0
                                    


"Hakan...Kardeşim...Aç artık şu gözlerini,bak bana. Kendine gel kardeşim!"

Erhan,yerde kendinden geçmiş bir şekilde boylu boyunca uzanan Hakan'ın ilk önce omzuna dokundu,sonrasında yanağına hafifçe vurarak onu bu derin uykusundan uyandırmak istedi.

Ellerini onun ensesinin arkasında kavuşturmaya çalışıp, Hakan'ın başını dayadığı ıslak ve kanlı kaldırım taşından hafifçe doğrulttuğunda,bir kısmı pıhtılaşmış bir kısmı ise henüz akışkan olan kanı ve morlukları farkedince irkildi.

Usulca ceketini çıkardı,yağmurdan sırılsıklam olan Hakan'ın bedeninin üzerine sarmaladı,ardından bir çırpıda üstünden sıyırıp bir rulo gibi katladığı beyaz gömleğini,kan kaybetmeye devam eden kankasının ensesine tampon yaparak bir süre bastırdı.

Buz gibi soğuk "erkek havası"nda, hızını kesen fakat halen daha atıştırmaya devam eden yağmurun altında, üstünde bir tek fanilasıyla kalmıştı. Ama içindeki intikam ateşi onu sıcak tutuyor,üşüdüğünü hiç hissetmiyordu.

Hakan bir ara kendine gelir gibi oldu,solukları sıklaştı,gözlerini aralayıp kurtarıcısının gözlerine süt dökmüş bir kedi yavrusunun mahçupluğuyla baktı. Kuruyan dudaklarını yağmur damlalarıyla ıslattıktan sonra belli belirsiz şekilde sadece

"Çok üşüyorum be abi, ölüyorum ben..."diyebildi.

Erhan ceketi biraz daha sıkıca sarmaladı.

"Saçmalama,seni hastaneye yetiştireceğim. Bu alemde ölmek de , benden kurtulmak da  bu kadar kolay değil,kan kardeşim..." ,

Himayeci bir kardeşin iyileştirici sesiyle okşamıştı onun ruhunu bu sözleri söylerken Erhan; azarlayıcı bakışlarından eser kalmamıştı şimdi. Onun bu durumuna daha da acıyarak bakmaya devam etti.

Bir küfeyi ustalıkla sırtlayan bir hamal çevikliğiyle onu doğrultup omzuna yerleştirdi,  Hakan'ın kolları istemsizce sırtında yalpalayadursun, o hiç hızını kesmeden biraz ötede duran arabasına doğru yürüdü.

Murat henüz ortalarda görünmüyordu,zaten sabaha dek süren eğlencesine bir başladı mı,onu harekete geçirmek deveye hendek atlatmaktan beterdi.

Açtığı arka kapıdan Hakan'ı yavaşça arabanın içine yatırarak yerleştirdi,kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Dikiz aynasından sabırsızca, yolun gerisinden belirmesi  bir hayli geciken Murat'ın aracını gözlemeye koyuldu.

Tam hareket etmeye karar vermişti ki,Murat'ın son model havalı arabasıyla sellektör yaparak verdiği sinyali farketti. Zaten bir hayli dar olan sokakta arabasıyla yanına yaklaşıp yavaşça indirdiği otomatik siyah camların ardında, gece vakti bile çıkarmadığı güneş gözlükleri ve  ağzındaki sigarasıyla kendisini selamlayan Murat'a gözlerini dikti.

"Nihayet gelebildin" dedi ona içerleyerek. Zaten, Murat'ın  kendisiyle konuşurken ona vasıfsız bir elemanmışçasına davranmasından hiç hazzetmiyordu, reisin oğlu olabilirdi ama kraldan çok kralcı bu tutumu onu hasta ediyordu.

"Durumu nasıl,vartayı atlattı mı?"diye duygusuzca sordu Murat,bir yandan arabanın arkasında baygın yatan elemanını inceleyerek.

"Pek iyi değil,babanı ara, onun için acil bir doktor ayarlasınlar..."

Erhan, yaralısını doğrudan  Hasan Ağa'nın kaldığı özel hastaneye götürecekti kuşkusuz.Bütün doktorlar ve hemşireler hatta aşçısına kadar hastanenin bütün personeli, Hasan Ağa'dan geçiniyorlardı.

Devlet hastanelerinin acil servislerinin önünde pusuda bekleyen polisleri bertaraf etmenin yolunu yıllar öncesinden,hatta yatalak kalmasından bile önce bulmuştu yaşlı kurt. Onun kurduğu bu sağlık sistemi (!) takır takır işliyordu.

"O kolay..."dedi Murat sırıtarak ,"Oğlum peki beni buraya kadar bunun için mi çağırdın?"

Yine "oğlum" diye seslenmişti... Sinirle gerginleşen yüz ifadesini saklayamadan "Hastanede fazla kalmayacağım,"dedi gözlerini kısarak Erhan,"Sokağı kolaçan edecek birine ihtiyacım var. Çünkü döndüğümde burası kan kokusundan geçilmeyecek..."

"İntikam için soğuk bir yemek derler hep " diye mırıldandı Murat, dudağındaki sigarayı iki parmağı ile çekip ıslak zemine fırlatarak ;"Ama ben öyle düşünmüyorum."

Erhan sokağın ilerisindeki tekel bayiinin kapanmakta olan kepenklerinin cırtlak sesini duyduğunda, Murat'ın aklından geçenleri okurcasına başıyla onu onayladı,motoru zaten sıcak olan arabasını çalıştırdı. Kontakla açılan farlar hedefi çepeçevre aydınlattı,arka koltukta sayıklayan Hakan'ı "Az kaldı..."diye teskin ettikten sonra belindeki tabancayı kavradı,bir böceği ezermişçesine bastığı gaz pedalı,arabayı ivmeyle kaygan yolda  patinaj yaparak sürükledi,bir eliyle direksiyonu kontrol ediyor,parmağını tetiğe yapıştırdığı eli ise hedefine kilitlenmek için sabırsızlanıyordu.

Aracını tekel bayiinin önünde yavaşlattı, tartaklanmanın etkisiyle erken kapatmaya karar verip evlerine gitmeye hazırlanan büfeci ve iki yakınına olanca gücüyle "Kana Kan!" diye bağırarak mermileri üzerlerine saydırdı. Bir daha,bir daha,bir daha ve bir daha...

Adamlar kurşunlardan korunmak için kendilerini yere savursalar da , -ölümcül olmayan fakat  muhtemelen sakat kalacakları yerlerinden- vurulmuşlar, Erhan'ı geriden takip eden Murat da mermileriyle  bu intikam yemeğinin tuzunu eklemeyi ihmal etmemişti. Tekel bayiinin kepengi ise bir kevgirden farksızdı şimdi.

"Polis... polis yok mu polis???!!!! Biri polis çağırsın!"

Bu yaylım ateşine tanık olan sokak sakin(!) leri harekete geçmeye karar vermişlerdi demek ki...

Dar sokağın nihayetinde, önce caddeye sonra da çevre yoluna hızla çıkan bu iki araç, şimdi  gecenin günahkar karanlığını suçlarına meze yapmış ilerliyordu.

6.bölümün sonu.

KAYALIKTAKİ KIZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin