four

2.1K 220 97
                                    

❝Seni beklerken her gün öldüm.❞

- Christina Perri, A Thousand Years

Jeongguk bugün üstüne düşeni yapacak ve şirketteki işlerle ilgilenecekti. Roseanne'in dinlenmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Mutfağa gidip kendine sert bir kahve yaptı uykusunu dağıtmak için. Kahvesini bitirdikten sonra tekrar saate baktı. Saat yedi olmuştu çoktan. Salona bıraktığı ceketini üzerine geçirip evden çıktı. Arabasına binip şirkete geldiğinde, onun erken geldiğini gören güvenlik görevlileri şaşırdı. Jeongguk onlara başıyla selam verdiğinde, gülümseyerek karşılık verdiler. Jeongguk şirkete girdiğinde pratik odalarından gelen sesleri duydu ve gülümsedi. Hızlı adımlarla odasına girdi ve ceketini askılığa bıraktı. Daha sonra Roseanne'in odasına yönelerek masasının üzerindeki dosyaları inceledi. Hepsi bitmişti, yapılacak bir şey yok gibi görünüyordu. Yine de neleri kaçırdığını anlayabilmek için dosyaların birkaçını kucakladı ve odasına geri döndü. 

Masasına dosyaları bıraktıktan sonra tekrar koridora çıkarak asistanının gelip gelmediğine baktı. O sırada koridorun öbür ucunda asistanı göründü. Asistan hızlı adımlarla Jeongguk'un yanına geldiğinde hafifçe eğildi selam vermek adına. 

"Bay Jeon erken geleceğinizi düşünmüyordum, üzgünüm efendim. Bilseydim daha erken gelirdim."

Jeongguk başını iki yana salladı.

"Hayır sorun yok Naeun, ben çok erken geldim bugün sadece. Rica etsem Bayan Park'ın asistanına onu erken gelmesi için aramamasını söyler misin? Ben bugün burada olacağım."

"Peki efendim."

Jeongguk ekledi.

"Bir de çıkış için hazırlanan grubun üyeleriyle bir saat içinde toplantı istiyorum."

Asistan onu onayladı. Jeongguk hızlı adımlarla odasına girdi ve sandalyesine oturdu. Roseanne'in nelerle uğraştığını anlayabilmek için dosyaları teker teker inceledi. Gözleri düşüyordu bütün gece uyumadığından dolayı. Masanın üzerinde duran telefonu kaldırarak asistanını aradı.

"Naeun, bana bir kahve göndertir misin? Sert olsun."

Telefonu kapadı ve dosyaları okumaya devam etti. Roseanne'in bunları tek başına halledebilmesine hayran kaldı. Kendisi olsa bitiremeyeceğini düşündü.

Nihayet son dosyayı da kapattığında masanın üzerindeki saate baktı. Öğlen üçtü. Roseanne'in hala gelmediğini düşündü çünkü eğer gelseydi, doğrudan onun odasına gelecek ve dosyaları izinsiz aldığı için ona kızacaktı. Kahvaltı yapmamıştı. Bir şeyler yemenin iyi olacağını düşünerek yakın bir yemek dükkanından bir şeyler sipariş etti. 

Bir süre sonra yemeği geldiğinde iştahla yemeye koyuldu. Yemeğini yerken bir yandan da bugünün gelen dosyalarını inceliyordu. O bunları yaparken telefonu birkaç kez titredi ama hiçbir aramaya cevap vermeden çalışmaya devam etti. Yemeğini neredeyse bitirmek üzereydi ki odasının kapısı açıldı. İçeri Roseanne girmişti. İşte yine başlıyorlardı.

"Odama ne hakla izinsizce girip dosyalarımı alabiliyorsun?"

Jeongguk yemek çubuklarını karton kutuya bırakırken yerinden kalktı ve konuştu.

"Öncelikle dosyaların değil, dosyalarımız ve sonrasında ise neleri kaçırdığımı öğrenmem gerekiyordu. Üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum."

Roseanne kaşlarını kaldırdı.

"Üstüne düşeni yapmak şimdi mi aklına geldi Jeon Jeongguk?"

Jeongguk gözlerini kısarak Roseanne'e baktı.

"Hiçbir zaman bana laf sokmaktan vazgeçmeyeceksin, değil mi?"

Roseanne dosyaları almak için Jeongguk'un masasına yaklaştı.

"Hiçbir zaman."

Ceketinin cebinden ultrason resmini çıkardı ve Jeongguk'a uzattı.

"Bunu da salonda unutmuşsun. Çocuğunun resmini yanında taşımak istersin diye düşündüm."

Tabi ya, bir de bu vardı. Jeongguk bir süreliğine de olsa unutmuştu böyle büyük bir yükün omuzlarında olduğunu. Ultrason resmini Roseanne'in elinden aldı ve çekmecelerden birine koydu. Konuyu değiştirmek için bugünkü dosyalardan bahsetmeye çalıştı.

"Ah şey... Çıkış yapacak grubun konseptinin nasıl bir şey olacağına henüz karar verilmemiş. Senin aklına daha yaratıcı bir şey gelir diye düşündüm. Ben, biliyorsun böyle şeylerde pek iyi değilim."

Roseanne başını iki yana salladı.

"Hayır, ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ama bir şeyler düşünürüm, daha sonra da sana gönderirim. İncelersin."

Masanın üstündeki dosyaları kucakladı ve odadan çıkmak için kapıya yöneldi.

"Chaeyoung."

Roseanne gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, daha sonra arkasına döndü.

"Bugün istersen erken çık, ben buradayım."

Roseanne onu kafasıyla onayladı ve odadan çıkarak odasına yöneldi. Dosyaları masasına bıraktı ve sandalyesine oturarak dışarıyı izlemeye başladı. Bu gece saatlerce aralıksız ağlamıştı. Kendini tutamamanın verdiği huzursuzlukla, Jeongguk'un karşısında ağladığı için kötü hissediyordu. Onun için üzülmediğini göstermek istiyordu ona. Onun için üzülmediğimi görsün ki, karşısında güçsüz biri olduğunu düşünmesin. Hatırladıkları arasında Jeongguk'un onu yatağına götürmesi de vardı. Onunla ilgileniyor gibi yapması, Roseanne'in gardını aşağı indirmesini sağlamayacaktı. Aklında dolanan başka bir düşünce ise, Jeongguk'un bir başkasının çocuğunun babası olacak olmasıydı. Bu canını çok sıkıyordu. Bu aldatılmaktan da kötüydü. Ona kızmaktan yorulmuştu artık, kızamıyordu. Öyle kırgındı ki, hiçbir şey yapacak enerjisi yoktu. Şimdiyse Jeongguk, bu durumu görmezden gelip işinin başına geçmişti ve hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Roseanne'in hala içinde tuttuğu, söyleyemediği şeyler vardı. Gidip bunları tek tek yüzüne söylese ne kaybederdi ki? 

Masasına döndü ve konsept için düşündüğü şeyleri bir kağıda karaladıktan sonra kağıda uzunca baktı. Karanlık bir konseptti aklındaki. Ama karanlığın içinden çıkan bir beyazlık vardı. Umudun her zaman olacağını vurgulamak istiyordu, her ne kadar kendi umudunu kaybetmiş olsa da. Kağıttaki çizim fikrini bir de yazılı olarak başka bir kağıda aktardığında yazdıklarını okudu. İçine sinmişti yazdıkları. Şimdi bunları Jeongguk'a gösterecekti. Kağıtları eline aldı ve odasından çıktı. Konuşacakları da vardı. Ve kağıtların bunun için güzel bir bahane olacağını düşündü.

Jeongguk'un odasına girdi. Jeongguk önündeki dosyalardan kafasını kaldırdığında ona doğru gelen Roseanne'i gördü. Roseanne kağıtları Jeongguk'un önüne bıraktı.

"Grubun çıkış konsepti için bunları düşündüm. Bir erkek grubu olacağı için tatlı bir konsept düşünmedim."

Jeongguk önce yazılı kağıdı okudu, daha sonra çizime baktı. Hayretler içerisindeydi. Çok beğenmişti.

"Sen... Sen başyapıt çıkarmışsın."

"Beğendiysen bunu grupla ilgilenen çalışanlara söylersin, işe koyulsunlar bir an önce."

Konuşmaktan vazgeçmişti. Direkt odadan çıkmak istiyordu. Adımlarını kapıya doğru yönlendirdi. Odadan çıkacakken Jeongguk'un sesi durdurdu onu.

"Sana bir şey sorabilir miyim?"

Roseanne arkasını döndü.

"Ne ile ilgili?"

"Ya da... Boş ver."

Roseanne omuz silkti. Odadan çıktı. Şimdi ne soracağını deli gibi merak ediyordu ve hep de merak edecekti.


Kitapla ilgili düşüncelerinizi buraya alabilir miyim? Okuduğunuz için teşekkür ederim!

cruel game | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin