fourteen

1.6K 177 69
                                    

❝Şu sıralar neler yaptığımı biliyor musun? Uyku bile uyuyamıyorum, yutkunamıyorum bile. Sana baktıkça git gide daha da perişan olduğumu biliyor muydun? Ölüyormuşum gibi hissetsem de, bana dönmen için hiçbir umut kalmasa da, artık gözlerinin başkalarını görüyor olduğunu bilsem de, gitmene izin verebileceğimi zannetmiyorum.❞

- Jung Seunghwan, If It Is You

"Bayan Park, Bay Jeon sizinle görüşmek istiyor," dedi Nora. Cümlesine devam edemeden Jeongguk içeri girdi. "Sen çıkabilirsin Nora," dedi Jeongguk Roseanne'in yanına yaklaşırken. Nora başını eğdi ve odadan çıktı. Kapının kapanmasıyla Roseanne kaşlarını çatarak Jeongguk'a döndü. 

"Bir daha benim yanımda Nora'ya ne yapması gerektiğini söyleme bu bir. İkincisi yine odama neden direkt giriyorsun? Ya müsait olmasaydım?"

Jeongguk kollarını birbirine bağladı.

"Jaehyun'la flörtleşirken falan mı görürdüm yoksa? Senin şimdi benden ne farkın var? İkimiz de aynıyız. Hala beni suçlayacak mısın?"

Roseanne gözlerini yumdu.

"Kes sesini."

Gözlerini açtı. Kaşları olduğundan daha çatıktı. Siniri kat kat artıyordu. Kendine zor hakim oluyordu.

"Ben önce arkadaşım olarak tanıttığım biriyle yatmadım. Sen ve ben aynı kelimesinin a'sı bile değiliz."

Jeongguk kaşlarını kaldırdı ve telefonundaki fotoğrafı Roseanne'e çevirdi.

"Bu ne o zaman?"

Jaehyun'la kafeden çıkarken çekilmiş bir fotoğraftı. Ortada bir gariplik yoktu. Jaehyun yalnızca Roseanne'in kolunu tutmuş, ona yardım ediyordu. Roseanne kendini tutamayıp güldü.

"Şimdi de sevgilin peşime adam mı takmış? Yanımda erkek sinek görse sana mı yetiştiriyor, ne bu?" Odanın köşesindeki koltuklara yürüdü ve tekli koltuğa oturdu. "Jeongguk şu an öyle komik bir durumdayız ki, gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum."

Jeongguk ellerini saçlarından geçirdi. Kendisi de içinde oldukları durumun ne kadar saçma olduğunun farkındaydı. Roseanne'e teşekkür etmesi gerekirdi. Hala onu koruyor ve kolluyordu. Başka biri olsa boşanmayı bırakın, insan içine çıkacak yüzü bile olmayacağını biliyordu. Roseanne Jeongguk'a bakıyordu. Ne diyeceğini, ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. Jeongguk konuşmadan önce kafa salladı.

"Oturup konuşmamız lazım."

Roseanne ellerini dizlerine vurdu.

"Neyi konuşacağız? Defalarca konuştuk, kavgadan başka bir şey olmadı. Hala konuşuyor olmamız bile saçmalık zaten."

Jeongguk kaşlarını kaldırdı.

"Gerçekten saçmalık olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Evet, öyle düşünüyorum. Ortada bir bebek var. Yıkılmış bir evlilik var. Ayakta durmaya hali bile kalmamış bir kadın var. Tüm bunlar saçmalık değil de ne?"

Jeongguk gözlerini kaçırdı. Ne diyeceğini bilmiyordu, çünkü söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Öyle bir noktadaydı ki şu anki durumları, ne geri alınabilirdi ne de bir gelecek vaat edilebilirdi.

"Ben artık savaşmak istemiyorum," dedi Roseanne. "Bana aylar önce getirdiğin kağıtları tekrar getir. İmzalayacağım. En doğrusu bu."

Kaşları çatıldı Jeongguk'un. Roseanne'in bunları söylüyor olmasına inanamıyordu. Gözleri hafifçe doldu. Ağlamıyordu, ağlamayacaktı ama gözlerinin doluluğuna engel olamadı.

cruel game | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin