❝Seni sonsuza dek sevmek yanlış olamaz. Burada olmasan, devam etmesen bile.❞
- Lana Del Rey, Dark Paradise
❃
Roseanne gözlerini sıkıca kapatarak başını tuttu. Başı inanılmaz derecede ağrıyordu. Uzun zamandır içmediğinden iki bardak bile ağır gelmişti. Yatakta doğruldu ve sağa sola bakındı. Telefonu yanındaydı. Telefona uzanarak saate baktı. Saat sabahın dokuzuydu. Hazırlanıp işe gitmesi gerekiyordu. Bıkkınlıkla yatağından kalktı, gardırobuna ilerledi. Takım elbiselerinden birine uzandı. Tuğla renkli takım elbiseyi giydiğinde aynanın önüne geçti. Dağılmış saçlarını taradı ve düzleştirdi. Ayakkabı seçmeyi düşünmedi bile, eline gelen siyah topukluları aldı ve ayağına geçirdi. Siyah kol çantasını aldı ve içine diğer çantasındaki eşyalarını koydu. Parfümü, güneş gözlükleri, elektronik aletlere bakarken taktığı dinlendirici gözlüğü ve lazım olan birkaç eşyayı sıkıştırdı.
Aynasının önüne geçti. Akan makyajını sildi önce. Dün gece makyajını silmeden uyumuştu. Daha sonra hafif bir göz makyajı yaptı, dudaklarına ruj sürdü; ardından telefonunu çantasına atarak evden çıktı. Hava güneşliydi, araba kullanırken rahatsız olmamak için çantasındaki güneş gözlüğünü taktı. Arabayı çalıştırdı. Başı ağrıyordu ama yine de kendine gelmesi için müzik dinlemeliydi. Radyoya uzandı ve rastgele bir şarkı çalmasına izin verdi. Aklını boşaltması lazımdı. Bu şekilde çalışamazdı. Şirkete gitmeden önce yol üstündeki ufak bir büfeye uğradı. İki poğaça alarak yola devam etti.
Şirkete geldiğinde arabayı otoparka bıraktı ve çantasını alarak arabadan indi. Kimseye selam verecek enerjisi yoktu. Etrafındaki insanları görmezden gelerek içeri girdi. Hızlı adımlarla asansöre bindiğinde asansördeki çalışanlar Roseanne'e selam vermeye çalıştı ama Roseanne kimseye bakmadı. Ofisinin bulunduğu kata geldiğinde asansörden indi ve asistanının yanından geçerken konuştu.
"Birkaç saat hiçbir şey istemiyorum. Uğraşılması gereken şeyleri Bay Jeon'a ya da yönetim kurulundakilere gönder. Ayrıca kimseyle de görüşmek istemiyorum. Bayan Manoban gelirse alma içeri."
Nora başıyla onayladı. Roseanne odasına girdi ve kapıyı kapattı. Odadaki üçlü koltuğa uzandı. Çantasından poğaça paketini çıkardı ve birini zar zor yedi. Sonra baş ağrısını geçirmek için çantasından ağrı kesici ve su aldı. Şişeyi biraz ilerisindeki sehpaya bıraktıktan sonra elleriyle başını ovdu. Lalisa'nın aramalarına cevap vermemişti. 19 cevapsız çağrı ve 23 cevapsız mesaj vardı ama hiçbirine bakmak istememişti. Yine Jeongguk hakkında konuşacaklardı. Boşanmak istemediğinden emin olup olmadığını ya da herhangi bir şey yapıp yapmayacağını soracaktı. Şu an bunları düşünmektense boş boş tavanı izleyerek zaman geçirmek daha cazip geliyordu.
Telefonu tekrar titredi. Bıkkınlıkla çantasına uzandı. Telefonunu çıkardı. Arayana baktı. Bu sefer beklediği kişi değildi. Telefonu açtı ve kulağına götürdü.
"Jaehyun?"
"Chaeyoung, bir şeyler buldum."
Roseanne yattığı yerden kalktı.
"Sen ciddi misin?"
"Evet. Sana şimdi bulduklarımı mail atacağım."
"Teşekkür ederim Jaehyun."
Telefonu kapattı ve masasına ilerleyerek bilgisayarının başına oturdu. Maili almak için sayfayı birkaç kez yeniledi. Birkaç dakika sonra maili aldı ve büyük bir heyecanla açtı. Fotoğraflar vardı. İlk fotoğrafı yakınlaştırdı. Yıllardır ortada olmayan ablasını bulmuştu. Sağlıklı görünüyordu, keyfi yerinde gibiydi. Görünümü iyiydi. Diğer fotoğrafları da incelerken Jaehyun'u geri aradı. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı.
![](https://img.wattpad.com/cover/214717034-288-k31911.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cruel game | rosékook
FanfictionBazı hatalar yapıldı, gözyaşları döküldü ve kalpler kırıldı. Bu acımasız oyunda Roseanne'in tek suçu eşi Jeongguk'u çok sevmekti. [park chaeyoung × jeon jeongguk] • 020420