two

2.4K 229 150
                                    

❝Aklının seni bu denli değersiz hissettirebilmesi beni öldürüyor.❞

- Lewis Capaldi, Before You Go

Jeongguk hızlı adımlarla Roseanne'in odasına girdiğinde Roseanne elinde tuttuğu dosyadan kaldırdı kafasını. Jeongguk sinirle masasına yaklaşırken Roseanne konuştu.

"Başkasının odasına kapıyı tıklayarak girmen gerektiğini bilmiyor musun?"

"Gerçekten anneme ve babama bahsettin mi? Çocuk musun sen Chaeyoung?" Sesi yüksek, kaşları çatıktı. Elinde olsa bulunduğu yeri darmadağın ederdi ama kendini zor tutuyordu. Roseanne sandalyesini itti ve gülümseyerek kalktı yerinden. Hamlelerini kesinlikle özenle seçiyordu. Sandalyesinden uzaklaşarak masasının üzerinde duran çerçeveye uzattı elini. Çerçevede Jeongguk ve kendisinin balayından kalma fotoğrafı vardı. Gülümsemesi birden silindi ve çerçeveyi odanın uzak bir köşesine fırlattı.

"Sence de oğullarının ne yaptığından haberdar olmayı hak etmiyorlar mı Jeongguk? Ben sadece kendileri öğrendiğinde üzülmesinler diye erken söyledim."

"Boşanmak istediğimden neden bahsetmedin o zaman?"

Roseanne düşünür gibi yaptı. Sonra parmaklarını şıklattı.

"Hayatında başka biri olduğu için karından boşanmak istemeni mi? Ah, haklısın. Neden bahsetmedim ki? Bu üstüne daha çok gelmelerini sağlardı!"

"Yaptığının mantıklı bir kısmını söyle bana. Mantıklı davranmıyorsun Chaeyoung, yaptığın çok çocukça!" Jeongguk Roseanne'e yaklaştırdı adımlarını.

"Peki senin yaptığında mantık nerede? Tek yapman gereken eşine sadık olmaktı ama onu da beceremedin Jeongguk! Bu hayatta neyi becerirsin sen? Ne işe yararsın?" Roseanne aralarındaki boşluğu doldurdu ve Jeongguk'a daha çok yaklaştı. Gözlerindeki kini ikisi de çok net görüyordu. Geçmişte aşkla dolu olan bakışları, şimdi çok soğuktu ve bu bakışlar ikisinin de istemeden içini ürpertiyordu.

"Ne işe mi yararım? Bu gördüğün şirket kendi kendine mi bu hale geldi? Ya da parmağındaki o yüzük kimin sayesinde sende şu an? Düşünsene bir." Jeongguk gözlerini kısarak Roseanne'e bakmaya devam etti.

Roseanne güldü ve parmağındaki yüzüğe baktı. "Tabi ya, bu yüzük!" Parmağını yüzünün hizasına getirdi ve tekrarladı. "Bu yüzük!" Gözlerini Jeongguk'un gözlerinden çekmeden indirdi elini. "O kadına takmak için benden istediğin ama alamadığın yüzük. Bütün şovun bu mu yani?"

Jeongguk dudaklarını ıslattı ve konuştu.

"Kalbini kıracağım. Artık Yoona'dan o şekilde bahsetmeyi kes."

Roseanne güldü tekrar. Attığı kahkaha acı bir kahkahaydı, ağlamamak için atılan bir kahkaha.

"Kalbimi daha fazla ne kadar kırabilirsin Jeon Jeongguk? Adının ne olduğu, kim olduğu beni alakadar etmiyor. O benim yuvamı yıkan kadın ve benden ona saygı duymamı mı bekliyorsun?" Ellerini önünde birleştirdi ve konuşmaya devam etti. "Biricik sevgilinize adıyla hitap etmediğim için özür dilerim. Kalbiniz kırılmış olmalı."

"Roseanne!" Yumruğu sıkılaştı. Kelimelerini özenle seçmeye çalışıyordu ama başarılı olduğu pek söylenemezdi. Roseanne gözlerini kıstı. "Hala senden boşanmam için yalvaracak gibisin Jeongguk. Hani ben yalvaracaktım, ne oldu?"

"Roseanne zorlama beni."

"Zorlarsam ne olacak? Elinde ne var? Bana karşı ne yapacaksın?" Sıktığı yumruğuna baktı. "Vuracak mısın bana?"

"Pişman olacağını söyledim sana. İki lanet belgeyi imzalaman bu kadar zor olmamalıydı. İki lanet belge!" diye bağırdı Jeongguk. Roseanne kararlı bir şekilde "Sesini alçalt." dedi. "Sesini alçalt, bana bir daha şirkette bağırma."

"Bağırırsam ne olur?"

"Şirketin %51 hissesi bende, uzaklaştırırım seni buradan."

"Şimdi de beni işimden uzaklaştırmakla tehdit ediyorsun? Hadi ama Roseanne, daha iyi bir şeyler yapamaz mısın?"

"Kes sesini, çık odamdan."

Jeongguk konuşacakken Roseanne onu durdurdu.

"Çık dışarı, evde konuşacağız. Tabi eve gelme zahmetinde bulunursan."

Jeongguk derin bir nefes aldı kapıya yöneldi.

"Bu burada bitmedi."

"Bittiğini kimse söylemedi."

Jeongguk kapıyı çarparak çıktığında koridordaki çalışanlar ona bakıyordu. "Ne var, daha önce hayatınızda kapı çarpan birini görmediniz mi?" diye çıkıştı ve odasına yöneldi. Odaya girip masasında duran her şeyi yere yığdı. Kapıya yakın askıda duran kabanını üstüne geçirdi ve odadan çıktı. Sekreterine nereye gittiğini söylemeden şirketten uzaklaştı ve arabaya binerek sevgilisinin yanına gitti.

Roseanne içindeki büyük üzüntüyle kendini koltuğuna bıraktı ve gözlerini kapadı. Ne kadar güçlü gözükmeye çalışsa da içi acıyordu ama gözyaşı dökmeyecekti. Çünkü kendisini bir hiç gibi hissettiren bir adam için ağlamaya değmeyeceğini biliyordu.

Benim işim bu ikisini hep ayırmak herhalde. 🤔 Kitabı sevdiniz mi? Ben yazarken çok keyif alıyorum da. 😄

 😄

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
cruel game | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin