8.Bölüm # "SUS"

373 17 0
                                    


"Beni Erhan'la başbaşa bırakın."

Kapının önünde köle gibi duran, ellerini önlerinde bağdaştırmış, başlarını hafifçe öne eğmiş genç, bıyıklı ve iri kıyım iki koruması; Hasan Ağa 'nın sağ eliyle verdiği işaretin ardından, onun kısık gözlerinden bakışlarını kaçırarak ve o tok sesine itaat ederek, birbiri ardına "Başüstüne" çekip , gerisin geriye adımlarla hastane odasını terkettiler.

"Yaklaş evlat."

Belden aşağısı tutmayan bu yaşlı adam, sırtını iki büyük kuştüyü yastığa dayamış ve vücudunda yaralar açılmaması için yurtdışından özel getirttiği oldukça pahalı su bazlı yatağında doğrulmuş bir vaziyette oturuyor, Erhan'ı süzüyordu.

Erhan, üzerindeki ince hastabakıcı kıyafetiyle, nedenini bilmediği bir biçimde , kendisini çıplak gibi hissetmişti. Buna karşın, yatağın ucuna doğru hiç tereddütsüz bir iki adım attı. O da diğerlerinin yaptığı gibi namaza duran bir müm'in edasıyla, ellerini takmadığı kemeri hizasında kavuşturmuş, kısa bir süre yaşlı kurdun gözlerindeki manayı sezmeye çalışmıştı. Zira adamın mavi gözbebeklerinde çakan şimşekleri bu kez çok iyi görebiliyordu.

"Sizi dinliyorum, beni emretmişsiniz Ağam" dedi cesaretini toplayarak, bir yandan da patronunun iki dudağı arasından çıkacak olan fermanını bekliyordu.

Hasan Ağa boğazını temizledikten sonra tek ama net bir soru yöneltti ona,

" Nasıl, karımdan memnun musun evlat? "

Erhan beklemediği bu soru karşısında adeta küçük dilini yutar gibi oldu, kendini bir adım geriye attı. Elini nereye koyacağını ve ne cevap vereceğini bilemedi.

Hasan Ağa onun bu panik şaşkınlığı karşısında bir cevap alamayacağını anlamış olmalı ki, yeniden konunun közünü alevlendirdi.

"Dün geceyi karımla birlikte geçirdin, hem de cüretkar bir şekilde k...mın dibinde."

Erhan, sanki kopya çekerken yakalanmış da köşeye sıkışmış haliyle, sessizce adamın söyleyeceklerini bekledi.

"Burada benden habersiz bir sinek uçmaya kalksa, onun kanatları koparılır, ellerimin arasında ezilmek üzere huzuruma getirilir." diye ekledi Hasan Ağa. "Ne demek istediğimi az çok anladın değil mi? "

Erhan kendini, ölmüş de kayalıkların dibine geçmiş gibi hissediyordu şimdi.  Belki de yıllardır bildiği bu gerçeği yaşlı  adam ilk kez dile getirip, yüzüne vuruyordu.

"Elbette,  anladım efendim."dedi. "Fakat bana  inanmanızı ve beni bağışlamanızı isterim, bütün bunları hep karınızın ısrarıyla yaptım."

Topu Gülsüm'e atması, patronunun gazabından kurtulmasına ne denli fayda sağlayacaktı , emin değildi artık.

Hasan Ağa hiç beklenmedik bir mimikle , sert yüz ifadesini yumuşattı, Erhan'dan gelen bu suçlamaya, "Onun her konuda doyumsuz olduğunu ikimiz de biliyoruz." diyerek katıldı.

"...Bana Gülsüm'ü anlatmana gerek yok. Onu gerektiği gibi memnun ettiğini zaten beni ziyaret etme sıklığından ve sana ışıltıyla bakan gözlerinden anlayabiliyorum. Ben aptal değilim...Eğer isteseydim dün gece odanı ziyaret eden tetikçimle her ikinizi de oracıkta öldürtebilirdim. Ama yapmadım ve hayatını niye bağışladığımı biliyor musun evlat?"

Erhan odada çalışan ve ortamı ısıtan klimanın aksine, duyduğu
bu tehditkar sözlerin etkisiyle ve dün gece neredeyse infazın eşiğinden döndükleri gerçeğiyle buram buram soğuk terler dökmeye başlamıştı. Benliğini saran bu ürperti, bir mumun titrek alevi gibi, sesinin ta derinliklerine yansımış, kesik kesik  "Bilemiyorum efendim " diyebilmişti.

KAYALIKTAKİ KIZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin