❝Pılımı pırtımı topladım ve gidiyorum. Burası ev gibi hissetmiyor, bir gökkuşağı için çok fazla karanlık. Kendimi kullanılmış hissediyorum. Sensiz nasıl yaşayabilirim ki? Reddediyorum.❞
- ROSÉ, Gone
❃
İşte başlıyoruz, diye geçirdi içinden Roseanne. Şimdi gideceğiz ve dört yıllık bu evlilik tek seferde son bulacak. Peki ben, onun hayatımda olmamasına alışabilecek miyim? Elbette, eninde sonunda alışacağım. O da bu duruma alışacak. Dostoyevski'nin de dediği gibi, aşağılık insanoğlu her şeye alışır.
Üstündeki siyah ceket elbiseye baktı Roseanne. Derin bir nefes aldıktan sonra odasının kapısını açtı. Annesiyle babası çoktan hazırlanmış, onu salonda bekliyorlardı. Onlar da en az Roseanne kadar heyecanlıydı çünkü kızlarının daha fazla incinmeyeceğini bilmek onları mutlu ediyordu. Her ne kadar biten bir evlilik olsa da, yapacak bir şey yoktu. Kızları bunları hak etmiyordu. Daha iyisini hak ediyordu. Her şeyden sakınarak yetiştirdikleri kızlarının böylesine derin ve acı duygularla baş etmesine tanık olmak içler acısı bir durumdu. Roseanne, ailesiyle biraz konuştuktan sonra birlikte arabaya ilerlediler. Yaklaşık kırk beş dakikalık sessizlikle geçen araba yolculuğundan sonra Roseanne arabayı adliye otoparkına park etti. Annesi ve babası arabadan indi. Kendisi de çantasını aldıktan sonra ailesinin yanına ilerledi. Otoparktan çıkmadan önce annesi Roseanne'in ellerini tuttu.
"Ne olursa olsun, her şeyin en güzelini hak ediyorsun kızım. Ve inan bana, senin için önünde o kadar güzel günler var ki hayatta. Bugün sadece başlangıcı."
Roseanne gülümsedi ve annesine sarıldı. Babası kolundaki saatine baktıktan sonra başıyla çıkışı işaret etti. "Haydi yürüyün yoksa hakim yanlış insanları boşayacak."
Roseanne ve annesi, babasının söylediği şeye gülerek kol kola girdiler ve otoparktan çıktılar. Adliye binasının önüne geldiklerinde Lalisa girişte onları bekliyordu. Roseanne annesi ve babasına içeri girmelerini söylediğinde babası onu onayladı ve Roseanne, Lalisa ile yalnız kaldı.
"Hazır mısın? Artık o kadar alıştırma yaptık ki, hazır değilim dersen kafana vuracağım."
"Hazırım, sakin ol. Sadece buraya hep yalnızca şirket adına olan davalar için geliyorduk. Kişisel bir dava olması garip hissettirdi."
"Sizin için en iyisi bu."
Roseanne kafa salladı ve birlikte adliyeye girdiler. Roseanne ailesinin yanına doğru ilerlerken Lalisa da cübbesini almak için kendisine tahsis edilen odaya girdi. Çantasını dolaba koyduktan sonra başını sağa ve sola gerdi. Kendisi de gergindi. Bir arkadaşını uzağa gönderecek, diğer bir arkadaşına ise mutluluğunu geri verecekti. Cübbesini giyinirken kapı çaldı ve içeri tanıdık bir yüz girdi. Lalisa kaşlarını kaldırarak Jeongguk'a baktığında Jeongguk gülümsemeye çalıştı, pek başarılı olduğu söylenemezdi.
"Direkt konuya gireceğim," dedi Jeongguk. "Ben boşanmak istemiyorum Lisa."
Lalisa kaşlarını çattı.
"Jeongguk ne dediğinin farkında mısın? Böyle bir şey mümkün değil, anlaştınız ve bu son anda değiştirilecek bir karar değil."
"Ama..."
"Aması falan yok. Boşanacaksınız ve bitecek. Buna en başında katılmayacaktın o zaman. Hayatından çıkarsan Chaeyoung'un daha mutlu olacağını söylememiş miydin? Kendine gel. Boşanacaksın."
Lalisa, Jeongguk'un bir şey söylemesine izin vermeden odadan çıktı. Jeongguk başını geri atıp derin bir nefes aldı. Sıkışmış hissediyordu, tekrar. Telefonunun çalmasıyla elini cebine attı. Arayan avukatıydı. İstemeye istemeye elini telefonuna attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cruel game | rosékook
FanfictionBazı hatalar yapıldı, gözyaşları döküldü ve kalpler kırıldı. Bu acımasız oyunda Roseanne'in tek suçu eşi Jeongguk'u çok sevmekti. [park chaeyoung × jeon jeongguk] • 020420