❝Seni yıllarca sevdim, belki yeterli değilimdir. En derin korkumu fark ettirdin; yalan söyleyerek ve bizi parçalayarak.❞
- Sam Smith, I'm Not The Only One
❃
"Sanki üç sene öncesinde severek evlendiğim adam ölmüş, yerine benden delicesine nefret eden biri gelmiş gibi. Ne oldu, neyi yanlış yaptım yemin ederim bilmiyorum. Zor dayanıyorum Lalisa, o benden böyle nefret ederken benim hala onu seviyor olmamdan nefret ediyorum." Roseanne elindeki fincanı önündeki sehpaya bıraktı. Lalisa Roseanne'in elini tuttu onu desteklediğini göstermek için. Roseanne devam etti. "Bana böyle yabancı olması kalbimi öyle kırıyor ki, ne yapmam gerektiğini bilmez hale geldim."
"Ondan boşansan her şey ikiniz için de daha kolay olmaz mı?" dedi Lalisa. Roseanne başını iki yana salladı. "Aramızdaki ilişkiyi geçtim. O şirketteki her şeyi kendi ellerimle inşa ettim ben. Jeongguk başarabileceğimize inanmazken ben inandım. Bugünkü haline gelmesi için uykularımı feda ettim. Jeongguk'tan boşanmam demek o kadının kendi ellerimle inşa ettiğim her şeyin sahibi olması demek. Eşimin, işimin ve geleceğim için istediğim her şeyin. Eğer boşanırsak ikimizden biri şirketi bırakmak zorunda kalacak ve inan ki Jeongguk bırakan tarafın kendisi olmasını asla istemez. Boşanmayı kabul edersem ikimiz de bir daha birbirimizin yüzüne bakmamak için uğraşacağız. Sence aynı şirkette kalabilir miyiz?"
Lalisa kafasını iki yana salladı.
"Sonunda kalbimin paramparça olacağını bilsem bile vazgeçmeyeceğim. Vazgeçmek korkakların işidir, bana göre değil."
Roseanne çalan telefonu kulağına götürdü.
"Efendim Sooyoung? Pekala, ben birazdan oradayım."
Roseanne yerinden sinirle kalktı ve koltuğun üstündeki ceketini eline alarak konuştu. "Jeongguk çıkmış, şimdi benim gitmem gerekiyor. Beni zor durumda bırakmaya bayılıyor bu adam. Kahve için teşekkür ederim Lalisa, daha sonra görüşürüz." Arkadaşına sarıldıktan sonra evden çıktı ve şirkete geldi. İçeri girerken telefonundan Jeongguk'un numarasını buldu ve onu aradı. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldığında Roseanne çoktan odasına girmişti.
"Yalnızca bir saat kalacaktın, onu da mı yapamadın?"
"Ne yaptığımı sorgulamak sana düşmez."
"Bu işte istesen de istemesen de ortağız Jeongguk ve bana haber vererek hareket etmek zorundasın."
"Haber vermezsem ne olur?"
"Sınırlarımı zorlama."
Jeongguk Roseanne sinirlendiği için keyifliydi.
"Kolay olmayacağını ikimiz de biliyorduk Chaeyoung. Sırf Yoona için şirketten öylece çıkıp gitmem duygularını incitti değil mi?"
"O kadın için yaptığın hiçbir şey benim duygularımı incitmez. Senin için var olmayan duyguları incitemezsin Jeongguk. Ayrıca böyle sorumsuz davranmaya devam edersen elinde kalan hisseleri de kaybetmeye doğru gideceksin, haberin olsun." Ve hiçbir şey söylemesine izin vermeden kapattı telefonu. Yalan söylüyordu. İnciniyordu, kırılıyordu, parçalarını nasıl toparlayacağını bilmiyordu.
Telefonunu sertçe masanın üstüne bırakıp kendini sandalyesine bıraktı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra önündeki dosyaları halletmek üzere işe koyuldu. Dosyaları nihayet bitirdiğinde kalemini usulca masaya bıraktı ve yanı başında duran saate bakmak için kafasını kaldırdı. Saat gecenin ikisiydi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Telefonunu çantasına koydu, ceketini astığı yerden alarak üzerine giyindi ve ağır adımlarla odasından çıktı. Şirkette güvenliklerden başka kimse yoktu. Kapıdan çıkarken güvenliklere başıyla selam verdi ve eve gitmek üzere arabasına ilerledi. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra evin bahçesine uygun bir yere arabayı park etti ve evine ilerledi, kocasının aylardır sadece eşyalarını almaya geldiği evine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cruel game | rosékook
FanfictionBazı hatalar yapıldı, gözyaşları döküldü ve kalpler kırıldı. Bu acımasız oyunda Roseanne'in tek suçu eşi Jeongguk'u çok sevmekti. [park chaeyoung × jeon jeongguk] • 020420