❝Bu beni öldürüyor çünkü söyleyecek şeylerimizin tükendiğini biliyorum.❞
- Harry Styles, Falling
❃
Pişman olmak kolaydır. Doğru olduğunu hissetmediğiniz anda içiniz pişmanlıkla dolar ve yaptığınızı geri almanın bir yolu yoktur çünkü siz çoktan o kararı vermişsinizdir, olan olmuştur. İçinizdeki pişmanlıkla yaşamak zorunda kalırsınız. İçinizden bu duyguyu söküp atmak asla kolay olmaz. Daha sonra günden güne bu pişmanlık büyür ve zamanı geri alabilmek için yalvarırsınız. Ama alamazsınız. O şekilde yaşamaya zor da olsa devam edersiniz.
Jeongguk'un da içindekiler tam olarak böyleydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Onun için önemli olan herkesi kaybediyordu ve bunları söylediği gibi bir hiç uğruna yapmıştı. Başındaki keskin ağrıyla uyandı. Dün geceye nispeten daha hafifti ama hala çok ağrısı vardı. Uyumadan önce üstünü değiştirmediği için rahatsızdı. Yarı açık gözleriyle yataktan zorlukla kalkarak dolaba ilerledi. Üzerini değişmek için siyah eşofmanını ve siyah tişörtünü aldı. Üzerini değiştirdikten sonra çıkardığı kıyafetleri kenara fırlattı. Ortalığı toparlayacak kadar iyi hissetmiyordu kendisini. Telefonunu yatağın üstünde bıraktı. Ağır adımlarla alt kata indi. Mutfağa ilerledi ve ilaç sepetinden ağrı kesiciyi buldu. Ağrı kesici içtikten sonra bir şeyler yemek için dolabı karıştırdı. Yapacak bir şey bulamadığında son çare omlet yaptı. Yemeğini alıp salona ilerledi. Yemek yerken bir yandan televizyon izliyordu. Dün gece hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu, hayatında her şey yolundaymış gibi.
Uzun süredir kaçırdığı haberleri takip etti bir süre. Sonrasında haberlerden sıkıldığı için kanalları gezdi. Sabahları televizyonlarda hiçbir şey olmuyordu bunu tekrar anlamıştı. Daha önce hiç izlemediği bir dizinin bölümüne denk geldi. Hiç yoktan iyidir diyerek, kumandayı yan tarafına bıraktı. Tepsisini alıp mutfağa götürdü. Bulaşıkları yerleştirdi. Daha sonra salona geri döndü. İlgisizce televizyondaki diziyi izlemeye başladı. Fakat bir süre sonra bundan da sıkıldı. Baş ağrısı gittikçe azalıyordu. Şirkete biraz daha geç gidecekti, acelesi yoktu. Sıkıldığı için televizyonu kapattı ve odasına gitti. Yatağın üstündeki telefonu eline aldı.
7 cevapsız arama, 5 yeni mesaj ve 3 yeni sesli mesaj.
Aramaları kontrol etti önce.
Yoona (3)
Chaeyoung (2)
Naeun (1)
Lalisa (1)
Sonra da mesajları. Mesajlar da aynı kişilerdendi. Tüm aramaları görmezden gelerek yalnızca Lalisa'yı geri aradı. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı. Lalisa azarlar bir tonda konuştu.
"Neredesin sen?"
"Evdeyim," dedi Jeongguk sakince. "Ne oldu?"
"Chaeyoung ve ben seni konuşmak için şirkette bekliyoruz."
"Pekala, 2 saate geliyorum ama önce seninle konuşmam lazım."
Telefonu kapattı. Bugün takım elbise giymeyecekti. Dolaptan siyah bir kargo pantolon, yine aynı tonlarda ince çizgili bir gömlek ve siyah bir kot ceket giydi. Yüzünü kapamak için bir de siyah bir maske taktı. Telefonunu cebine attığında alt kata indi. Masanın üstündeki anahtarlarını aldı ve evden çıktı. Bir buçuk saatin sonunda şirkete gelebildiğinde herkesin bakışları ona döndü. Takım elbise giyinmediği için herkes şaşkındı. Lalisa'nın ofisinin önüne geldiğinde asistanın komutuyla içeri girdi. Lalisa Jeongguk'u görür görmez önündeki dosyayı kapadı. Önce onu baştan sona süzdü. Sonra da oturması için koltuğu işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cruel game | rosékook
FanfictionBazı hatalar yapıldı, gözyaşları döküldü ve kalpler kırıldı. Bu acımasız oyunda Roseanne'in tek suçu eşi Jeongguk'u çok sevmekti. [park chaeyoung × jeon jeongguk] • 020420